Dinle
Bu değeri anlamak ve ölçmek için, insanlık 12 bin senedir düşünüyor ve çabalıyor. Çağımızda
bazıları nihilist ve değer tanımaz olsa da tahminime göre bu konuda 12 milyon kitap
yazılmıştır. Bunları özetlemek ve her yönüyle anlamak, beni fersah-fersah aşıyor. Onun için,
sadece insanla ilgili Kur’an’ın iki sayfalık bir suresini tefsir edeceğim. Bu çalışma ile, bu
baha biçilmez değer kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Benim Kur’an Tefsiri olarak yazdığım
beş cilt kitap ile, Kur’an’ın anlaşılma noktasında çok bakir olduğu net olarak görüldüğü gibi;
bu 10 A4 yazı ile de bakir olduğu bir daha anlaşılacaktır. Şöyle ki:
Hemen hatırlatalım ki, tarihte çok büyük alimler ve edipler var olduğu halde Kur’an’ın bakir
kalmasının şu beş sebebi vardır.
a- Ayetlerin kelimelerinin, cümlelerinin birbiriyle olan bağlamına ve seçimine; özellikle
ayetler arası bağlama, özellikle matematiksel işaretlere çok az dikkat etmişlerdir.
b- Hiçbir çağ asrımız kadar özellikle son kırk senesindeki gibi bilimsel verilere sahip değildi.
c- Diyalektik süreç gereği her şey, kendi zıddı ile tam anlaşılır. İşte çağımız kadar hiçbir
çağda inkâr ve dinsizlik yayılmış değildi. Demek ihtiyaca binaen Kur’an anlaşılıyor. Nitekim
varlık ve hayatın evriminde ve tekamülünde ihtiyaç dili en keskin bir sebeptir.
Evet, sonsuz olan, eşi ve benzeri bulunmayan Allah dahi, anlaşılmak için insanları yaratmış;
şeytanları onlara musallat etmiştir. En köklü bir kanun olan diyalektiği ihmal etmemiştir.
d- Kur’an, bilinçdışı ve sembolik alemlerin dilidir. Halbuki o çok büyük alimlerin çoğu
Kur’an’ı Mekke Araplarının anlayışı yani her zaman olmazsa da Kur’an’ı genelde sokak dili
seviyesinde değerlendirmişlerdir. Nitekim bu bilinçdışı literatürü bilen alim mutasavvıflar,
nispeten çok harika tefsirler yazmışlardır; Mevlâna gibi. Onların tek eksiği 20. asırda
doğmamış olmalarıdır. Bediüzzaman Muhakemat kitabında, bilimlerin evrimini uzun uzadıya
anlatıyor. Fakat kendisi 1920’lerin bilim seviyesinde olduğu için ve talebeleri çoğunlukla
avam oldukları ve Cemaati taassup gösterip o eski seviyeden bir metre bile ilerleme
yapmadıklarından, bilimlerden uzak cemaattirler, denebilir.
e- Kur’an, Allah’ın, insanın değerini israftan kurtarmak için indirilmiş sözüdür. Kur’an, başta
kâinat ve insan olmak üzere varlığı ve hayatı israftan kurtarmak için onların açıklamasıdır.
Maalesef eskide bunlar anlaşılmadığı için yani ne fizik ne kimya ne biyoloji ve ne de yazılım
ve matematik olmadığından Kur’an da anlaşılmadı. İşte ana konumuza geçiyoruz:
İnsan Suresi, 76. (19*4) Sure:
1. Ayet: “Kesin olarak insanın başında hiçbir değerinin olmadığı zamanın bir dilimi geçti.”
Kısa meali bu olan bu birinci ayette beş ince edebi mana var.
A- Kesin olarak geçti, cümlesi zahiren geçti değil mi? formuyla verilmiş. Ta ki, soru kalıbı ile
dikkatleri tarihin geçmişine yönlendirsin ve araştırılsın.
