29 HAZ 2025
Piyasalar

Yarınki Türkiye'ye Doğru

Punto: 18px12px

Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı
ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır.
Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. (Yarınki Türkiye)

Bugün okul sıralarında oturan öğrencilerimiz, yarınki Türkiye'nin kurucularıdır. Onları bu
önemli göreve hazırlamak için eğitimden (maarif) başka bir aracımız yoktur.
Maarifimiz yeni bir eğitim modeli ile yola çıktı. Bu yazımızda, eğitimi bir "dava" olarak ele
alan ve kavramsallaştıran Felsefe Muallimi Nurettin Topçu'nun “maarif davası” ideallerinin
maarif modeline yansımaları ele alınacaktır.

Niçin Yeniden Maarif Davası?
"Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağının, kültür ve
maarif sahasında aranması gerektiği" (Türkiye’nin Maarif Dâvası) için yeniden maarif
davası...
"Mektepler açıldı; bunlarda yeni ilimler okutuldu. Lakin ilim sevgisi aşılanmadı."
(Türkiye’nin Maarif Dâvası) İlim sevgisini aşılamak için yeniden maarif davası...
"Millet bünyesinde inkılaplar mekteple başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi
vardır." (Türkiye’nin Maarif Dâvası) Kendimize özel mektebi kurmak için yeniden maarif
davası...

"Felsefesi olmayan milletin mektebi olamaz." (Türkiye’nin Maarif Dâvası) Mektebe felsefeyi
hâkim kılmak için yeniden maarif davası...
"Müslüman Türk’ün mektebi, maarif, metafizik ve ahlâk prensiplerini Kurân’dan alarak
Anadolu insanının ruh yapısına serpen ve orada besleyen, insanlığın üç bin yıllık kültür
ağacının asrımızdaki yemişlerini toplayarak evrensel bir ruh ve ahlâk cihazı" (Türkiye’nin
Maarif Dâvası) olduğunu kabul ederek yeniden başlamak için yeniden maarif davası...  
Nurettin Topçu'nun Maarife Bakışı
20. yüzyılın başında Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş sürecine tanıklık eden Nurettin Topçu,
bu köklü dönüşümlerin etkisiyle ahlâk felsefesine dayalı millî rönesans ideali ortaya
koymuştur. Topçu'ya göre toplumsal bozulma ve kimlik kaybı ancak bireyin ahlâki ve manevi
dirilişiyle giderilebilir. Maarif, onun düşünce sisteminde merkezi bir yer tutar ve ahlâki
değerler üzerine inşa edilmelidir. Topçu, ‘pragmatik’ eğitim anlayışına karşı çıkarak bireyin
duyuşsal yönünü merkeze alan bir model önermiş, maarifi yalnızca teknik bir dönüşüm aracı
olarak değil, millî kimliğin güçlendirilmesinde kullanılabilecek olan en önemli
enstrümanlardan biri olarak görmüştür.
Topçu, ahlâk temelli eğitim idealini pozitivist eğitim sistemine karşı bir duruş olarak
şekillendirmiş, genç nesillerin millî değerlerle donatılması gerektiğine inanmıştır. Bizzat
sürdürdüğü öğretmenlik mesleğiyle bu düşüncelerini hayata geçirerek sistemi, sistemin
içinden yenilemeye çalışmıştır. Topçu'nun düşüncesinde maarif, toplumun ruhunu ve ahlâkını
şekillendiren, bireyleri erdemli, sorumlu insanlar olarak yetiştiren temel bir kurumdur.
Maarifin asıl görevi, sadece bilgi aktarmak veya meslek kazandırmak değil, bireyi insanlık
idealleriyle donatmak, milletin kültürel dokusunu korumak ve toplumsal dayanışmayı
güçlendirmektir.

Maarifin Temel Amaçları
Maarif, bireyin aklını geliştirmekle kalmayıp, iradesini, vicdanını ve ahlâki değerlerini
güçlendirmeyi hedefler. İçsel bir dönüşümle bireyi daha erdemli ve olgun bir insan haline
getirir. Maarif, milletin tarihini, kültürünü ve manevi değerlerini koruyan bir köprü görevi
üstlenir ve taklitçiliğe düşülmeden milletin kendi öz değerleri üzerine inşa eder. Maarif, alt
yapısında Türk milletinin tarihsel ve kültürel mirası ile İslam medeniyetini barındırır.
