Dinle
Türkçede yakın çevresi tarafından takdir edilmeyen veya hak ettiği ilgi gösterilmeyenler için ‘bizim evin
danası’ deyimi kullanılır. Bu deyimin tam söylenişi ‘Evin danası öküz olmaz’ veya ‘Kapının danası öküz
olmaz’ ya da ‘Ev danası tosun olmaz’ şeklindedir. Çocuk ne kadar büyürse büyüsün anne ve babasının
nazarında hep küçük cocuklarıdır.
O nedenle "Bizim evin danası" deyimi, kendisi değerli veya güçlü olan bir kişinin aile ya da çevre içinde
yeterince değer görmemesi durumunu anlatmak için kullanılabilir. Bu durumda, kişi dışarıda ya da genel
anlamda ne kadar önemli olursa olsun ancak kendi ailesi veya çevresindeki insanlar tarafından gerektiği
şekilde takdir edilmez ya da önemsenmez.
Bu deyim ilk bakışta Ankara'nın Suriye Türkmenlerine yaklaşımını ifade ediyor gibi gelebilir. Farsça
Dânâ bilgili, bilen, bilgiç malûmatlı, âlim gibi anlamları olan bir kelimedir. Ancak günümüz
Türkçesinde dana; ineğin sütten kesildikten sonra bir yaşına kadar olan yavrusuna denilmektedir. Bu
annesine ihtiyaç duymadan yaşamını devam ettirebilecek yetişkinligi de ifade etmektedir.
Arabın yüzü Şam’ın şekerine mi tercih ediliyor?
Suriye Arap Cumhuriyeti Kabinesi, 29.03.2025 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Şara tarafından
açıklandı. Başbakanlık makamına atama yapılmadı.
Bakanlar Kurulu’na Cumhurbaşkanı başkanlık edecek. Önceki geçiş hükümetinde Türkmenlere bakanlık
verilmemişti, maalesef yeni açıklanan kabinede de sarfınazar edildiler. Başka bir bahara kaldı.
Esad rejiminin yıkılmasından sonra Suriye’deki yönetim yapısı yeniden şekillendi. Eski HTŞ lideri
Ahmet El Şara'nın hükümeti, yeni siyasi ortamda etnik ve mezhebi temsilin sihirli formülünü arıyor.
Şimdiye kadar buldukları söylenemez. Adı üstünde Suriye Arap Cumhuriyeti.
Suriye'nin ikinci en büyük etnik toplumu Türkmenler olmasına rağmen hem muhalefet hem de hükümetin
içindeki güç dengelerinde halâ belirleyici bir unsur profili çizmiyorlar/çizemiyorlar. Türkmenlere
bakanlık verilmemesi bu grubun hükümet nezdindeki politik etkilerinin henüz tam anlamıyla idrak
edilmemiş olmasıyla alâkalı.
Ahmet El Şara ve hükümetine çizilen rota kapsamında Türkiye'ye entegre bir Suriye görüntüsünün
uluslararası baskılara yol açabileceği endişesi baskın. Ankara; Türkmenlerle içli dışlı bir imaj
vermekten özellikle kaçınıyor gibi. Bu, Türkiye’deki müesses nizamın Türkmenleri dışladığı ve unuttuğu
anlamına gelmez.
İç savaş sırasında Türkmenler; El Kaide /IŞİD türevi muhalif silahlı gruplarla, ABD destekli
PKK/PYD/YPG unsurlarıyla ve İran'ın sahaya sürdüğü paramiliter güçler ve Baas rejiminin milis
kuvvetleriyle ve tabiki Rus ordusu ile kahramanca mücadele ettiler. Tüm bu kavga hiç şüphesiz
öncelikle kendi milli mevcudiyetlerini korumak ve Türkiye'nin sınır güvenligine yönelik tehditleri ber
taraf etmek içindi. Bu nedenle, iç savaşın yarattığı bölünmeler, Türkmenlerin hükümetteki temsili
konusunda engeller yaratmış gözüküyor.
Ankara Türkmenlere Bakanlık verilmesi için neden Şam’a doğrudan baskı yapmadı?