B- El-İnsan, okunmayan elif sayılmazsa Resm-i Osmaniye göre 192 (19*10) ediyor. Bu sayı
ise zirve değerlerin işaretidir. Evet, insan, sadece hayvan değildir. Kültürlü bir kişiliktir.
Batılılar bu manada ona Homosapiens demişler. Nitekim, insanın kişiliği demek olan Nefs
kelimesi de 190 ediyor.
C- Okunmayan iki elif sayılmazsa, Resm-i Osmaniye göre ayet 36 harftir. Bu sayı ise uzun
dönemlerin ve zaman döngülerinin işaretidir. (René Guénon kitaplarına bakılabilir.)
D- Ayetin son kelimesi olan ve anılan değer demek olan mezkûr kelimesinin kökü, zikir
kelimesidir. Bu kök, artı değer demektir. Nitekim Araplar, erkeğe müzekker ve penise zeker
diyorlar. Fakat Kur’an burada, insan türü diyor, kadın-erkek ayrımı yapmıyor. Nitekim kadın
olsun, erkek olsun insanın Allah’ı zikretmesi, ruhuna zenginlik ve değer katması demektir.
E- Anılan bir şey değildi, cümlesi 15 harftir. 150 binlik Homosapiens dönemine ve 45 binlik
(15*3) vahşet dönemine, diller (konuşma) dönemine ve tarım dönemine de bakar. Fakat bu
dönemler, insanın tam değerlendiği dönemler değiller. Ayrıca, 15. asra kadar yavaş ilerleyen
tarihe de bakar. Nitekim 15. miladi çağdan sonra insanlık, fenler ve bilimlerde maddi olarak
tam değerini aldı.
Şimdi dindarlar: "Sen, insan başta vahşi idi, hiçbir değeri yoktu, diyebilirsin?" diyecekler.
Hemen cevap veriyorum: Ben bunu demiyorum; bu ayetin ilk zahir ve açık manası budur,
diyorum. Âdem konusu ise Tarihi bir şahıs değildir, kadını ile erkeği ile geçmiş-gelecek bütün
insanlığın özellikle medeni dönemlerinin adıdır. Bu konuda, başta Biyoloji, Antropoloji ve
Genetik bilimi olmak üzere yüzlerce delil ve bilgi vardır. Dindarlar başlarını cehalet kumuna
sokmasın, boş yere insanları dinsiz yapmasın.
2. Ayet: “Evet, biz, insan bireylerini, meni ve yumurta karışımından yaratıyoruz. Sonra onu,
maddi ve manevi olarak imtihan ve belalara tabi tutuyoruz. Nihayet onu, işiten ve gören bir
varlık yapıyoruz.”
Bu ikinci ayetin net ve öz manası, insandaki çok değerlerin doğmasına sebep olan diyalektik
yasasını formüle ediyor. Bu ayette dahi beş ilmi ve edebi incelik var:
A- Ayet 46 harftir. İkili şeritlerden oluşan 46 kromozoma bakar. Ayette normalde, iki sefer
insan kelimesi gelmemeli idi. Fakat manalar farklı olunca, El-İnsan kelimesi iki sefer
kullanılmıştır. Birinci ayetteki, insan cinsi manasındadır. İkinci ayetteki ise 46 kromozomlu
insan bireyine bakar.
B- Nutfe kelimesi 144 ediyor. Mutlu demek olan said kelimesi ile eşittir. Bu işaret der ki, her
insan, meni nutfesi ve yumurta karışımı iken eşittirler, mutlu ve sağlamdırlar. Böyle
olmayanlar ise, imtihan ve sorumluluk yasasına tabi değiller, Onların, normal yaşamdan ayrı
olarak fazlasıyla ücretleri olacaktır. Çünkü onlar Allah’ın sistemini tamamlıyorlar.
C- Karışım demek olan emşac kelimesi 345 ediyor. DNA’daki matematik ve yazılımı
hatırlatır. İşiten ve gören manasında olan semian basiran kelimeleri 10 harftir. İnsanın iç ve
dış on duygusunun ifadesidir.