Topçu'ya göre maarif, bireyleri sadece iş dünyasına hazırlayan bir araç değildir. İdeal insan,
yalnızca kendi menfaatlerini düşünen değil, toplumun, hakikatin ve adaletin hizmetinde
olandır. O, aynı zamanda diğerkâmdır. Maarif, bireyin ruhunu geliştirerek onu hakikate,
adalete, sevgiye ve merhamete yönlendiren bir süreçtir.
Maarif, bireylerin iradesini geliştiren bir sistemdir. İrade, bireyin içindeki mücadeleyi
kazanmasını sağlayan ve ahlâki doğrulara bağlayan temel unsurdur. Maarif, bireyleri
toplumsal sorumluluklara yöneltir ve onlara özveri ile dayanışma bilinci kazandırır.
Estetik duyguların ve sanatsal yaratıcılığın geliştirilmesiyle bireylerin daha derin bir insanlık
bilincine ulaşmasını sağlayan maarif, bireyin ruhsal derinliklerini geliştiren bir süreçtir.
Mektep, Muallim, Talebe ve Ders Kavramları
Nurettin Topçu'ya göre muallim, maarifin en önemli unsurudur ve bu yönüyle toplumun
ahlâki dönüşümünün merkezindedir. Bu açıdan bakıldığında muallim, sadece bilgi aktaran bir
memur değil, öğrencilerin duygu ve karakter dünyasına rehberlik eden idealist bir modeldir.
Muallim, milletin kimliğini ve duygu dünyasını inşa eden, bireyleri ahlâken, fikren yükselten
bir mimardır. Topçu onu "ruhlar sanatkârı" ve "karakter yapıcısı" olarak tanımlar. Bu
tanıma göre muallimin görevi öğrencilerin yalnızca zihnini değil, ruhunu da eğitmektir.
Yüksek ideallere yönlendiren, bilgi ve hikmeti bütünleştiren, fedakârlık ve adanmışlık
gerektiren kutsal bir mesleği icra eden muallim, medeniyet tasavvurunun taşıyıcısıdır.
Topçu, mektebi milletin bünyesinde inkılapların başladığı yer olarak kabul eder. Her milletin
kendine özgü bir okulu olduğunu ve bu okulun, millî kimliğin şekillendiği, büyük fetihlerin
yapıldığı kutsal bir mabet olduğunu belirtir. "Bize bir insan mektebi lazım" sözleri ile yeni
okul arzusunu dile getirir. Bu mektep, bireyleri kendi ruhlarına kavuşturmalı, her hareketin
ahlâki bir değeri olduğunu öğretmeli, hayâ duygusuna hayran gönüller, insanlığı seven temiz
yürekler yetiştirmelidir. Topçu, okulun yalnızca teknik bilgi vermekle milletin idealine yön
çizemeyeceğini özellikle vurgular, öğrencinin kişiliğindeki güçlü yönleri geliştirmesi
gerektiğini ifade eder. İdeal çatımız mektepte, muallimin ilmi ve ahlaki otoritesinden başka
hiçbir otorite tanımaz. Mektep ruhları huzur içinde birleştiren disiplinin barınağıdır. Ona göre
ilköğretimin gayesi kalbin terbiyesi, orta öğretimin gayesi aklın terbiyesi ve nihayet
yükseköğretim gayesi ise ihtisaslaşmadır.
Maarif anlayışında ders, hakikatlerin araştırılmasıdır. Ders bazı hayati faydaları sağlamak
için bir vasıta değil, bireyin ruhunu geliştirmek ve ahlâkını yükseltmek için bir araçtır. Bu
yönüyle ders sadece bilgi aktarmak için araç değil, bireyin ahlâki olgunluğa erişmesi için
vasıtadır. Bunun içindir ki dersler teorik bilgilerle sınırlı değil, hayatla bağ kurulacak biçimde
işlenmeli, bireyin estetik ve duygusal gelişimini desteklemelidir.
