Piyasalar

İthalat Etmek, Yabancıya İş Vermektir!

Punto:
Tarım ve hayvancılık beşiği olan Anadolu’muzda yersiz ve anlamsız bir şekilde yapılmakta olan tarımsal ve hayvansal ürün ithalatı son derece keyif kaçırıcı bir hâl almıştır. Doğrusu, alın terimizi, emeğimizi bir başka coğrafyaya sebepsiz yere pay etmek, havsalamızın almadığı garabet bir durumdur. Yani toprağa ne ektik de, bitmedi? Hayvansal üretimi destekledik de, sonuç mu vermedi? Nedir bu bizdeki hazır görünene konma isteği? Malum, ithal ürünler hazır görünür gibi olsa da, bize de bedava gelmiyor. Her bir kalem ürün için döviz cinsinden ödeme yapıyoruz. Yani hem kendi Türk liramız ile alamıyoruz, hem de bir başkasının parasıyla ödeme yapıyoruz(!) Dahası, Trakya’mız dururken Çin’den çekirdek ithal etmek de nedir? Bu durum ehli vicdanı yasa boğar, karalar bağlatır; buna yürek mi dayanır? Eskiler bu gibi durumları “muhannette muhtaç olmak “ şeklinde ifade ederlerdi. Ve kalın bir Türk buna ekledi : “gâvurun elinden ekmek yiyen, kılıcını kendi hesabına sallayabilir mi?” Kaldı ki, ithal ettiğimiz canlı hayvanların ait olduğu coğrafyalardaki bakteri, virüs vb. hastalıklardan ari olduğunun garantisini verebilecek olan var mı? Şimdi birileri kalkıp, gerekli kontroller yapılıyor, o kadar da abartmayalım, diyebilir. Amma velakin bu, aklımızdaki şüpheyi tam manasıyla gidermez. Virüsün hangi yollarla ve ne şekilde yayıldığı meselesi, birbiri ardına gelen haberlerden de anlaşılabileceği üzere kâmilen bir sonuca bağlanamamışken; yapılan mücadele dahi, daha çok, güçlü varsayımlar üzerinden işlerken… Soruyorum: Hayvanların bir şekilde taşıyıcı konumunda olmaları durumunda ne gibi fecaat sonuçlar doğacaktır? Yapılan iş, netice olarak sağlık açısından da şüpheler içermektedir Her ithal ürün, bir yandan başka coğrafyalardaki insanlara iş vermek olduğu gibi, öte yandan ise, kendi para birimimiz olmayan dövize kendimizi mahkûm etmenin diğer bir adıdır. Bunun sonucu da borç-borçlanma. Yani ithal ettiğimiz sürece, döviz ihtiyacımızdan dolayı da borçlanmaya devam ediyoruz. Şimdi soruyorum sizlere, borçlanarak yapılan bir işten ne kadar hayır gelir ki? Vay efendim, hayvansal ve tarımsal ürün ithal etmek, mevcut üretime göre daha ucuz maliyetliymiş… Bu talep alt yapısında şunları da barındırmaktadır: Anadolu’muzun çileli, çatal yürekli yiğit evlatlarını işsiz bırakmak, kahvehanelere mahpus etmek, tarlaya, ahıra, ağıla gitme, otur oturduğun yerde… Kısacası, üretimden uzak dur… Kaldı ki, borçlanarak elde ettiğin döviz ile ithal ettiğin ürünler ne kadar ucuz olabilir ki? Dört mevsimin yaşandığı, tarım ve hayvancılık deryası olan Anadolu’muzda, tarımsal ve hayvansal ürün üretiminin envaiçeşidi çok rahatlıkla yapılabilir. Üretilen ürünlerin de her türlü “çiftlikten çatala” “köylümüzden şehrimize” minvalinde organizasyonunu yapabilecek çok derin müktesebata sahip kurum ve kuruluşlarımız da mevcuttur. Bu kurum ve kuruşlarımızı etkin bir şekilde çalıştırdığımızda, organizasyonun gerek pazar, gerekse üretici ayağı çözülmüş olur. Üreticilerimiz ile pazarı buluşturmuş oluruz ki, böylelikle pazar-üretici sorunu da ortadan kalkmış olur. Tabii ki bunları dört başı mamur şekilde organize etmek istiyorsak, en başta mevcut Borca Dayalı Para Sisteminden kurtulmamız gerekmektedir. Aslında bizleri bu tür dolambaçlı yollarda ucuz görüneni aramaya iten en şiddetli unsurların başında da Borca Dayalı Para Sistemi, faizin yıkıcı etkisi gelmektedir. Bu dolambaçlı yolları, sürekli denendiği halde istenilen sonucun alınmadığı uğraşları bırakıp medeniyetimizin ruh özü ile işlerimize sarılmamız gerektiğini de unutmamalıyız. Binaenaleyh, bizler bu memleketi canından da, cebinden de çok sevenleriz. Memleketimizin âli menfaatine olacak her faydalı işin yanında olarak elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. “Hayra motor, şerre fren olmak” yegâne şiarımızdır. Biliyoruz ki, bir ülkenin kalkınmasının, refaha ulaşmasının yolu tarım ve hayvancılıktan geçer. Bu sebeple her daim “köylü, milli, yerli tarım ve hayvancılık” diyoruz! Çünkü… İthal etmek, yabancıya iş vermektir. Gayret bizden, takdir ve tevfik Allah’tandır. Mücadeleye devam! Ves’selâm. Ziraat Yüksek Mühendisi Emre KESKİN