27 HAZ 2025
Piyasalar

İYİ YÖNETİLEMEYEN TÜRKİYE 

Punto: 18px12px

Sokaklardaki, meydanlardaki gençler kim ve ne istiyor?
Bu çocuklar, bu gençler bizim gençlerimiz, bizim çocuklarımız. Genellikle 15 ile 25 yaş aralığında ki bu
öğrenciler Ak Parti döneminde doğup, Ak Parti döneminde aç kalmış çocuklarımızdır. Anayasal
vatandaşlık haklarını kullanarak sokaklara, caddelere, meydanlara çıkıp adaletsizliği, görgüsüzlüğü,
hırsızlığı, geri bıraktırılmışlığı, yalanı, kandırılmayı, geleceksizliği protestoyla birlikte isyanlarını da
gösterdiler. Son on yıldır bu ülke gençlerden ümidi kesmiş, “Z kuşağı” yakıştırmasıyla egoist, çevre
bilinci kaybolmuş, günü birlik yaşayıp gelecek planı yapmayan bir gençlik olarak düşünmüştük. 35
yıllık bir diplomanın siyasete kurban edildiğini gören gençler kendisine yapılmış gibi otoriteyi
yönetenlere isyan etti. Gençlerin karşı duruşlarını, diğerinin yanında olduğu algısıyla karıştırılmasın.
Gençlerden ümitliyim, gençlere güveniyorum.  

AK PARTİ’NİN İLK ON YILI 
24 yıl önce insanlar ümitlerini yeni kurulmuş, genç dinamik ve sorunların üstesinden gelebilecek bir
kadroya güvenmiş, geleceklerini yeni kurulmuş bir partiye bırakmışlardı. Büyük bir hezimetten çıkan
ülke kaostan çıkışının Ak Parti’de olduğu bilinciyle %34,3’le tek başına hükümet etmesinin yetkisini
vermişti. Takip eden seçim dönemlerinde desteği sürekli artırarak %49,5’lara kadar çıkarmış,
çalışmalarının karşılığını vermişti. Kararlı duruşla 2002’de aldıkları 3.608 dolar olan  kişi başı milli geliri
2013 yılına kadar sürekli artışla 12.582 dolar seviyelerine kadar taşımıştı. Hukuk ve demokrasi adına
bu dönemde iyileştirmeler yapıldı, yine aynı süreç içinde Avrupa Birliği uyum yasaları çıkarılarak hızla
AB’ye girme çabalarına şahit olduk.  
2013’de biz Türk Milleti olarak “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” zannederken bir de ne gördük?
Çok güvendiğimiz iktidar partisi verdiğimiz yetkileri illegal bir yapı içerisinde olan ve o dönemde
bizlere hizmet hareketi olarak yutturulan daha sonra bir düzenlemeyle adını “FETÖ” Terör örgütü
olarak tescillendirilen bir yapıyla paylaşılıyormuş. Bu zamandan sonra ülke gösterge tabloları sürekli
dibe vurduğu için, şaşırmış bir durumda olan iktidar ülkeyi yeni bir maceranın içine sokarak bilinmez
bir yere doğru götürmeye, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistem” ile ilk on yılda kazandırdığı tüm hak
ve imkanları yok sayarak ülke geri geri götürülmeye başlandı. 

UYUŞTURUCU VE HIRSIZLIKTA BİR NUMARAYIZ 
Bugün Dünya endekslerinde övünç duyulacak seviyelerde olmadığımızı üzülerek izlemekteyiz. Yeni
açıklanan 2025 Dünya “Basın Özgürlüğü Endeksi’nde” Türkiye 180 ülke sıralamasında maalesef (çok
vahim kategorisinde) 159. oldu. İktidarın 2013’de ki açığa çıkan kavgasıyla baş gösteren seçmen
destek sıkıntısının çaresini kamu imkanlarının da devreye alınmasıyla tek taraflı basın yapısıyla (havuz
medya) oluşturdu. Bu gün muhalefet yapısında olabilen çok az basın kuruluşundan
bahsedebilmekteyiz, sesi biraz fazla çıkanlarında akıbetinin gözaltıyla sonuçlandığını örmekteyiz. 
Yine nüfusumuzun yaklaşık aynı seviyede olduğunu bildiğimiz Almanya ile Türkiye’nin mahpus sayısını
kıyas ettiğimizde Almanya’nın tam altı katı bir mahpusumuzun olduğunu üzülerek görebilmekteyiz.
Bu sayı Ak Parti iktidarı devraldığında 60 bin, nüfusumuz da 67 milyon’du. Hapishanelerdeki 405 bin
tutuklu ve hükümlü sayısı içinde %65 seviyesinde uyuşturucu ve hırsızlık, %15 yaralama ve %7
seviyelerinde de terör örgüt suçluları geliyor. 

