Piyasalar

MİT'in Kafasında Ne Var Elektronik İstihbarat mı İnsan Kaynaklı İstihbarat mı?

Punto:

Bizim kuşak;  elektronik istihbaratı bilir. Genç jenerasyon buna siber istihbarat diyor, Signal Intelligence/SIGINT diyor, yapay zeka istihbaratı diyor.

Biraz anlaşılır ifade ile bu SIGINT; modern ve yüksek teknolojinin etkin kullanımın dayalı bir istihbarat türevi olup, düşman veya potansiyel tehdit unsurları tarafından kullanılan  haberleşme aygıtları ve diğer elektronik (telsiz, bilgisayar: Sunucu Bilgisayarlar-Masaüstü Bilgisayarlar/Ağ Bilgisayarı/Dizüstü Bilgisayar/ Tablet PC, Portatif Dijital Aletler: Cep Telefonu/ Akıllı Telefon/  Çoklu Ortam Oynatıcı) cihazların yaydığı radyo dalgalarıyla veya kablo üzerinde taşınan analog ve dijital aktarımın çeşitli yöntemlerle yakalanıp analizi sonucu gizli bilgilerin elde edilmesi tekniği anlamına geliyor.

Bu sektörde ABD’nin eline  su dökebilecek ülkelerin sayısı bir elin parmağını geçmez.  Düşünsenize ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA, dünyada her ay yaklaşık 500 milyon telefon konuşmasını, kısa mesajları, internet üzerinden yapılan iletişimi  vs. vs. takipte.

Birleşik Krallık, Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti, ABD ile aynı ligte yer alıyor demek oldukça zor olsa da onların bu alandaki etkinlikleri yadsınamaz, küçümsenemez. Zaten İngiliz istihbaratı, ABD İstihbaratına yapışmış bir sülük gibi.

Günümüzde hemen her gelişmiş ülkede siber istihbarat çabalarının arttırılması ve siber ekonomik suçların önleme ve koruma görevlerine ağırlık verilmesi gerekliliği ile ilgili yasal düzenlemeler yapılıyor. Türkiye’de benzer   düzenlemeleri ihmal etmiyor.

Humin Intelligence - Signal Intelligence Sizce Hangisi?

Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı yaptığı işin özünü; “devlet tarafından belirlenen ihtiyaçlara karşılık olarak çeşitli kaynaklardan derlenen haber, bilgi ve dokümanlar” şeklinde tanımlar. 

Günümüzde teknolojik terakkiden dolayı bilişim ve telekomünikasyon sektöründeki hızlı gelişmeler ve imkânların artması kapsamında açık kaynaklardan elde edilen ham bilgiler,  gizli servislerin ihtiyaç duyduğu istihbari bilgilerin %90’ında fazlasını oluşturur. Bu nedenle istihbarat toplamada modern teknik yöntemlerden yararlanılması kaçınılmaz.

Bu teknik yöntemleri bilginin temin edildiği kaynağa göre Sinyal İstihbaratı (Signal Intelligence / SIGINT) ve Elektronik İstihbarat (Electronic Intelligence / ELINT) şeklinde sınıflandırmak mümkün. 

Nitekim son yıllarda siber uzay kaynaklı teknolojik gelişmeler ile siber istihbarat yöntemleri de önemli bir teknik bilgi toplama kaynağı olarak görülüyor. Buna bakılarak  istihbarat kurumlarının yakın gelecekte neredeyse tamamına yakın şekilde siber istihbarat tekniklerinden önemli bir teknik bilgi temin etme yöntemi olarak kullanılacağı söyleniyor.

Oysa tüm dünyadaki haber alma/casusluk kurumlarının en kadim istihbarat toplama kaynağı ise en eski bilgi temin etme yöntemi olan İnsana Dayalı İstihbarat (Humin Intelligence / HUMINT) teknikleri olarak değerlendirilir.