Derler ya bir dokun bin ah işit. Bu meselede öyle. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
(YTB) Müşaviri Uzm. Sosyolog İsmail Mansur Özdemir’in ifade ettiği gibi, Türkmenler Suriye'nin
tamamlayıcısı bir ana toplumdur, azınlık toplumu değildir. İran ve Rusya'nın Suriye'yi terk etmesinde ve Baas rejiminin yıkılmasındaki süreçte en büyük bedel ödeyen toplumudur. Zafer, Türkmenlerin sırtında
yükselmiştir. Askerî vazifelerini sürdürseler de kabine'de yer verilmemiştir.
Onlar ki, vatan şairi Namık Kemal’in “Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin / Dönersem
kahpeyim millet yolunda bir azîmetten” dizelerini kanlarıyla bu coğrafyaya nakşettiler.
Ancak Esad rejiminin yıkılmasından sonra Türkiye, Suriye'deki yeni siyasi ortamda daha temkinli bir
yaklaşım sergiliyor. Bu yaklaşımın arka planında Türkmenleri paratoner veya hedef tahtasına
dönüştürmemek gibi bir duyarlılık rol oynamıştır. Ankara’nın Suriye'deki siyasi güç dengesini
şekillendirirken daha geniş diplomatik ve stratejik ilişkileri göz önünde bulundurduğu söylenebilir.
Türkiye'nin Suriye politikası, özellikle güvenlik ve sınır bölgeleri gibi hayati konulara yoğunlaşmış
durumda. Türkmenlerin hükümette temsil edilmesi, Türkiye için önemli olsa da, Suriye'nin yeniden inşası
ve iç istikrarı konusundaki öncelikler, bu tür talepleri zaman zaman ikinci plana atmış olmalı. Türkiye,
Suriye'nin yeni yönetimiyle ilişkilerde pragmatik bir yaklaşım benimsediği ortada.
Çünkü İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından, Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma
statüsündeki Suriyeli sayısı 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla 2 milyon 901 bin 478 kişi. Bu sayı 31 Aralık
2023 tarihinde 3 milyon 214 bin 780’di. Son 1 yıl içerisinde Suriyeli sayısı 313 bin 302 kişi azalmasına
karşın Türkiye halen bu yükü taşıyor.
O nedenle Ankara Türkmenlerin bakanlık alması talebini doğrudan baskı olarak değil, daha uzun vadeli
bir diplomatik süreç olarak ele alıyor ve Türkmenlerin zaman içinde daha fazla siyasi temsili için
diplomatik yolları tercih ediyor. Bu da anlık baskılardan çok, daha stratejik adımlar atmayı gerektiren bir
süreçtir.
Türkmenler birleşmedikce akrebin kıskacında yoğurmuş sizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu
dünya böyle gider!
Türkmenlerin, Şam hükümetinde kendilerine bakanlık verilmemesine karşı tepkileri, Suriye'nin siyasi
dinamikleri ve Türkmenlerin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında, karmaşık bir mesele.
Ancak, genel olarak Türkmenler, bu durumu farklı şekillerde ifade edebilirler. Kendileri bilirler.
Türkmenlerin Şam hükümetinde bakanlık verilmemesine karşı gösterdikleri tepki, daha çok diplomatik ve
siyasi düzeyde oluyor. Yerel düzeyde huzursuzluk ve memnuniyetsizlik olsa da, doğrudan büyük çaplı
toplumsal tepkiler veya protestolar şu ana kadar çok yaygın olmamıştır. Türkmenler, daha fazla siyasi
temsil için uluslararası destek arayışını sürdürmektedirler.
Türkiye Türkmen toprağı Golan tepelerinde İsrail işgaline son verir mi ?
Bence bu, yeni Suriye'nin asli unsuru Türkmenlerin gerçek güçlerinin perdelenmesiyle ilgili. Sanki
Türkmen kamuflajı, Ankara'nın bir tasarrufu. Bunun nedenleri üzerine kafa yormak lazım. Ankara’nın
sadece sınır bölgesinde değil Suiriye’nin daha iç kesimlerinde askeri üsler kurma faaliyetleri, klasik dini
kaynaklarda yer alan Armageddon’a Melhâme-i Kübra yani en büyük savaşa hazırlık kapsamında
değerlendirilebilir.
