Piyasalar

Kim Olursan Ol Gel

Punto:
Başarmak için demokrasi, adalet, özgürlük talep edenlerin cephesini genişletmek gerekir. Cephe derken, iktidarın yaptığı gibi kutuplaştırmadan bahsetmiyorum, kutuplaştırmayı da yok edecek demokratik bir çoğulculuk ve barış siyasetinden bahsediyorum. Zaman zaman iktidar cephesinden kopmalar eleştiriler oluyor. Geçenlerde AKP kurucularından İhsan Aslan çok önemli şeyler söyledi; AKP'nin demokrasiden uzaklaştığını, FETÖ'nün yöntemlerini kullandığını, yargıyı siyasallaştırdığını ifade etti. Arınç, reform ihtiyacından bahsederken maksadını aşan bir ifade kullanarak reformları Demirtaş ve Kavala gibi tutukluların bırakılması ile özdeşleştirdi. Kavala bir tarafa ama Demirtaş fikirlerinden dolayı tutuklu değil, Kobani olaylarındaki rolünden ve şiddete yönlendiren beyanlarından dolayı tutuklu. Bu Demirtaş'a özel bir suç değil, herkes açısından suç. Başka bir eski AKP milletvekili Kemal Albayrak, AKP'nin kuruluş değerlerinden uzaklaştığını, rotasını değiştirdiğini anlattı. Davutoğlu ile Babacan daha önce partilerinden kopmuş, gördükleri yanlışları parti kurarak dile getirmeye başlamışlardı. Cemil Çiçek'in satır aralarında verdiği mesajları da dikkate almak lazım, Çiçek, yapılan yanlışları, hukuksuzlukları gören biri olarak büyük bir helalleşmeden bahsediyor. İçeriden gelen bu eleştiriler bazı muhalif çevrelerde tepki ile karşılanıyor; konuşanların geçmişlerine atıf yapılarak suç ortaklığından söz ediliyor, şimdi yapılan eleştiriler samimi bulunmuyor, konuşanlar adeta eski adreslerine itilmeye çalışılıyor. Oysa demokrasi ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için gerekli çoğunluğu sağlamak gerekir. İterek, kakarak, kovarak, geçmişin mahkumu ilan ederek bu sarmaldan kurtulmak mümkün değil. Suçlanması gereken, konuşanlar değil, bunca yanlışı, hukuksuzluğu, baskıyı görüp susanlardır. Haksızlık karşısında sükut etmek de suçtur, en hafifinden bir ahlak erezyonudur. Türkiye hızla büyük bir felakete doğru sürükleniyor. Demokrasi, adalet, çoğulcu siyaset yok edildi. Muhalefetin topluma ulaşma kanalları bir bir kapatıldı. Sadece iktidarın konuştuğu, muhalefetin sözünü topluma ulaştıramadığı bir ülke haline geldik. İktidarın topluma verdiği bilgilerin doğruluğunu yanlışlığını test etme, doğruyu bulma imkanı ortadan kaldırıldı. Sözgelimi Hükümete göre dün bütün Türkiye'de Korona'dan ölenlerin sayısı 182 idi, oysa İstanbul mezarlıklar müdürlüğü aynı gün Korona'dan sadece İstanbul'da 177 kişinin defnedildiğini açıkladı. Bu, rakamlarla nasıl oynandığını, vatandaşın nasıl aldatıldığını gösteriyor. Tek adam yönetimlerinde bilgi ve haber, yönetimlerin denetimi altındadır. Topluma doğru bilgilerden çok, iktidarın işine gelen bilgiler verilir. Toplumun bu bilgilerin doğruluğunu öğrenebilmesi için başka kaynaklarla test etmesi gerekir. Muhalefet bu işlevi görür, lakin onun kendini ifade kanalları tıkandığı için elindeki bilgiler ancak kısıtlı bir kesime ulaşabilir. Yalan doğrunun yerini alır, kimse neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrenemez. Şeffaflık, eşit şartlarda rekabet işte bunun için gereklidir. Daha hala kimse Yap işlet devret modeli ile yapılan ve ülkenin gelecek 25 yılını ipotek altına alan hastane ihalelerinin içeriğini bilmiyor. Oysa demokrasilerde vatandaşın -ülke güvenliği ile ilgili gizli kalması gereken bilgiler hariç- her türlü bilgiye ulaşma hakkı vardır.Hastane ihaleleri güvenlik sorunu olmadığına göre mahiyetlerinin gizlenmesi vatandaşın aklına birilerinin korunduğu düşüncesini getirmektedir. Demokrasinin, hukukun, sosyal barışın sağlanması giderek otoriterleşen bu iktidarın gitmesine bağlıdır.Hiç bir tek adam yönetimi iktidarını sınırlayacak reformlar yapmaz, tarihte örneği de yoktur. Onun için bu kopmalar ve eleştiriler karşısında itici, geri çevirici bir tutum almak doğru değildir. Böyle bir tutum çözülmeleri, kopmaları yavaşlatmaktan, eleştirileri frenlemekten başka işe yaramaz. Hedef demokrasi, adalet ve ahlaklı yönetim ise, kimsenin geçmişine bakmadan Mevlana gibi "kim olursan ol gel" diyebilmeliyiz.