Bununla birlikte, hedef birey, örgüt, kurum, devletlerin de teknik istihbarat yöntemlerine karşı tedbirler geliştirme konusundaki artan hassasiyetleri dikkate alındığında, HUMINT yöntemlerinin her türlü teknik gelişmeye ve modernizasyona rağmen temel istihbarat toplama tekniği olduğu su götürmez, yani tartışılmaz. 

Çünkü gerek karşı istihbarat, nüfuz casusluğu veya küresel terörizm faaliyetlerin hemen hepsi insan eksenlidir, insan kaynaklıdır. Çünkü istihbarat faaliyetinin temel öznesi insandır.

Siber istihbarat tekniklerinin çeşitlenmesine, doludizgin alıp başını gitmesine karşın, HUMINT yöntemler,  istihbarat servisleri için temel istihbarat kaynağı olma önceliğini sürdürmektedir.

 Hibrit Savaşlar Döneminde Türkiye’de Siber İstihbarat/ Sinyal İstihbaratı Faaliyetlerinin Yasal Çerçevesi

Karınca kararınca Türkiye'nin de bu alanda mesafe aldığı görülebiliyor. En azından konu ile ilgili yasal düzenlemeler yapıldı. Mesela 26.04.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6532 sayılı Kanun ile birlikte 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’na önemli yenilikler getirildi.

Söz konusu düzenlemeyle yaklaşık 30 yıl önce çıkarılan 2937 sayılı Kanun’un büyük ölçüde günümüz şartlarına uygun hale getirilmesi sağlandı, güncellendi.

2937 sayılı Kanun’un verdiği yetkinin sınırları içerisinde MİT’in bazı verilere erişim imkânı olmakla birlikte kanunda da öngörüldüğü üzere iletişimin denetlenmesi ve teknik takip gibi faaliyetler için mahkeme kararı alınması gerekmektedir.

Düzenlemenin bir amacı da MİT’in terörizmin finansmanı ile mücadelede imkân ve kabiliyetlerinin artırılmasıdır. MİT’in erişim yetkisine sahip olduğu her verinin gizliliği esas olup bu verilerin açığa çıkması 2937 sayılı Kanunun 27. maddesi kapsamında suç teşkil etmektedir. Ayrıca yetki kapsamındaki bilgi belge talepleri, sıkı bir iç denetim prosedürüne tabidir.

Günümüz dünyasında Hibrit Savaş ve istihbarat teşkilatlarına yönelik çalışmalar kapsamında Hard-Power/sert güç kullanımından Soft Power/yumuşak güç kullanımına geçiş söz konusu. 

Türkiye’nin bölgede bir güven unsuru olarak varlığını devam ettirmesi, hiç şüphesiz güvenlik konseptini ve ekonomik büyümesini sürdürülebilir bir formata kavuşturmasına bağlanabilir.

Asimetrik savaş ve düşük yoğunluklu çatışmaların yol açtığı bu belirsizlik ortamında, Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehditler, soğuk savaşa öncesi dönemde olduğu gibi yalnızca bölgedeki askerî güçleri değil bu ülkelerdeki politik, ekonomik ve sosyal dengesizlikler, sınır anlaşmazlıkları, iktidar ve güç mücadeleleri ile terörizmi de kapsadığından, Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesindeki krizlerin yanı sıra politik kararlara bağlı olarak dünya barışını tehdit eden krizlere de müdahaleye hazır olmak zorunda. 

 

Bu nedenle Hibrit Savaşlarda istihbaratın rolünün arttığından, istihbaratın yeni savaş anlayışındaki yerini belirlemek noktasında adımlar atıldı. Dönüşüm geçiren tehditlerle mücadelede, MİT’in teknik ve siber altyapısını geliştirmesi de bir gereklilik halini aldığından,  hızla gelişen teknolojiyle birlikte, milli güvenliğimize yönelik tehditlerin niteliği de değişiklik gösterdiği gerçekliğinden hareketle, devletlerin niteliği değişen teknik ve siber tehditler karşısında edilgen konumdan çıkması ve daha donanımlı bir şekilde mücadele etmesi bir zorunluluk haline geldiği anlaşıldı.  