D- Normalde hayvanlar da işitir ve görür, diye eğer sorulursa; deriz: Burada, diyalektik ve
imtihan sonucu zirve bir işitme ve görme demektir, Hayvanların işitmesi ve görmesi demek
değildir. Dolayısıyla burada işiten ve gören, nitelikleri anlayan ve okuyan demektir.
Demek eğer hayvan gibi bir işitme ve görmeden kurtulmak istiyorsanız, diyalektik cihad
mantığını yani zorlukları tam yaşayın; özellikle zihinsel diyalektiği geliştiren fen ilimlerini
çok iyi öğrenin, derim. Din adamlarını başarısız kılan, çalışmadan para peşinde oluyorlar. Bir
de yeteri kadar fenleri bilmiyorlar.
E- Ayet geniş zaman manasında olduğu halde yani hala yaratılış devam ettiği halde ayetin başı
geçmiş zaman kipi olarak gelmesi, gerçekleşmiş geçmişi şimdiye ve geleceğe delil yapmak
içindir. Nitekim aynı ayet içinde, onu imtihan ve belalara tabi tutuyoruz fiili, geniş zaman kipi
olarak gelmiştir.
3. Ayet: “Biz o insana yazılım ve plan olarak nasıl yürüyeceğini ona bağışlamışız. (Ona yolu
göstermişiz.) Artık ya şükredici olur veya nankör.”
Bu ayet, insanın asıl değerinin zembereği olan özgürlük ve bunun gereği olan sonsuzluk
ifadesidir. Ona yol gösterdik mealindeki Hedeynahu kelimesi, medle beraber 76 (19*4)
ediyor. Bu 76. Surenin nasıl yol gösterdiğini bildirir. Yol demek olan Sebil kelimesi 102
ediyor. Birlik ve önünde iki yol. Üç faktör. İfrat, tefrit ve işin ortası.
4. Ayet: “Bu yol ayrımı ve imtihan sonucu nankör olanlar için zincirler, tasmalar ve kızgın
ateş hazırlamışız.”
3 sayısı imtihanın sembolü olduğu gibi, 4 sayısı da maddenin ve materyalizmin sembolüdür
Demek burada nankörlerden maksat, normal kusurlu olan insanlar değil de varlıkta ve hayatta
hiçbir değer, nimet ve gerçeklik yoktur diyen materyalistlerdir. Hz. İsa şöyle demiştir:
“Allah’ı inkâr edenler kurtulur, ama ruhu inkâr eden tam materyalist olanlar hiç
kurtulmayacaktır.”
Bu 4. ayet 36 harftir. Bu sayı ise zamanın uzun döngülerinin sembolüdür. Ayet bu işaretle
diyor ki bu azap öyle somut değildir, nükleer veya karbonhidrat cehennemi değildir. Uzun
zamanın, sıkıntılara dönüşüp onlara bu acıları vermesidir. Ki metafizik ve misal aleminde bu
acılar zincirler, tasmalar ve sert bir ateş olarak yansıyor.
5. Ayet: “İyiler ise içki kadehlerinden sürekli içecekler. O içkinin mizacı (kimyası) çok beyaz
ve güzel kokulu bir sudur.”
Kadehten kelimesi 171 (19*9) ediyor. İyiler kelimesi ise tekil olarak 202; çoğul olarak 404
ediyor. Onun kimyası demek olan mizacüha kelimesi de 57 (19*3) ediyor. İyiler bir kadehten
içiyorlar, cümlesi de 19 harftir. Bütün bunlar, bu içkinin ve içmenin yapısını ve özelliklerini
hatırlatıyor. 5 sayısı da beşli sistemdeki ekstra hayatın bir işaretidir.
