Piyasalar

Mehmet Akif’in “Milletim Uyan” Çağrısı, Kutlu Medeniyetimiz ve İslâm Rönesansı -1-

Punto:
“Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına; Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin, Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için” Mehmet Akif ERSOY Büyük Müslüman Türk mütefekkiri ve şairi Mehmet Akif Ersoy’u 27 Aralık 1936’da vefatının yıldönümünde rahmetle ve şükranla anıyoruz. “Mehmet Akif’i anlamak üzere özellikle 1960’lı yılların sonundan itibaren çok önemli çalışmalar gerçekleştirildi. Ama kabul etmek gerekir ki, aradan geçen bunca zamana rağmen Akif, maalesef hâlâ yeterince anlaşılamamıştır. Merhum Akif, 1873-1936 yılları arasında yaşamıştır. Bu dönem, Osmanlı’nın en netameli yıllarıdır. Hele hele, 1908’den sonra Balkan Harbi, peşinden Yemen, Çanakkale, peşinden Anadolu’nun işgal yılları. 1920’li yıllarda İstanbul’dan Anadolu’ya gelmesi ve Millî Mücadele’ye katılması. Mustafa Kemal tarafından mebus adayı olmasının teklifi ve büyük bir ekseriyetle seçilerek vekil olması. Ve Millî Mücadele yıllarındaki emsalsiz hizmetleri. Gerek vaazlarıyla, gerekse çıkardığı dergileriyle ve bizzat verilen görev gereği ordu ile meşgul olması, Meclisteki çalışmakta larıyla çok önemli çalışmalar gerçekleştirmesi unutulamaz. “Vallahi Ankara Düşmeyecektir” Temmuz 1921’de Yunan ordularının ta Ankara yakınlarına Polatlı’ya kadar yaklaşması üzerine, Meclis’te Başkentin Kay-seri’ye taşınması konusu gündeme gelmiş ve hararetli tartışmalar yaşanmıştı. Kimi milletvekilleri “Ankara’yı savaşmadan mı terk edeceğiz” diyordu. Ankara halkı, atını, katırını, eşeğini, kağnısını yüklemiş; yük katarları ve göçler yola dizilmişti. Ankaralılar 1921’in o sıcak Temmuz ayında sabah erkenden göç etmek üzere yollardadır. Mehmet Akif, arkadaşı büyük İslâm bilgini Hasan Basri Çantay ile birlikte bu göç katarlarının önüne çıkar. Millet, Mehmet Akif’e zaten İslâm şairi diyor, vaazlarını hararetle dinliyor; yazdığı Meclis’te kabul edilen İstiklal marşı herkesin cebinde elden ele dilden dile dolaşıyordu. Hasan Basri Çantay’ı da büyük bir İslâm bilgini olarak tanıyor ve seviyordu. O Bu iki inanmış kahraman, göç eden halkın göç katarlarının önünde durdular. Millet yığıldıkça yığılıyor, kalabalık artıyordu. Akif şunları söylüyordu Kur’an-ı Kerim’i kaldırıp halka göstererek: “Bu Kur’an’a inanıyor musunuz?” Toplanan halk “evet inanıyoruz” diye cevaplıyor; Akif “Ger-çekten bu Kur’an’a inanıyor musunuz?” diye tekrarlıyor; halk “evet” inanıyoruz deyince Akif, “Ben de o zaman diyorum ki siz gerçekten Kur’an’a inanıyorsanız, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi Ankara düşmeyecektir. Ankara düşmeyecektir” şeklinde sözlerini tamamlıyor ve insanlar göç katarları ile bir bir geriye evlerine dönüyorlardı. Bu olay Ankara’nın ve Meclis’in havasını da son derece etkiler. Başkentin Kayseri’ye taşınması konusu gündemden kaldırılır. Hemen peşinden 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal, Gazi Meclisin âlim, fazıl, kahraman vekilleri tarafından başkomutanlığa seçilir. Peşinden Sakarya Zaferi ile tarihin akışı değişir. Müslüman