 

Bu değişimin teorisyeni ve uygulayıcısı hiç şüphesiz MİT Başkanı Dr Hakan Fidan.

 

Sinyal İstihbaratında donanım ve güç birliği

 

Bu bağlamda 2012 yılında,  Türkiye’nin en yüksek kapasiteli elektronik istihbarat ve dinleme üssü olan ve ‘Bayrak Garnizonu’ olarak da bilinen  Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nın MİT bünyesine katılmasıyla önemli bir adım atılmış, 6532 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemeler ile tehdit niteliği taşıyan oluşumlar tarafından da yaygın bir şekilde kullanılan çeşitli teknik ve siber istihbarat unsurlarının MİT tarafından etkin bir şekilde kullanımı sağlanmıştır.

Sinyal İstihbarat Başkanlığı, eski adıyla Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nın 2012 yılında MİT'e devri ile kurulmuş olan ve sinyal istihbaratı (SIGINT) yapan birimdir. Görevi, her türlü haberleşme ve radar sinyalini analiz ederek sinyal istihbaratı üretmek ve gerekli makamlara sunmaktır. 

Türkiye‘nin en yüksek kapasiteli istihbarat ve dinleme üssü olarak bilinen Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı (GESKOM), 1 Ocak 2012'de “GES Komutanlığı’nın Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'na Devrine Ait Protokol” ile MİTGES Başkanlığı olarak MİT Müsteşar(başkan)lığına bağlandı.

Daha sonra ismi 15 Mayıs 2012 tarihinden itibaren "Sinyal İstihbarat Başkanlığı" (SİB) olarak değiştirildi. MİT’in Elektronik Teknik İstihbarat (ETİ) birimi ile Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nın birleşince daha güçlü bir yapı ortaya çıktığı söyleniyor.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), 22 Haziran 2012 tarihinde, Suriye ordusu tarafından ihtarsız olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait RF-4E Phantom keşif uçağının düşürülmesi ile başlayan krizin ardından önemli bir projeyi hayata geçirdi. 

Teşkilat denizleri de dinleyip istihbarat toplayabilmek için gemi alımına karar verdi. Suriye'nin Türk jetini düşürmesiyle yaşanan krizin ardından büyük önem kazanan proje kapsamında alınan istihbarat gemisinin üzerine dinleme cihazları yerleştirildi.

MİT'e ait karada konuşlu dinleme ve kestirme cihazlarının denizdeki bazı noktaları görememesi, bu geminin alınmasını zorunlu kılmıştı. Denizdeki istihbarat faaliyetleri için MİT özellikle İstanbul Boğazı'nın çeşitli yerlerine özel cihazlar yerleştirmiş durumda.

İstihbarat gemisinin alınması ile birlikte bütün bu sistemler de birbirine entegre edildi ve MİT daha kusursuz daha bir hızlı çalışmaya başladı.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) Kanunu'nda yapılan değişiklikle, Savunma Sanayii Destekleme Fonu, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de kullanımına açılmıştı.   Bunun faydası kısa sürede görülmeye başlandı. 

MİT'e alınan cihazlar, yüksek teknoloji kullanarak ilginç bir istihbarat işlevini yerine getiriyor. Sistem, hedef haberleşme yayınlarının yakalanması, yönlerinin bulunması, analizi, dinlenmesi ve kaydedilmesi amacıyla kullanılıyor. Mesela teröristlerin haberleşmek için kullandığı telsizler dinlemeye alınırken, bir taraftan da ses dalgalarından yararlanılarak yer tespiti yapılıyor.