Ayrıca içki, burada, korku ve kaygının olmadığının ifadesidir. Yoksa, aklın gitmesi demek
olan sarhoşluk demek değildir. Evet, gerçekten iyi olanlar için hiçbir zaman kaygı ve korku
olmaz.
6. Ayet: “O beyaz ve güzel kokulu kaynak, Allah kullarının ondan sürekli içtiği bir çeşmedir.
Onu harika olarak fışkırtıyorlar.”
Bu ayetin ilk cümlesi 19 harftir. İkinci cümlesindeki fışkırtıyorlar kelimesi ise 355 ediyor.
Hicri seneyi gösterir. Ayetin tamamı 33 harftir. İslam’daki bu sayı ile yapılan zikirleri
hatırlatır. Bütün bunlar ise yine bu şarabın mahiyetini bildirir.
7. Ayet: “Onlar görevlerini, adak ve sözlerini tam olarak yerine getiriyorlar. Onda kötülüğün
uçuştuğu bir günden korkuyorlar; ondan korunuyorlar.”
Anlaşılan bütün bunlar dünyada oluyor. Ayetin son kelimesi olan ve uçuşan kötülük manasına
gelen müstatira kelimesi 720 ediyor. Bu kelime kip, kök ve sayısal değer olarak, her tarafta
uçuşan kötülük manasını veriyor.
Bu ayette korku kelimesi, sorumluluk ve korunma manasınadır. Yoksa Allah erleri için ne
korku olur ne de üzüntü. (2/62)
8. Ayet: “Kendilerinin ihtiyacı ve ona olan arzuları fazlaca var olduğu halde, işsize, yetime
ve esire yemek yediriyorlar.”
Bu 8. ayet de 38 (19*2) harftir. Ve insanlığın asıl zirve halini bildirir. Nitekim 8, 18 ve 28
sayıları cennet ve sonsuzluk işaretidirler.
9. Ayet: “Biz sırf Allah rızası için size yediriyoruz; sizden bir bedel ve teşekkür beklemiyoruz,
diyorlar.”
10. Ayet: “Biz, Allah’ın, gelişme ve imtihan için çok ekşi ve buruşuk bir günü başımıza
musallat etmesinden korkarız.”
11. Ayet: “Allah, bu sorumluluklarından dolayı o günün şerrini, onlardan korur. Ayrıca
onlara bir parlaklık ve sevinç katar. Onlar orda tam rahat koltuklara yaslanırlar. Ne yakan
güneş ne de yakan soğuk görürler.”
12-13. Ayetler: “Sabrettiklerinden dolayı Allah onları, mükafat olarak cennet ortamı ve ipek
giysileri ile ödüllendirir.”
14. Ayet: “Ve üzerlerine sarkan gölgelikler ve koparılması çok kolay meyveler ile
ödüllendirir.”
15-16. Ayetler: “Gümüşten kaplar ile ve şeffaf vazolar ile onlara yemekler sunulur. O vazolar
cam şeffaflığında ve gümüş beyazlığında ve çok sanatlıdırlar.”
17-18. Ayetler: “Mizacı (kimyası) zencefil olan bir kadeh ile onlara içecekler sunulur. O
zencefil orada ona selsebil (herkese açık çeşme) denilir.”
19-20. Ayetler: “Ebedi (ölümsüz) çocuklar, onların etrafında dolaşırlar. O çocukları
gördüğünde, onları serpilmiş inciler sanırsın. Sen orayı gördüğünde, sayısız nimetler ve
sonsuz bir saltanat ve özgürlük görürsün.”
19. Ayetin ‘Sen orayı gördüğünde sonsuz nimetleri görürsün’ cümlesi 19 harftir. Ve sonsuz
özgürlük ve saltanat demek olan We mülken kebira ise, 10 harftir. Müfessirler, Kur’an’da
geçen mülk kelimelerini, bir çeşit hamallık olan emlak diye anlamışlar. Fakat mülk, serbestlik
ve özgür yönetim demektir; emlak demek değildir. Adalet mülkün temelidir, sözünde geçtiği
üzere. Zaten, çok çok büyük (sonsuz büyük) manasına gelen kebira kelimesi de etimolojik
olarak soyut büyüklük demektir.
