Piyasalar

Sözün Bittiği Yer: Larnaka

Punto:
Ne ki gaflet, sarmaşık gibi yayılmıştı bünyeye. Gediklerden giren Haçlı, bir kez daha sokuldu iffetin yanıbaşına. Garip bir eski zaman hikayesiydi, Ana Kıta’dan kopuşun. Kudret Elinde Olan, Hikmetinden Sual Olmayan fiziken uzak düşürmüştü, kıyını yaylanı Risalet haberlerini en önce alırdın. Kenan ilini, Lut’u, Erihalı İsa’yı anlatırdı tayfalar Limasol’a, Girne’ye, Güzelyurt’a... O’ndan Gelen Bir Rahmetle Uyutulan Yedi Genç’le komşuydun. Komşuydun Tarsus’la, Anamur’la. Ramses fırtınası, Nemrut kasırgasıydı zindanına dolan. Uhdud Ashabı’nı saklardın bağrında. Çığlıklar gelirdi Magosa’dan, Baf’tan. Gelenin zulmü, gidenin ilenciydi hatıralarda kalan. Bir Asur çilesi, bir Mısır hilesi, bir Pers sillesiydi derin izler bırakan. ... Ümmetimden bir kısmının gök rengi denizlerin üzerinde Dikkat kesilen Yesrib, müjdeli habere odaklanmıştı. ..gemilere binip... Gözler parlamış, bir şehadet çağrısına kulak kesilmişti, ensar ile muhacir. ...inkar edenlerle harbe gittiğini gördüm. Kutlu Elçi’nin mesajı Akdeniz’in kurtuluşunu muştuluyordu. Istanbul, Roma, nihayet Beyaz Göl’ün sinesinde Beyaz Ada. Fizik yaşı doksan altı, ruh yaşı on sekiz Ensarlı Eyyup, surların önünde çağlarüstü bir kuvvetin öncüsüyken… Seksen altısındaki Rumeysa, Bir Önder’in Halası olmanın onuruyla kararını vermişti: Bu seferde ben de varım! Ada, bir fetih sabahında vahiy buyruğuna kavuşuyor Larnaka, Kutlu Misafir’i kıyamete dek ağırlıyor.. Fitnenin kalelerinden biri daha düşüyor, toza toprağa karışıyordu. Söz yerde kalır mıydı! Bir garip kindi, Aslan Yürekli(!)nin akını. Yenilen bir pehlivandı Kudüs’ten kalan. Yeşil Ada boyandı, bir baştan bir başa kırmızıya... Kompradorlar, Eski Kıta’dan kadırgalara bindirirken ırkdaşlarını, bin bir desise ile, Girne’de, Lefke’de... Ceneviz, Venedik, Malta korsanlarına pazarlıyor, hileyle. Daha tadını çıkarmadan servetin, ihanetin bedelini ödüyorlardı onursuzca. Böyle gelmiş, böyle gitmezdi! Kim ki, yol emniyetine zarar verir, hesabı kesilirdi. Venedik, sert kayaya çarpmış; bir Mustafa Paşa hıncı sarmıştı bütün Ada’yı. Yol kesen, adam kaldıran haydutların ülkesi, bağırsaklarını temizliyordu, asırların yorgunluğuyla. Allı yeşilli ipekler, Çin işi kağıtlar alıcısını buluyor... Teslis!’diyerek gelen gelen, Tevhid! diyerek dönüyordu. Temizliğin adını duymuştu Güneş Batmayan İmparatorluk(!)tan gelenler. Arap sabunu, Türk hamamı... ... Ne ki gaflet, sarmaşık gibi yayılmıştı bünyeye. Gediklerden giren Haçlı, bir kez daha sokuldu iffetin yanıbaşına. Sadabad’da eğlenedursun erkan(!), yıkılıyordu kaleler anbean. Gladyo, kurtarmak varken padişahtan İstanbul’u(!), düşünür müydü Güzelyurt’u, Limasol’u! Olan oldu, kurdu karargahını. Yurtta barış vardı, Kıbrıs’ta savaş! Danışıklı dövüş sanatkarı çıktı meydana. Sizi ben kurtaracağım!”Ya kurtarıcılardan kurtulmak, ne zor şeydi! ... Tamamını alalım! Sözümüz var, dostlarımıza verilmiş, bu kadarı kafi! Erim erim eriyen adam, söze giriyor: Sam Amca’dan icazetsiz, caiz olmaz izinsiz! Sağ’ın sol’un mahfillenmiş iki atlısını, bir telaş sarıyordu, Ege’nin kara bahtlısını! Viyana’dan sonra ilk zaferdi Ehl-i Salib’e karşı. Ambargoysa ambargoydu. Bir tahıl ambarıydı Anadolu. Van’a yeterdi Karaman! .... Cephede kazanıp masada kaybetmekti bahtına düşen. Tam da soluyacakken özgürlüğün havasını, inancın baharını… Bir garip adamlar çıktı sahile. Girne’ye yat, Lefkoşe’ye kat. Herşey mübah, Vahiy yasak! bir düzene kurban edildi. Denk düştü bir taş, hilalin bağrına. Haç takmış gençler görüyorum(!)dedi aymazca. Ne ki her değeri tarumar ettin, köyüne bile giremedin. Ne ekersen! Elinle yitirdin kıymetini, çağın geçti artık! Mahatma, Malcolm, Mandela taht kurmuşken halkının gönlüne. Dinazordun gayri, iflah olmaz bedenin. .... Kürsüye abanıp gözünü halka diken adam! Vahyi vicdanlara hapseden çağın belası! Tehdit algılaması mı değişti? Meriç’in ötesi dost, Posofun berisi! Hayal kurma boşuna, yok ilerisi!