Türk’ün kara yazgısı, ak yazgıya dönüşür. Akif’in Kur’an’a Dayanarak Böyle Söylemesi ve Halkın da Buna Anında İnanması Nasıl Bir Olaydır? Mehmet Akif, Kur’an’ı göstererek başka neler söylemişti, söyleyebilirdi o insanlara? Bu olay Haziran 1921’de vuku bulmuştu. Biliyoruz ki ondan kısa bir süre önce 12 Mart 1921’de Akif’in yazdığı İstiklal Marşı Büyük Millet Meclisinde, heyecanla ve gözyaşları arasında ayakta alkışlanarak kabul edilmişti. İstiklal Marşının beşinci kıtasında şöyle diyecekti Akif: Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın, Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. İstiklal Marşının onuncu ve son kıtasını da şöyle tamamlayacaktı Merhum Akif: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! Bu dizelerle“Hakk’a tapanlara Allah’ın vaadinin, zaferinin hak olduğu” kesin bir iman ile ortaya konuyor. İncelediğimizde bunun, Yüce Kur’an’ın Ali İmran Suresinin 139. ayeti olduğunu görürüz: “Gevşemeyin, mahzun da olmayın, eğer gerçekten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.” İşte söyleyen ve dinleyenlerin buna tereddütsüz ve kesin imanı, o kaygılı topluluğu evine döndürmüştür. Zaferin Şartı, Allah’a ve Kur’an’a Tam İman ve Bağlılık İpekli giyinmek İslâm’da uygun bulunmamasına rağmen bazı askerler ipekli gömlek giyerlerdi. Çünkü kılıç ipeğe vurdumu sıyırır, ipekli giyineni korur. Ancak kumara gelince; (İmam-ı Azam’ın talebesi) İmam-ı Yusuf der ki, ‘Bir Müslümanın kumar oynayabilmesinin meşru olması için üç şart gereklidir. Bir,kumarı diyar-ı küfürde (kâfir memleketinde) oynayacaksın. İki, kumarı kâfirle oynayacaksın. Üç, kumar oyununun sonunda kazanacağından mutlak, yüzde yüz emin olacaksın.’ İşte bu şartlarda kumar oynamak meşru olur. Buna da delil Rum Suresidir. Mecusi İran Kisralığı ile ehli kitap olan Rum Roma İmparatorluğu arasında yakında bir savaşın çıkacağı ve ehli kitap olan Rumların bu savaşta galip geleceği bu Surenin başında haber veriliyordu. Ayet inzal olmuş, Peygamberimiz (sav) ve ashabı bu hakikati savaş olmadan öğrenmişti. Bir süre sonra İran Kisralığı ile ehli kitap Roma İmparatorluğu arasında savaş patlak verir. İran Kisralığı o dönemde daha güçlü görünmekte ve insanlar İran’ın kazanacağına muhakkak nazarıyla bakmaktadır. İşte böyle bir ortamda Hz. Peygamberin ashabı, müşrik Araplarla bahse tutuşur. Sahabe Roma’nın kazanmasından yana, müşrikler ise İran’dan yana bahse girer. Ortada her sahabenin bahse soktuğu onlarca, yüzlerce deve ve at vardır. Bahis gittikçe kızışmıştır. Sahabe durumu olduğu gibi Hz. Peygambere (sav) haber verir. Hz Resulullah (sav) ‘develerin, atların sayısını artırın’ diye cevaplar arkadaşlarını. Ve sonunda ehli kitap olan Romalılar Kur’an’ın önceden haber verdiği gibi galebe çalar, zaferi kazanır. Sahabe-i Kiram da yüzlerce deve ve atın sahibi olurlar; kendileri ekonomik yönden güçlendiği gibi müşrikler de ekonomik alanda tam bir bozguna uğrar. Bu her iki olay gerek Ankara’da göç katarlarının geri dönmesi ve gerekse bu olay bize gösteriyor ki, mü’min Allah’ın kitabına tam bir teslimiyetle bağlanır ve gereğini de yaparsa sonuçta zafer muhakkaktır.