21. Ayet: “Üstlerinde yeşil ve parlak ipek giysi çeşitleri var. Kollarına gümüşten bilezikler
takılır. Onları böyle geliştiren Rableri, onlara tertemiz (sarhoş etmeyen) bir şarabı içirir.”
Bu ayet 57 harftir. (19*3). İlk iki cümlesi 38, son cümlesi, 19 harftir. Bu ayette yeşil deyimi
herkesin hoşuna gitmeyebilir, ama Kur’an’da ve doğada bu renk, güzellik, beslenme ve bilinç
sembolüdür. Ödül ve resmi giysi demek olan siyab kelimesi, 513 (19*27) ediyor. 27 sayısı ise
sosyal hayatın sembolüdür. Manevi ödül demek olan sevap kelimesinin kökü de bu kelimedir.
22. Ayet: “Onlara, bu size bir mükafat idi. Çalışmanız boşa gitmedi, denilir.”
Bu ayet medler sayılırsa 33 harftir. 22 sayısı, maddi çalışmanın sembolüdür. Çalışmanız
demek olan sa’yuküm kelimesi 200 ediyor.
23. Ayet: “Biz bu Kur’an’ı senin üzerine bir görev olarak peyderpey indiriyoruz.”
Ayet 27 harf olmakla, bu indirilişin sosyal hayattaki sıkıntılarını hatırlatır. Ayetin tamamı
1328 (1911) ediyor. Şedde ve medlerle beraber 1387 (19*73). Yirminci asırdaki aydın
Müslümanların Kur’an’ı yeniden ele almalarını hatırlatır. Bu sure vahyin ilk yıllarında indiği
halde, ayet numarası ile vahiy sürecinin 23 sene sürecini yirmi sene önceden haber veriyor. Ve
gerçekten asıl ve değerli insanın nasıl ve kimler olduğunu bildirir. Evet, insan değeri, görevi
ve yaptığı işler kadardır. Et ve kemik değildir.
24. Ayet: “İşte ey Muhammed, ilkeli ol; Rabbinin yargısı olan sıkıntılara sabret. Bu
görevinde, o kafirlerden günahkâr ve nankör olanlara itaat etme.”
Ayet 33 harf olmakla, o görevlerin karakterine işaret ediyor. Bu sayı kadar tekrar edilen hamd,
tesbih ve tekbiri hatırlatır. Fakat maalesef, bunların asıl manası bugün itibarı ile kaybolmuştur.
Asıl manaları şöyledir:
“Orta Çağ Felsefesine dayanan kelam ilmi Allah’ı ve varlığı tam Kur’an’a uygun anlatıyor,
diye ben tam yirmi beş yılımı ona adadım, iman-ı tahkiki sahibi olacağım diye. Ama ne korku
ve üzüntülerim geçti ne de sonsuzluğu anladım. Sonra bazı İslam alimleri sayesinde varlığın
soyutuyla-somutuyla sonsuz ve bir olduğunu bilip Allah’ın sonsuz olması gerektiğini
anlayınca, yavaş yavaş korku ve üzüntülerimi yendim, Tevrat, İncil ve Kur’an’ı anladım; her
ay bir iki ilmi, derin makale yazacak kadar girişimci oldum. Bir numune olarak, Allah’ın
Sonsuz Varlığı ve İnsanın Özgürlüğü ismindeki yazıma bakabilirsiniz.
Evet, değil bu mucizevi kitaplar, İslam’ın namazda sürekli tekrar edilen Subhanallah, El-
Hamdü lillah ve Allahu Ekber gibi günlük zikirleri dahi bu sonsuz irfanı anlatıyordu. Ama biz
Paganlar gibi boşuna tekrar ediyorduk. Yetmezmiş gibi, onları siyasi slogan yapıyorduk.