Türkler kullanıyor mu bilemiyorum ama “StingRays”  adlandırması yapılan cihazlar, istihbaratta kullanımı yüksek,  çok tartışmalı bir telefon gözetleme cihazı.  Farklı isimlerle anılıyorlar; digital analyzer, IMSI catcher, Stingray, Triggerfish, Dirt Box, Cell-site simulator gibi. 

Adına ne derseniz deyin, sahada cep telefonu dinleme sistemi, telefon ile baz istasyonu arasına girerek, ses ve veri iletişimini kendi üzerinden geçirirken izlemeyi sağlıyor.  Bir cep telefonu, en az güç tüketimi için kendisine en yakın baz istasyonunu bularak servis sağlayıcı ile olan haberleşmesini bu nokta üzerinden gerçekleştirebiliyor.

Cell-site simülatörü (IMSI yakalayıcı ya da stingray olarak da adlandırılır) bir baz istasyonu gibi davranıyor ve kandırdığı yani baz istasyonu olduğuna ikna ettiği cep telefonunu, eğer iletişimde herhangi bir şifreleme kullanmadıysa iletişimini izlemesi mümkün olabiliyor.

İngilizlere ait dünyanın en büyük sinyal istihbarat merkezi burnumuzun dibinde

“Güney Kıprıs”ta yer alan Ağrotur İngiliz Üssü, büyük bir elektronik istihbarat tesisi ile Orta Doğu Kara ve Hava Kuvvetleri Karargâhının merkezi. Troodos Dağı Olympos Tepesi (Karlıdağ) Dinleme İzleme Üssü de var.

Trodos dağı üzerinde kurulu olan ve büyük kubbe şeklini andıran tesiste doğrudan CIA, MI6 ve özellikle NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu) için hizmet verilmekte.

Bu tesis vasıtasıyla Orta Doğu ile Mısır’dan Libya’nın batısına kadar olan çember, Avrupa ve ayrıca Kafkasya’ya kadar olan bölge büyük bir telekulak gibi dinlenip izleniyor.

Trodos Dağı’nın Agios Nikolaos mevkiinde kurulu olan son teknoloji ürünü olan İngiltere’ye ait Radar, ABD’nin Küresel Gözetim Ağı olarak bilinen ünlü “Echelon” sisteminin bir parçası olarak çalışmakta.

"Şeytanın Kulakları": Echelon Sistemi

Elektromanyetik dalga yayan sistemlerin anası kabul edilen ECHELON; dünya medyası ve popüler kültürün AUSCANZUKUS olarak bilinen Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından imzalanan UKUSA anlaşması'na dayalı bir istihbarat sinyalleri toplama ve analiz ağı işletimi.

İnsan beyni dahil elektrikle çalışan tüm sistemler, etrafına frekansı-dalga boyu farklı işaretler yayarlar. Bu işaretlere, genel olarak, kabaca, Elektromanyetik dalgalar, denmektedir.

Elektromanyetik dalga yayan tüm sistemler, cihazlar, aletler, bugün çok özel, hassas cihazlar tarafından takip edilip, çevreye yaydıkları elektromanyetik dalgalardan gerekli bilgileri alınabilmekte.

Bu Radar ile sadece Orta Doğu değil, Orta Asya ve Avrupa’daki tüm haberleşmeler de izleniyor ve ABD’ye servis ediliyor. Alan memnun veren memnun. Trodos Dağı üzerinde bulunan ve son teknoloji ile kuşatılmış olan bu tesis ile İngiltere, çok geniş bir alandaki (Orta Doğu, Mısır’dan Libya’nın batısına kadar olan bölge, Avrupa ve Kafkaslar) tüm radyo, uydu ve mikrodalga trafiğini izlemekler kalmıyor, bunun yanısıra bu geniş coğrafyada yer alan tüm karasal haberleşmeler dahi (Sabit telefon hattı haberleşmeleri) mikrodalgalar kullanılarak bu tesislere yönlendirilip toplanıyor.