Topçu, talebeyi hakikatler peşinde koşmayı meslek edinmiş insan olarak tanımlar. Talebenin
gayesi manevi olgunlaşmadır, o diploma peşinde koşmaz, istikbalde mevki dilencisi
değildir. Talebe yalnızca bilgi almak için mektebe gelen birey değil, ahlâk ve irade sahibi bir
insan olma yolunda ilerleyen, gelecekte milletin derdiyle dertlenecek ahlâk adamıdır. Bu
açıdan bakıldığında talebe, pasif bilgi alıcısı değil sorgulayan, düşünen ve kendisini sürekli
yenileyen bir birey olmalıdır. Talebe, eğitim sürecinde ruhunu ve ahlâki kimliğini inşa
ederken, bu süreçte muallim ve mektep ona rehberlik eder. Talebe, yalnızca kendisi için değil,
millet ve insanlık için de sorumluluk taşıyan bireydir.
Topçu, mektep, muallim, talebe ve ders kavramlarını ayrı ayrı ele alsa da bunların bir
bütünlük içinde işlev gördüğünü savunur. Bu kavramların uyumlu şekilde işlemesi, maarif
sürecinin anlamlı ve etkili olmasını sağlar. Maarif, durağan değil hem hareket merkezli hem
de hareketin merkezi olmalıdır.
‘Pragmatik’ Eğitime Eleştiri ve Modern Dönem Sorunları
Nurettin Topçu, maarifi yalnızca bilgi aktaran veya meslek edindiren bir vasıta olarak değil,
insan ruhunu hakikate yükselten bir irfan yolu olarak görür. Onun eğitim anlayışı, çağdaş
dünyanın hâkim yönelimlerinden biri olan pragmatizme açık bir eleştiridir. Topçu’ya göre
‘pragmatik’ eğitim yaklaşımı, insanın ruhsal ve ahlâkî yönlerini ihmal ederek maarifin asli
işlevini zedelemiştir. Eğitim sisteminde faydanın merkezî ölçüt hâline gelmesi, bireyleri
değerlerden uzaklaştırmakta; ahlâkı, manayı ve idealleri ikinci plana itmektedir. Topçu, bu
durumun insanı sadece tüketen, yarışan ve hesaplayan bir varlık hâline getirdiğini böylece
maarifi bir çoraklaşma sürecine soktuğunu ifade eder.
Topçu, Batı’dan aktarılan ve şekilci modernleşme anlayışıyla benimsenen pragmatik eğitimin,
Türk maarifini kendi özünden kopardığını düşünür. Ona göre bu süreçte eğitim, millî
temellerden uzaklaştırılmış, taklitçilik ise bireyin benlik inşasını köreltmiştir. Eğitimde anlam,
değer ve ahlâk eksenleri zayıflarken, birey modern dünyanın dayattığı maddeci benliğe teslim
olmuştur. Bu bağlamda Topçu, modern insanın ruh dünyasında oluşan boşluğu ve aidiyet
kaybını derin bir kriz olarak değerlendirir. Bu krizden çıkışın yolu, ona göre maarifi yeniden
ruhu yücelten bir rönesans ile inşa etmektir.
Makinenin tahakkümü veya teknolojik ilerleme karşısında Topçu, makinenin hakikatini
bütünüyle inkâr etmez bilakis onu ruhun buyruğuna vermek ister. O, makinenin insan
üzerindeki tahakkümüne karşı çıkar. Topçu’ya göre ahlâkın gölgelendiği bir dünyada irade
zayıflar, şahsiyet çözülür. O, hadiseler karşısında bireylerin duruma göre değil, değere
göre davranmalarını öğütler. Maarif, bireye bu değer ölçüsünü kazandırmalı onu yalnızca
başarılı değil, aynı zamanda adil, merhametli ve sorumlu kılmalıdır. Toplumun yeniden
dirilmesi ancak böyle bir ahlâk nizamıyla mümkündür.
Nurettin Topçu'nun maarif anlayışı, pragmatizmin fayda merkezli eğitim modeli karşısında
yüksek bir ruh ve ahlâk idealiyle şekillenen özgün bir direniş fikridir. Topçu’nun maarifi
geçmişe özlem değil, bugüne ve geleceğe dair ahlâk merkezli bir eğitim tasavvurudur.