Subhanallah, Allah, somut olmaktan, kirli ve çirkin iş yapmaktan ve hayale gelebilecek bütün
eksikliklerden pak ve münezzehtir demek. Buna din, celal diyor. Ama sadece bu değildir.
Sonsuz bir kâinatı yaratan, sonsuz nimetlerle bezeyen, soyutluğun bıraktığı sayısız eksikleri
telafi eden de odur. Yani sonsuz varlığını somut olarak da yaşıyor. Yani cemaldir aynı
zamanda. Elhamdü lillah bu ikinci mananın ifadesidir. Peki bu iki yönü, celal ve cemal
gerçeklerini nasıl yapabiliyor, birleştirebiliyor. Çünkü Allahu Ekber var. Yani Allah
sonsuzdur.”
Evet, peygamberlik, vahyin evrensel manalarını anlamak ve yaşamaktır. Dolayısıyla, varlığın
ve hayatın absürt olmadığına inanmaktır. Siyasi dalavere ve karışıklıklar çıkarmak değildir.
25. Ayet: “Sabah-akşam (her zaman özellikle değişim durumlarında) her biri seni diyalektik
süreç ile yetiştiren Rabbinin bir ismi (görünür durumu) olan varlığı ve hayatı sürekli an,
onların kutsal ve çok değerli olduğunu bil; onları tam yaşa.”
Bir Hatırlatma: Varlık ve hayatta en zirve değer, insandır. Dolayısıyla, Tasavvuf
literatüründe ona Allah’ın İsm-i Azamı denir. İşte semavi dinler bu değeri gerçekleştiriyorlar.
İnsanı, İnsan-ı Kâmil (İnsan-Tanrı) yapıyorlar. Demek Dinler budur. Ve her dindarın en
birinci görevi kendini hurafelerden arındırıp sağlıklı ilim elde etmesidir. (Cem’ul-Cevamı’
Metodoloji Kitabı) Bundan anlaşılıyor ki Allah’ın isimlerini sözcüklerden ibaret bilmek
yanlıştır.
26. Ayet: “Gecede varlıklar karanlık içinde kayboldukları gibi, sen de secde ile Allah’ın o
soyut varlığında kaybol. Gece boyunca, soyut mukadderat olan ve Allah’ın somut görüntüsü
denilen maddi varlıklardaki kusurları kusur olmadığını bil: Onu tesbih et.”
26 (13*2) katmerli kötülük ve kader sembolüdür. Kötülük de ancak sonsuzluk ve soyut
yazılım ve kader bilinirse anlaşılır, Allah’a tam tesbih edilir. Ayet burada, Allah’ın sınırlı
tecelli eden somut isimlerini değil de her iki fiilde de sonsuzluk ve soyutluk ifadesi olan
zamiri kullanmıştır.
27. Ayet: “İmtihanı kaybedenlerin ve sosyal hayatta boğulmaları kayıp sebebi, geçici dünya
hayatını sevmeleri ve önlerinde gelecek çok ağır bir yük olan dirilişi unutmalarıdır.
Ayetin ilk cümlesi olan bunlar dünya hayatını çok seviyorlar, cümlesi 19 harftir. Onlar
önlerinde ağır günü terk ediyorlar, cümlesi ise 1923 ediyor. Dönem demek olan yewmen
kelimesi, 57 (19*3) ediyor.
28. Ayet: “Halbuki biz onları yaratmışız, Onların dağınıklığını derli toplu yapmışız. Ve
istesek onları giderir, yerlerine, kalkınmışlıkta onlara benzer fakat inançlı yeni bir nesil
getiririz.”
Ayet 46 harfi ile insanın 46 kromozomuna işaret etmekle, bu değişimin kaynağını gösterir.
29. Ayet: “Bu Kur’an, bir ilim ve uyarıdır (zikir): İsteyen, onu geliştiren Rabbine doğru
(sonsuz metafizik aleme) bir yol edinir.”