Söz konusu elektronik istihbarat ile Orta Doğu’daki ülkelerin askeri kapasitesi, taktikleri, planları ve eylemleri hakkında elde edilen bilgiler ABD ile anında paylaşılıyor. Üslerde kurulu dinleme tesisleri ile neredeyse tüm bölge dinlenildiği gibi Orta Doğu’nun tele kulağı denilebilecek çalışma yapılıyor. 

Türkiye ECHELON denilen Şeytanın Kulakları sistemine dahil edilmiyor. Lakin demokrasilerde çare tükenmez.  Şeytana sadece külahı değil pabucunu dahi ters giydiren Türkler, bir şekilde bu sisteme sızmanın, o bilgilere ulaşmanın bir yolunu mutlaka bulmuştur.

Belki de bu sektörde İsrail gizli servisleri Türkler için taşeronluk yapıyor olabilir mi? Ne dersiniz?

Hikâye bu ya;

"Suriye Cumhurbaşkanı Hafız El Esad bir gün uluslararası bir toplantıda İsrail başbakanı Simon Peres ile karşılaşmış. Peres, Esad’a, "-Muhaberat’ınla çok övünüyorsun ama Lazkiye kıyılarına denizaltı gönderdik haberiniz bile yok” demiş. Esad da, “-Sen adamlarını gönder de o denizaltının altına baksınlar” cevabını vermiş. Peres adamlarını göndermiş ve bir de ne görsünler? Denizaltının altında Suriye Muhaberat’ının damgası var!"

Kıssadan hisse! MİT Başkanı Dr. Hakan Fidan kim bilir hangi atı nalladı hangi iti bağladı?

MİT Kararı Elektronik İstihbarat mı İnsan Kaynaklı İstihbarat mı?

İstihbarat bilgidir, organizasyondur ve faaliyettir. İstihbarat akıl oyunudur. Bir hedefe ulaşmak için yapılan stratejik planlama biraz da siyasi entrikadır. Matematik ve metafiziktir. ‘Komplo teorileri’ aslında senaryo yazmaktır. Bu nedenle polisiye roman türü yazarlarının bir kısmı istihbarat örgütlerine çalışır.

Türkiye’de de bu böyledir. Hemen her istihbarat örgütünde öngörüye dayalı stratejik planlama ve olası gelişmelerin önceden tahmin edilerek hazırlıksız yakalanmamak için ‘komplo teorisi’ üretilen, A-B-C ve hatta D planlarının yapıldığı birimler mevcuttur. Şeytanın aklına gelmeyen istihbaratçının aklına gelir.

İnsan kaynaklı istihbaratın önemine ilişkin iki örnek olay

Birincisi bizden ikincisi ABD’den. 

28 Şubat postmodern darbe süreci günlerinde geçer olay. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nda çalışan,  askerliğini yaptığı 28 Şubat döneminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı istihbarat biriminde görevli  Onbaşı Kadir Sarmusak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın İstihbarat Dairesi'ndeki bozuk bir dinleme cihazının tamiri için 1996 yılında askeriyeye giriş yapar.

O sırada Darbe planını ortaya çıkarma maksatlı casusluk faaliyetini gerçekleştirir. Her türlü istihbarat toplama ve teknik izleme takip işlemlerini yürüten Batı Çalışma Grubu (BÇG)’na ait belge ve dokümanları emniyet istihbarattaki üstlerine ulaştırır.

Dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ve Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, Sarmusak'ın tamir işi bittikten sonra askeriyedeki görevine devam etmesini ister. Orduda gizli bir darbe hazırlığı olduğu yönündeki istihbaratlar, Bülent Orakoğlu'nun Batı Çalışma Grubu bünyesinde hazırlanan bir taslağı dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'e vermesiyle ortaya çıkar.

Sıradan bir onbaşı, koskoca orgenerallerin kurduğu, başında olduğu, talimat verdiği her türlü teknik donanım ve sözde yetkiye sahip, Batı Çalışma Grubunu kamuoyu deşifre etmişti.