SEFALET ENDEKSİ EN KÖTÜ ÜLKEYİZ 
Dünya Endeks çalışmalarında Türkiye’nin durumunun hiç de iç açıcı olmadığını görebilmekteyiz.
Dünya “Demokrasi Endeksinde” Tam Demokrasi kategorinde ilk iki Norveç ve Yeni Zelenda. Türkiye
olarak 167 ülke sıralamasında hibrit rejimle 103. durumdayız. Nüfusunun %99’unun Müslüman                                                             olduğu iddia edilen ülkemizde Diyanet’e güven duymayanların oranının %83,3 olması çok vahim, değil
mi? “Dünya İslami Yaşam Endeksi’nde” ilk üç, Danimarka, İrlanda ve Hollanda. Müslüman ülke olarak
44. Sırada Malezya, 100. Sırada ise Türkiye var.  
Küresel örgütlülük sıralamasında Türkiye Avrupa’da birinci, OECD-2024 Raporunda Türkiye “Yaşam
Memnuniyeti, Cinsiyet Eşitsizliği ve Gıdaya erişimde” 41 ülke sıralamasında sonuncu oldu.  
Uluslar arası Şeffaflık Örgütü’nün “Yolsuzluk Algı Endeksin’de” Türkiye Zimbabve ve Zambiya
gerisinde, 180 ülke sıralamasında 115. Olarak yerini aldı.  
Yine Avrupa Birliği Ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’de yargıya güven %33 oranı ile sıralamanın
en sonunda yer bulabildi. Bu oran Danimarka’da yüzde 75, Finlandiya’da yüzde 74. 
Dünya “Sefalet Endeksi” sıralamasında dünyanın en kötü 10 ülkesi içinde (Suriye’nin 2. Olduğu)
Türkiye olarak 5. Sırada yer aldık.  
“Hukukun üstünlüğü Endeksi” de ise Türkiye maalesef 205 ülke sıralamasında 138. İyi haber bizden
daha kötü 67 ülkenin bulunmasıdır. Ama şunu da izah etmeliyim ki bu 67 ülkenin 50’sinin adını ben
bile ilk defa telafuz ettim.  
Değerli dostlar bu çalışmayı moralinizin daha da bozulması için değil, durum fotoğrafı çekip sizlerle
paylaşmak istedim. Teşhisi doğru olan sorunun çözümü de isabetli olacaktır.  

TÜRKİYE NASIL KURTULUR? 
İdeal devlet yapısının olmayışı ve kötü yönetilen bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuzdur.
Çözüm ise ideal devlet yapısı tesisi ve sistemin revizyonu için yapısal değişikliklerdir. Devlet yapısında
“Hukukun üstünlüğü, demokrasi, güçler ayrılığı, piyasa ekonomisi, liyakat, açıklık, şeffaflık, hesap
verilebilirlik, düşünce ve ifade özgürlüğü, gelir dağılımında adalet, hür basın ve güçlü sivil toplum
kuruluşlarının ihdası”dır. Bir sistemin daha verimli çalışması ve şoklara karşı daha dayanıklı hale
getirilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Ülkenin bu anlamda acil ihtiyacı 
yapısal reformların gerçekleştirilmesidir. Bu manada da siyasal, sosyal ve ekonomik yapısal
reformların devreye alınması gerekecektir. Siyasal reformlarda acil anayasa değişikliğidir. Bu değişiklik
gelişmiş Avrupa ülkeleri standartlarında demokrasi, kişi hak ve özgürlüklerinin güvenceye alınmasının
en üst seviyeye çıkarılması, iktidarlara tanınacak olağanüstü hal uygulamalarının “savaş ve zorunlu
haller” dışında başvurulmaması. Seçimlerin adil ve güvenilirliğinin sağlanması, seçilenlerin süreyle
sınırlandırılması gibi vs. siyasi parti düzenlemelerinin yapılmasıdır. Sosyal reformlar içinde eğitim
sisteminin modernleştirilmesi, adalet sisteminin tarafsız ve güvenceli yargıçlar eliyle yerine
getirilmesi, güvenli ve hızlı bir yargılama hizmetlerinin yapıldığı bir çalışma düzeni oluşturulmasıdır.
Hakim Savcılar Kurulu (HSK) yapısının özerk hale getirilip, siyasetten uzak tutulmalıdır. Ekonomik
reformlar içinde en önemlisi %70 seviyesinde olan dolaylı vergilerin oranını ektra-fiskal etkisi ve
vergide adalet ilkesiyle gelişmiş ülkelerdeki gibi %25’lere indirilmesidir. Büyümenin ithalata bağımlı
yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi pozisyonuna getirilmesi, bütçenin konjoktürel
etkilerden mümkün olduğunca arındırılması gerekecektir. Sosyal Güvenlik ve sağlık alanında gelişmiş
ülke standartlarında yeni ve köklü bir düzenlemeye getirmek esas olmalıdır.