Piyasalar

Vesellam.!

Punto:
VESSELAM.! Kendi milli ve insani felsefesini temellendiremeyen toplumlar, önce kültürel ve ekonomik bağımsızlıklarını, sonra siyasi ve idari hürriyetlerini, akabinde şahsiyet ve haysiyetlerini, nihayetinde istiklal ve istikballerini kaybeder.!Vesselam.! Şüphesiz herkes eğitime çok önem atfediyor da, bu öneme binaen üzerine ve görevine düşeni maalesef yapmıyor.! Ne hikmetse eğitimin ayarını bozanlar eğitimle ilgili öncelikli şikayetini dile getiriyor.! Sankide eğitim bir sihirli değnek gibiymiş gibi almışlar ellerine onu istedikleri gibi evirip,çevirip kullanıyor insanı ve ülkeyi düzeltebileceğini farzediyor.! Aslında eğitim tek başına yegane bir güç değildir. Şayet ideal bir insan felsefeniz, tamamen size ait köklü ve temel bir eğitim felsefeniz, ulaşılabilir bir medeniyet mefküreniz, güçlü bir ekonominiz, adaletle işleyen bir hukuk sisteminiz olmadığı müddetçe, vebal ve sorumluluğu eğitime yükleyemezsiniz. Öncelikle eğitim, bir felsefe, ufuk,ülkü ve kavrayış meselesidir.!Eğitim ızdırabınızı derinden hisseden ve yaşayan eğitimci, aydın, entellektüel, bilim insanı stokunuz zayıfsa, veya stoku oluşturan büyük bir kısım yabancı is eve bu stoktakiler başkalarına ait enstrümanları çalıyor ise eğitim meselelerinin üstesinden gelemezsiniz. Eğitim felsefesini temellendirmeden, eğitim sistemi kurmaya çalışan ülkeler taklitten öteye geçemeyen ve genellikle toplumsal,kültürel ve ekonomik gelişmesini tamamlayamayan, bağımsızlığını kazanamayan 3.dünya ülkeleridir. Osmanlı İmparatorluğunun duraklama dönemi ile birlikte Batıya boyun eğmesi ve batılı gücün karşısında kaybedişinin en temel eksikliği eğitim meselesidir. Batılı paradigma, eğitim aracılığı ile ideal insan felsefesini sistemize edip insanı merkez alan ve insanın devinsel, bilişsel, psikolojik ve sosyal potansiyelini ülkelerinin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katma değere dönüştürebilirken, Eğitim aracılığı ile güç odağı olan batı, biz batılılaşmaya çalışan üçüncü dünya ülkelerine eğitimi, demokrasiyi aşılayan,davranışa dönüştüren, hürriyet ve bağımsızlığı sadece hamasetle talim ve terbiye ettiren bir reçete olarak sunmuşlardır. Ve bizim için tek gerçek artık batıdır.! Batının bize bahşettiği eğitim paradigmasının dışına çıkamamış batıya olan tenkidini bile bu paradigmaya yaslanarak yapmış velhasıl kendimize ait milli ve insani bir eğitim paradigması oluşturamayışımız ülkemizin günümüze kadar siyasi,idari,sosyal,kültürel,askeri ve ekonomik bağımsızlığımızı kazanamayışımıza temel teşkil etmiştir. Kendisini bütün boyutları ile batılılaşmaya endeksleyen Türkiye Cumhuriyeti, muasır medeniyetler seviyesine , medeni şuur içerisinde millileşme ile ulaşması gerekliyken, sadece batıya meze, sermaye ve pazar olabilecek bir toplum mühendisliği iddasında olan ama sadece okuma ve yazmayı bilen bir toplum yetiştirmenin maalesef ki ötesine geçememiştir. Ki rahmetli Erol Güngör Koca dünden bu güne bozulma ve yozlaşma sürecini adil ve insani bir idari yapıyı bozan ulema, umera ve fukara unsurlarının bozulması ile özetler, Yani alimlerin bozulması ,idarecileri, onların bozulması ise dervişleri bozmuştur. Velhasıl alimler düşünceyi, idareciler aksiyonu, dervişler ise ruhu sembolize etmektedir,bozulma ise bunlar ile ilişkilidir. Nitekim duraklama ve çöküş dönemlerinde dünyayı okuyamama ve anlayamama bizleri taklide yöneltmiş, taklid ise batılı paradigmanın aslını yaşatmasına sebep olup bizi milli ve insani bir felsefeye sahip olmamızın önüne geçmiştir. Bu süreç ise kendi insanımızı tanıyamama, tahlih ve teşhis edememe, kendi insanımızın potansiyeli ve özellikleri hakkında farkındalık yoksunluğuna sebep olup, kendi insanımızı batılı sistem ve paradigmasını taklitle kısmen kalıcı izli bir öğrenme ve öğretim stratejisi çerçevesinde yetiştirerek, ideal insan nüvemize ulaşamayıp,batılı gibi olmayı ve yaşamayı sadece öğrenmemize yaramıştır. Velhasıl yaklaşık 3 asır önce başlayıp günümüzde de hala devam eden eğitimde batılılaşma hareketleri; -Kendi milli ve insani felsefemizi kuramayışımıza, -Kendi insanımızın öğrenmesini sağlasak da eğitemememize, -Kendi insanımızı tanıyamayışımıza, -Kendi insanımızın potansiyelini dinamize edemeyişimize, -Kendi ihtiyacımızı üretemeyişimize, -Kendi insanımızın üretebilen toplumlara ve devletlere tüketici mukadderatı ile mahkum ve mecbur oluşuna, -Kendi insanımızın haysiyet ve şahsiyetinin zadelenmesi ve sorgulanmasına, -Kendi insanımızın hürriyetinin ve iradesinin ipoteklenmesine, -Velhasıl Ülkemizin ve Milletimizin İstiklali ve istikbali noktada bekanın kritik eşiğine sürüklemiştir. Haçın ve siyonizmin gölgesinde Hilal’e tahammülü bile olmayan Avrupalılara ve Dünyalılara entegre olmaya çalışan batılılaşma müptalalarına atfen… Kendi milli ve insani felsefesini temellendiremeyen toplumlar, önce kültürel ve ekonomik bağımsızlıklarını, sonra siyasi ve idari hürriyetlerini, akabinde şahsiyet ve haysiyetlerini, nihayetinde istiklal ve istikballerini kaybeder.! Vesselam.!