Firavunu yıkan sinek Edward Snowden

İkinci örneğimizin onbaşısı Edward Joseph Snowden;  Amerikalı bilgisayar uzmanı, eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve eski Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çalışanı.

Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü (CIA) için de çalışan Snowden, 2013 yılında, Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu'na (NSA) bağlı olarak çalışırken, Amerikan istihbaratının telekomünikasyon şirketleriyle işbirliği ve Avrupa hükümetlerine yönelik dinleme faaliyetleri hakkındaki ayrıntılı gizli belgeleri kopyalayıp sızdırmış, yargılanacağı endişesiyle kaçarak Rusya'ya sığınmıştı.

Snowden etik kaygılaın kendisini bunu yapmaya zorladığını söylemiş "Böyle şeyler yapan bir toplumda yaşamak istemiyorum" diye konuşmuştu.

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA'nın, küresel casusluk programının ölçeği eski istihbarat çalışanı Edward Snowden tarafından sızdırılan belgelerde ortaya çıktığında sadece Amerikalılar değil tüm dünya şok yaşadı.

NSA'nın eski istihbarat çalışanı Edward Snowden tarafından sızdırılan bilgiye göre, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA'nın takip ettiklerinden yüzde 90'nın sıradan internet kullanıcılarıydı.

Snowden, NSA'in gizli telefon dinleme faaliyetleriyle ilgili bilgileri Guardian ve Washington Post gazeteleriyle paylaştıktan sonra önce Hong Kong'a kaçmış, oradan da Rusya'ya sığınmıştı.

Edward Snowden'ın sızdırdığı belgeler, Amerikan istihbarat örgütlerinin Prizma adı verilen bir program çerçevesinde dokuz internet şirketinin veri tabanlarına girdiğini ve internet üzerinden gönderilen tüm postaları, yapılan sohbetleri, internet telefonu aracılığıyla yapılan görüşmeleri, görüşmeyi yapan kişilerin isimlerini, bulundukları yeri ve diğer ayrıntıları izlediğini ortaya çıkarmıştı.

NSA skandalı sonrası dünya kamuoyuna yansıyan ilgili haberlerde   dünyanın dört bir yanından günde 200 milyon cep telefonu mesajının ABD tarafından izlenip saklandığı   ortaya çıkmıştı.

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı NSA'nın NSA'in cep telefonu mesajlarından elde ettiği verilere İngiliz casusların da ulaştığı anlaşılmıştı. Dünyayı dinleme ve fişleme operasyonunda Amerika yalnız değildi, İngiltere de Amerika’ya hem çanak tutuyor hem de yardakçılık yapıyordu.

ABD ve İngiltere’nin istihbarat goygoyculuğunun sonunu hazırlayan, Rusya’nın karşı istihbarat operasyonları.

ABD’nin elektronik istihbarat teknolojisine karşı Rusların insan merkezli istihbarat yöntemi çatıştığında, ilk raundu Rusların kazandığı açık seçik görülebiliyor.  Artık dünya eskisi gibi değil. 

Amerikan istihbaratının II. Dünya savaşı sonrasında Alman gizli servisinin ana omurgası üzerinde monte edildiği biliniyor. Amerikan istihbaratının bir de İngiliz politikalarından hoşnut olmayan İrlanda damarı mevcut.

Rusların da zaman zaman CIA ve diğer Amerikan istihbarat servislerine nüfuz edebildiği malûm. Çok renkli, çok dilli, çok dinli Amerikan istihbarat ağının çöküşüne tanık olmak insanı heyecanlandırıyor.

Tartışmasız söylenebilir ki Dünya istihbaratının yeni patronu Ruslar. Bir de neyi merak ediyorum biliyor musunuz? Acaba Türk istihbarat birimleri içinde Amerikalıların devşirdikleri çift yönlü casuslar var mı? Onların da yakın sürede açığa çıkarılıp tasfiye edildiğini duyacak mıyız?