Şahsiyetin İnşası
Nurettin Topçu'nun düşüncesinde benlik ve şahsiyet, varoluşun temel taşlarıdır. İnsan,
biyolojik bir varlık olmanın ötesinde, irade ve ahlak sahibi bir varlıktır. Şahsiyetin oluşumu,
bireyin manevi olgunlaşmasıyla gerçekleşir ve benlik bu sürecin başlangıç noktasıdır.
Topçu’ya göre benlikte üç unsur bulunmaktadır. Bunlar maddi unsur yani fizyolojik, ruhi
unsur ve içtimai unsurdur. Başlangıçta "fizyolojik benlik" olarak adlandırılan benlik, kişinin
varlığını hissettiği, sınırlarını fark ettiği ve kendine özgü bir duruş geliştirdiği ilkel bir haldir.
Bu durum, genellikle çıkar, arzu ve güç isteğiyle yönlendirilen ham bir yapıdır ve Topçu'ya
göre şahsiyetin gelişimine engel teşkil eder. Topçu'nun hedeflediği şahsiyet, benliğin bu ham
halinden sıyrılarak "ruhi benliğe" ulaşmış bireylerde belirir. Ruhi benlik, içsel bir
mücadeleyle şekillenmiş, ahlaki değerlere sıkı sıkıya bağlı, nefsinin isteklerine direnen ve
toplumun iyiliğini öncelikli tutan bir bilinç halidir. Şahsiyet ise bu yüksek bilincin kişinin
karakterine kalıcı olarak yerleşmesiyle ortaya çıkar ve cemiyet içerisindeki hareketleri ile
görünür hale gelir.
Bu dönüşümde kilit rolü "isyan ahlakı" üstlenir. Bu isyan, bireyin kendi içindeki bencil
benliğe, tembelliğe, korkuya ve kötülüğe karşı bir direniştir. Şahsiyetli insan, bu içsel
mücadeleyi sürekli kılarak, kendi iç dünyasında kurduğu bu düzeni topluma taşıyarak
adaletin, dürüstlüğün ve haysiyetin temsilcisi olur. Topçu, şahsiyeti sadece bireysel bir erdem
olarak görmez, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olarak kabul eder. Çünkü şahsiyetli
bireylerin sayısı arttıkça, sağlıklı ve ahlaklı bir toplumun temelleri atılır.
Şahsiyet, benliğin ahlaki bir olgunlaşma, var olmak iradesiyle isyana hazır bir duruş ve ruhi
bir yönelişle ulaşacağı ideal insanlık durumudur. Şahsiyet, insanın olaylar karşısında
geliştirdiği tepkilerle şekillenir ve bu yönüyle bireyin dış olayları ve etkileri karşılama, dahası
onlarla baş etme yetisidir. Şahsiyet sahibi insan, yüksek ahlâk ve sorumluluk bilincine sahip
kişidir. Gerçek şahsiyete ulaşmak, uzvi benliğin sınırlarını aşmak, ilahi ilhamla gelişen ruhi
benliği öne çıkarmak ve içtimai benliğin getirdiği kibirden arınmakla mümkündür. Bu, sürekli
bir içsel mücadele ve ahlaki bir uyanıklık gerektiren bir süreçtir.
Şahsiyetin ilk emaresi, başkalarının ıstırabını hissetmektir. Bir merhamet hareketidir.
Şahsiyetin inşasında "millet mistiklerine" ihtiyaç vardır. Mevlana, Yunus Emre ve Mehmet
Akif Ersoy gibi "büyük ölüler", millet ruhunun ebedi besleyicileridir ve bireylere rehberlik
ederek onları manevi derinliklere taşırlar.