Bu İsrail'in sonu olacaktır. Zaten İsrail Türkiye'yi kışkırtmak için siyaseten ve askeri açıdan elinden
geleni fazlasıyla yapıyor. İsrail'in bu kadar pervasız davranması, The World Jewish Congress/Dünya
Yahudi Kongresi, American Israel Public Affairs Committee AİPAC/Amerikan İsrail Kamu İşleri
Komitesi, Yahudi Cemaati'nin küresel sesi B'nai B'rith/İttifak Evlatları gibi Yahudi lobi orgütleriyle
ABDli Siyonist Evanjeliklere aşırı güvenmesinden. Oysa Siyonizme Hıristiyan desteği sunmayı dini bir itikat ve dini bir vecibe kabul eden Evanjeliklerin seçilmesine büyük katkı sundukları ABD Başkanı
Donald Trump; pragmatist ve opportunist bir lider. Küresel Yahudilikle ilgisi bu çerçevede.
İsrail, teokratik temelli seküler bir devlet. Kurumsal işleyiş Siyonist İsrail'in emrinde oduğu küresel
sermayenin çıkarları doğrultusunda sözde katı dini kurallar ekseninde gerçekleştiriliyor. İsrail'in öncelikli
misyonu emrinde olduğu global sermayenin menfeatlerini kollamak. Emperyalizmin Ortadoğu
bekçiliğini yapmak. Diğer misyonu ise Tevrat kaynaklı Arz-ı Mev'ud/Vaat edilmiş Topraklar’da
İsrailoğullarının hakimiyetini tesis etmek.
Güçlü olan haklıdır poltikasını benimseyen İsrail, gönüllü kölelik misyonunu gizlemeye gerek bile
duymuyor. Siyonistlere göre Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar olan bölge İsrail'in tanrısı Yehova
tarafından binlerce yıl evvel vaat edilmiş egemenlik alanları. Nitekim bayrağındaki iki mavi çizgi, Nil ve
Fırat’ı, ortadaki Davud yıldızı, bu topraklar üzerindeki hâkimiyet iddiasını gösteiyor.
Yeni hükümet, güçlü uluslararası ittifaklar ve bölgesel dengeler üzerine inşa edilirken Türkmenlerin devre
dışı bırakılması akıl kârı olamaz. Türkmenler, Suriye'deki Arap çoğunluğundan silahlı Kürt gruplardan
daha farklı bir konumda. Özellikle TSK; Türkmenlerin hamisi. Suriye Milli Ordusunun ana omurgası ve
komuta kademesi Türkmenlerden müteşekkil. Anlaşılan o ki Türkmenlerin hükümette temsil edilmemesi,
bir strateji.
Kudüs'e giden yol Şam’dan geçer
İsrail'in Suriye'deki operasyonları da, Türkiye'yi çatışma içine çekmeyi hedefliyor. Nitekim
Konuyorum.com editörü Hayati Esen’in ifade ettiği bir şey var. Diyor ki; ‘İsrail Savunma Bakanı Israel
Katz’ın açıklamalarına bakılırsa, Suriye’ye yönelik son hava saldırıları İsrail’in güvenlik kaygılarının bir
tezahürü ve “gelecek için net bir mesaj ve uyarı” niteliğinde. Bu mesajın muhatabı olarak doğrudan
Suriye’nin yeni hükümeti işaret edilse de, asıl hedefte Ankara’nın nüfuz alanı bulunuyor. Nitekim İsrail
ordusu, Esad’ın devrilmesinin hemen ardından Suriye’nin güneyinde bazı stratejik bölgeleri kontrol
altına almış ve sınır hattında bir buffer zone (tampon bölge) oluşturmuş durumda.’
