Piyasalar

Orta Doğuda Savaş Başlangıçtır

Punto:
“Kim inanmış birisini kasten öldürürse yeri, sürekli kalacağı cehennemdir. ALLAH kendisine gazap ve lanet etmiştir. Ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Kuran-ı Kerim, Nisa:93) 2000 yılından itibaren siyasetin temel kaynağının ve Müslüman yoğunluklu devletlerde kitlenin en etkin şekilde manipüle edebilmesinde temel aracın din olduğuna göre Kurani Kerimin Nisa süresinin 93 cü ayeti ile başlamakta fayda var. Şimdi gelin özellikle insanlarımızın desteyi ile dinin üzerinden hayata geçirilen siyasetin yukarıda gösterdiğimiz ayete ne kadar uygun olduğunu analiz edelim. Müslüman göçünün gerçekleşmesi 1999 yılından başlayarak örgütlenen ve 2014 yılında Irak ve Suriye Arap Cumhuriyetinde “hilafet devletine” dönüşen dünyanın farklı yerlerinden bir araya gelen bir grup kitle oluşmuştur. Bu kitle özellikle Suriye’de insanların farklı türlerde katliamını yaparak sinema kameralarıyla kaliteli görüntülü klipleri internette paylaşmışlar. Bu olay bana 1992 yılında Ermenilerin vahşice gerçekleştirdiği Hocalı Katliamını hatırlattı. Bilgilendirmek istiyorum ki, 1988-1994 yılında gerçekleşmiş Karabağ Savaşında da Ermenilere destek amaçlı “Müslümanlardan” ibaret “Arabo Batalyonu” Azerbaycan’a karşı savaşmışlardır. Her iki durumda belli bir müslüman grubunun hevesle diğer müslümanları öldürmek amaçlı seferini görüyoruz. Her ikisinde de katliam vahşetinin gösterişi çabası aşikar ortadadır. Bu gösterişin amacı arazilerde yaşayan ahalinin göçünü gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu arazilerde yaşayan insanlara “sizler kaçmazsanız sizleri de öldüreceğiz” algısı aktarılıyor. Böylece yerli ahalide sağ kalmak içgüdüsü çözümü göç yapmakta görüyor. Aslında göç sorunu savaşta kullanılan bilgi politikası ile ilişkilidir. Göçmenlerin uzun vadede göçecekleri yerlerde mümkün olabilecek işlevleri ayrı söz konusudur. Müslümanların biri birlerini öldürmesi için ABD ve Rusya desteyi Hazırda Suriye’de bir grup müslümanın diğer grup müslümanla savaşının şahidi olmaktayız. Bir birilerini öldüre bilmeleri için hem ABD, hem de Rusya kontrollü destek sağlamaktadır. Bence ne kadar ABD-Rusya antagonizmi aktüelliği olsa bile, bu devletler merkezi devletlerdir. Çevre devletlerini taraf kategorisine bile koymazlar. Ama çevre devletlerinin hükümetleri iktidarını güçlendirmesi için kendi halkına taraf şeklinde yansıtırlar. Wallerstein`nin ayrımını kullanarak baktığımızda, merkezin-çevre karşıdurmasını Rusya-Türkiye örneğinde, aynı zamanda ABD-İran karşıdurmasında da göre biliyoruz. Bütün hallerde geopolitik koşullar merkeze tabi olan çevrenin diğer müslüman devletle çatışmaya gitmesini tetikliyor. Bu sebepten çevre devletlerinin faaliyetlerinin, merkezin iradesinden ibaret olduğu sonucuna varılır. Merkezin iradesi ise, müslümanın müslümanı öldürmesidir. Rusya ile savaşmak Bana göre devletçilik açısından Türkiye ile kıyasta Rusya daha zayıftır. Bu sosyal yapı, devlet geleneği, iktidarın gayri Rusların (Ermeni ve Yahudilerin) elinde olması, ekonomik verimlilik katsayısının aşağı olması ile ilişkilidir. Askeri açıdan ise Rusya’nın medyada adı tamamen çekilmeyen ve çok az kullandığı silahlara sahip olmasıdır. 1969 yılında Çin ve Sovyetler Birliği arasında Zhenbao Adası (eski adı: Damansk) üzerinde gerçekleştiği 10 güne yakın bir çatışma buna örnektir. Günümüze kadar bu çatışmada hangi silahın kullanıldığı tartışması devam etmektedir. Hatırlatmak istiyorum ki, 1991 yılında Rusya hükümeti adı geçen adayı gönüllü olarak Çine vermiştir. Bu olay bir noktada memur sınıfının fırsatçı zihniyetine geçişin bir sonucu olmuştur. Türkiye’nin bir başa askeri çatışmaya gitmesi yerine, İsrail Devletinin yürüttüğü dış politikaya benzer politikaların hayata geçirmesi imkanı vardır. Bu imkanlardan birini Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan “Türkiye sadece Türkiye'den ibaret değildir” deyimi ile vurgulamıştır. Ayrıca Türkiye ve Rusya savaşının gerçekleşmesi için, her iki devletin içinde baskı ajanlarının ve onların çabalarının sürekli şahidi oluyoruz. Savaşa getirecek çabaların hedefe ulaşmaması her iki ülken için öncelik taşımaktadır. Postskriptum Suriye’de gerçekleşen bütün eylemler İslam’a aykırıdır. Bölgede müslüman nüfüsunun müslümanların eliyle yok edilmesi amacına hizmet etmektedir. Türkiye’nin bu konuda kendi misyonuna yeniden bakması ihtiyacı stratejik önem taşımaktadır. Özellikle Türk-İslam Devletleri ile “sıfır sorun” ve bütünleşme politikası varlıksal önem taşımaktadır. Ortadoğu gerçekleşen çatışma 20 yıldır devam etse bile, bunun bir başlangıç olduğu nazara alınmalıdır.. Siyaset ve Yönetim Bilimleri Doktoru - Manaf Bağırzade