Yeni Müfredat ile Yarınki Türkiye’ye Doğru…
Ülkemizde geliştirilen maarif modeli, genel hatlarıyla Nurettin Topçu'nun eğitime dair
idealiyle örtüşen bir yaklaşımı benimsemektedir. Model, millî ve manevi değerlere vurgu
yapması, bütüncül insan yetiştirme hedefi ve taklitçilikten uzaklaşma çabasıyla Topçu'nun
maarife yüklediği anlam ile uyum içindedir. Nitekim model, Topçu'nun 'Türkiye'nin Maarif
Davası'nda sıkça vurguladığı üzere millî ve manevi değerleri öne çıkaran, erdemli bireyler
yetiştirmeyi hedefleyen ve yaratıcı-eleştirel düşünceyi merkeze alan bir yaklaşım
benimsemektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki Topçu'nun bu derin felsefi bakışının eğitim sistemine tam
anlamıyla yansıtılması zorlu bir süreç gerektirir. Bu sürecin başarısı, felsefenin uygulamaya
dönüştürülmesindeki güçlüklerin aşılmasına, öğretmen yeterliliklerinin geliştirilmesine,
eğitim sistemindeki mevcut alışkanlık ve dirençlerin kırılmasına ile nihayet toplumsal
desteğin sağlanmasına bağlıdır.
Büyük eğitim reformlarının kabul görmesi uzun vadeli bir süreçtir. Modelin başarısı zaman
içinde ortaya çıkacaktır. Uygulamadaki tutarlılık ve samimiyet, öğretmenlerin rolü ve mesleki
donanımı, toplumsal geri bildirimlere açık olunması ve sınav sistemlerinin yeni modelle
uyumlu hale dönüştürülmesi bu süreci olumlu etkileyecektir.
Uzun vadede Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin kalıcı bir iz bırakabilmesi için en çok
üzerinde durulması gereken iki temel nokta vardır. Bunlar, öğretmen yetiştirme süreci ve
modelin toplumsal düzeyde içselleştirilmesi. Öğretmenlerin yeni modele uygun şekilde
yetiştirilmesi, sahadaki uygulamaların niteliğini doğrudan etkilerken, toplumun modele
yönelik desteği ise reformun sürdürülebilirliği ve kalıcılığı açısından belirleyici olacaktır.
Velilerimizin eğitim ve gelir düzeyleri, meslekleri gibi etmenler Maarif modelinin tüm
kesimlerden eşit düzeyde kabul görmesini zorlaştırabilir. Maarif modelindeki temel motifler
yaşama aktarılırken, modelin tüm toplumu kucaklayıcı bir yaklaşım sergilemesi başarı için
vazgeçilmezdir. Bu çerçevede, veli profilindeki çeşitliliğe göre dikkatli bir geçişe ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu sürece katkıda bulunmak üzere çeşitli iletişim stratejileri, farkındalık
kampanyaları, geri bildirim mekanizmaları ve paydaşlar arası iş birliği modelleri gibi
alanlarda çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Bu geçiş için derslere evrensel değerlerle giriş
yapmak, tarihi ve kültürel mirasa dengeli vurgu yapmak, karşılaştırmalardan kaçınmak,
eleştirel düşünceyi teşvik eden açık uçlu sorular kullanmak, farklı görüşlere saygıyı esas
almak, anlatımı somut örnekler ve hikâyelerle zenginleştirmek gibi önemli süreçlere dikkat
edilmelidir.

Bu model, yarınki Türkiye idealimize ulaşmak yolunda insan birikimimizi çağın
gereklerine göre yeniden inşa etmek adına atılan önemli bir adımdır. Bu modeli
insanlığın ve millî kültürün binlerce yıllık birikiminden güç alarak 1071'den bugüne
vatan kıldığımız Anadolu'da, ikinci bin yıla girerken ebediyete göz kırpma hamlesi
olarak kabul ediyoruz.
Maarif modelinin başarısı için öncelikle muallimlik mesleğini asli kimliğine dönüştürecek
adımlar yoğunlaştırılmalıdır. Öğretmen yetiştirme programlarına ahlâk felsefesi ve medeniyet
tasavvuru dersleri eklenmeli, hikmet ve irfan seminerleriyle Türk düşünce geleneği canlı
tutulmalı, öğretmenlerin maddi kaygılardan uzak kendi benliklerini geliştirmelerine
odaklanabilmesi sağlanmalıdır. Müfredatın odağı şahsiyet inşası olmalı, matematik
derslerinde Sinan'ın kubbelerindeki geometri, edebiyatta Mehmet Akif'in idealizmini
öğretilmelidir.