Türkiye'nin her geçen gün Suriye içindeki mevzilerini tahkim ederek, muharip unsurların savaş gücünü
artırması, İsraili zıvanadan çıkarıyor. Suriye’ye saldırmasının nedeni de bu. Ancak İsrail'in İsrail'in
Dera’yı işgal teşebbüsü ve Suriye’nin Türkiye’ye tahsis etmeyi planladığı T4 üssünü bombalaması,
bardağı taşıran son damla olmuştur.
Türkiye'nin tepkisi gecikmedi. Öncelikle diplomatik kanallar denendi. Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı
mekanize birlikler, Humus yakınlarında kurulacak Üs'se ulaştı. Başına gelecekleri İsrail düşünsün. Ayrıca
saha kaynakları Türkiye'nin Rusya'dan tedarik ettiği ettiği S-400' hava savunma sistemi bataryasının
Humus'taki T-4 hava üssüne konuşlandığını belirtiyor.
Bundan sonra tufan
Türkiye, Humus kırsalındaki T4 üssünde konumlanma sürecini başlattı. Bu kapsamda Türkiye, T4 üssüne
hava desteği sağlamak amacıyla hava savunma sistemi konuşlandıracak. Ankara'nın üsse keşif uçakları ve
silahlı insansız hava araçları konuşlandırması plan dahilinde. Ankara ayrıca, üssün içinde ve çevresinde
çok katmanlı bir hava savunma sistemi kuruyor.
T4 hava savunma sistemi kısa, orta ve uzun menzilli hava savunma kabiliyetine sahip olacak. Üs,
Türkiye'nin bölge genelinde hava kontrolünü sağlamasına yardımcı olacak. T4 üssü Türkiye'nin IŞİD'le mücadele çabalarına destek sağlayacak. Hava savunma sistemleri ve insansız hava araçlarının varlığı,
yakın bir zamanda İsrail'in hava saldırılarnını önüne geçecektir.
Askeri strateji uzmanlarına göre Türkiye veya Suriye yönetimi İsrail'i vurmayı düşünüyorsa en iyi silah,
birkaç ay içinde Türk ordusunun hizmetine girecek olan ANKA-3 hayalet insansız hava aracı olacaktır.
ANKA-3 İnsansız hava aracı teknolojilerindeki kabiliyetlerimizi daha ileriye taşıyor. Yaklaşık 7 ton
kalkış ağırlığına sahip ANKA III 40.000 feet irtifada görev yapabiliyor. 0.7 Mach sürate ulaşabiliyor ve
10 saat havada kalabiliyor. TSK envanterinde daha buna benzemez neler var neler?
İsrail savunma sistemleri ANKA-3’ü 100 kilometre mesafeden dahçünkü ANKA-3 seyir ve seyir
füzelerini fırlatmak için hedefine yaklaşmasına gerek yok ve F-35 savaş uçağı da onu 50 kilometreden
başka bir mesafede tespit edip havada vuramıyor, çünkü radar izi sıfıra yakın.
İman varsa imkan vardır. Biz Türk, onlar hepsi! Vız gelir tırıs gider.
Gerekçeli Kaynakça
https://www.bnaibrith.org/
https://www.fotw.info/flags/il.html#col
https://www.worldjewishcongress.org/en
https://www.facebook.com/share/1A4w2SouHn/
https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/
https://docquery.fec.gov/cgi-bin/fecimg/?C00797670
https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/0304202511
https://www.newyorker.com/magazine/2014/09/01/friends-israel
https://www.tusas.com/urunler/iha/operatif-stratejik-iha-sistemleri/anka-III
https://www.fokusplus.com/odak/son-savas-armageddon-plani-israil-duracak-mi
https://x.com/Abdurrazzakildi/status/1907559086155047125?t=6aIYIdgzt7VRhiVrz-Dung&s=19
https://x.com/Abdurrazzakildi/status/1907803785180623310?t=xjs_cIqeIl3wUhyqZYlbDQ&s=19
https://www.konuyorum.com/2025/04/03/israilin-dolayli-diplomasiyle-turkiyeyi-suriyede-provokasyonu-ve-batiya-
etkileri/.html