Model ile öğrencilerimiz sınav stresinden kurtarılarak toplumsal sorumluluk sahibi bireyler
olarak yetiştirilmelidir. Her okula evlatlarımızın "benliğini bulabileceği birçok atölye"
kurulmalı bu atölyelerde evlatlarımız, Anadolu'nun köy okullarına kütüphane yapmaktan
tarihi eserleri koruma projelerine kadar somut görevler üstlenerek Topçu'nun "Anadolu için
mücadele eden ideal gençlik" ülküsüne yaklaşmalıdır. Üniversite eğitimine eklenecek "millete
hizmet etkinlikleri” ile tıbbiye öğrencilerinden yetimhane gönüllülüğü, mühendis
adaylarından tarihi eser onarım projeleri istenebilir.
Maarif modelimiz dijital çağın zorluklarını fırsata çevirmeli, eğitim teknolojilerini 'ruhsuz
ekranlar' değil, 'değer aktaran araçlar' olarak tasarlamalıdır. Bu noktada, yapay zekâ desteği
ile millî kültürü önceleyen asistanlar geliştirilerek öğrencilere sadece bilgi değil, manevi
derinlik de sunulabilir. Sosyal medyada başlatılacak “irfan odaklı” örnek uygulamalarla
gençlerin Fuzuli'nin gazellerini ve Tanpınar'ın eserlerini güncel platformlarda birbirleri ile
paylaşması ve tartışması teşvik edilebilir.
Hız ve haz çağı, insanı en yakınından ve özellikle benliğinden uzaklaştırmaktadır. Sınav
endişesiyle "test ile tost arasına sıkışmış" gençlik yalnızlığa itilmiştir. Oysa insan, fıtratı
gereği bir diğerine muhtaçtır. Maarifimize düşen en mühim görev, hıza karşı biraz
dinginleşmeyi önerecek bir sistem geliştirmektir. Okullarımız, sadece rekabeti ve bireysel
başarıyı değil, yardımlaşmayı ve özellikle de diğerkâmlığı öğretmelidir. Okullarımızda verilen
eğitim ile geleceğimizi şekillendirecek olan evlatlarımız, başkasının acısını kendi acısı gibi
hissetmeyi, yine başkasının mutluluğuna kendi mutluluğu gibi ortak olmayı öğrenmelidir.
Hızın tesiriyle görmez olan gözlerimizi ve kalbimizi yeniden tabiata çevirmek de
maarifimizin sorumluluğundadır. Öğrencilerimiz, doğanın ritmini anlamalı, onunla uyum
içinde yaşamayı öğrenmelidir. Hayvanlarla kurulacak sevgi dolu bağlar, onlara merhameti,
sabrı ve yeryüzünün ortak sakinleri olduğumuz bilincini aşılayacaktır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, çocuklarımızı tüketim çılgınlığının ve bitmek bilmeyen hırsın
girdabından kurtaracak, sade ve anlamlı bir yaşamı yoğunlukla vurgulamalı, gerçek huzurun,                                                                       hızda değil yavaşlamakta, tefekkürde ve yaratılış ile uyumlu bir kalpte saklı olduğunu
hissettirmelidir. Talebenin bu hakikati maarif modelimizin rehberliğinde keşfetmesi ve
benliklerinin bir parçası haline getirmesi muallimlerimizin ülküsü olmalıdır.
Bugün atacağımız her doğru adım, yarının adalet dağıtan hâkimlerini, merhametli
doktorlarını, dürüst mühendislerini, ahlâklı sporcularını yetiştirecektir. Bilgiyi
hikmetle, tekniği ahlâkla, başarıyı faziletle dengelemek zorundayız. "Unutmayalım ki
Nurettin Topçu'nun ruh ve ahlâk mimarı olarak yetiştirmek istediği nesil, bugün tam da
bizim sıralarımızda oturuyor." Onlara ruhun hakikatini öğretme zorunluluğu
maarifimizin boynunda yüktür.
Burada kendine irşat aydınlığı arayan gençlik, aynı zamanda kendisine verilen irşat ışığını
ellerinde taşıdığı için irşatcısına mürşitte olabilir. (İstanbul Erkek Lisesi 1960-1961 yıllığı)

13.06.2025
Abdullah Nehir
Ankara