Ayet üç şedde ile beraber 33 harftir. O yolu nasıl edineceğini gösterir. Yol demek olan sebil
102 ediyor. İnsan bireyi ve önündeki iki yol. Tezkire kelimesi 1325 ediyor. Bu bir ilim ve
uyarıdır, cümlesi 2086 ediyor. Geleceği ancak Allah bilir.
30. Ayet: “Fakat, sonsuz irade olan Allah izin vermeden (hakkediş olmadan) siz
isteyemezsiniz. Evet, Allah sonsuz ilim ve yazılımdır. Her şeyin nihai kararı ondadır. Fakat
imtihan hikmeti gereği insanın isteğine sınır koymamıştır. Onun iradesini bilgisi içine
almamıştır. Dolayısıyla hakkediş esastır.”
Ayet 44 harfiyle bu konuda herkesin eşit şartlara sahip olduğunu, asıl dosya olan Allah’a ve
insan iradesi olan alt dosya olan insan iradesi sistemine işaret ediyor.
31. Ayet: “Allah bu hakkediş yasasına göre istediğini rahmet ve başarıya ulaştırır. Zalimler
(dengesizler) için ise acıklı bir azap hazırlamıştır.”
Zulüm etimolojik olarak, dengesizlik demektir. Bunun zıddı olarak, İslam yani bütün zıtları
orta yolda barıştırıp dengelemek kavramı var. Karanlıklara da zulümat denmiş; çünkü
karanlıklar insan dengesini bozar. Anlaşılan Allah, insana azap vermiyor. Onu ateşe atmıyor.
İnsan sadece bu dengesizliklerinin acısını çekiyor. Çünkü Allah, mutlak iyilik ve rahmettir.
Evet Kur’an’da tekrarla “Allah onlara asla zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler ve
zulmediyorlar” mealinde çok ayet var.
Son olarak biri manevi ödül demek olan sevap kavramı, ikincisi insan kavramı, üçüncüsü
Kur’an’ın 19 Mucizesi hakkında üç eki buraya alacağız. Sabrınız için siz değerli
okuyucularıma sonsuz teşekkür ederim.
1. Ek: Günah ve Sevap Kavramları:
Günah ve sevap kavramı söylenince hatıra hemen dinler ve metafizik alem gelir. Bu doğrudur,
ama günah gerçeğinin tam karşılığı bu değildir. Günahın tam karşılığı, sonsuz bilgi-işlemle
örülen doğadaki sonsuz bilince zarar vermektir. Sevap da dengede kalıp, üniforma gibi sevap
ve elbise (esvap) kazanmak demektir. Elbise, insanın kusurunu ve açığını kapayan, onu başka
bir kişilikte gösteren demektir. Libas, Rüyada da bu manadadır. Şöyle ki:
Varlık, iki ana damardan oluşur. İyi ve kötü, negatif ve pozitif, ak ve kara ve diğer sonsuz
zıtlıklar. Bu zıtlıkların biri diğeri ile çatışması ile ve sonsuz bir bilgi ve bilinç dengelenmesi
ile evren var olmuştur. Buna evrensel dualiteli-diyalektik yasası denir. Bu diyalektik yasanın
sonsuz numuneleri var. Evet, artı-eksi, iyi-kötü, negatif-pozitif, soyut-somut, fizik-metafizik
gerçeklikler, bütün varlığı kuşatmıştır. Çağımız, teknolojide, bilimde ve diğer sonsuz imkanlar
ile bir altın çağ olması lazım iken, doğadaki sonsuz soyut denge ve bilince dayanmadığından,
dengesiz ve mutsuz bir çağ olmuştur. Nitekim Materyalizm ve komünizm, fizik-metafizik, iyi-
kötü diyalektiğini kabul etmediğinden, dengesizlikler demek olan zulüm ve günah kavramını
çokça yaşıyoruz.
Evet, Günah kelimesinin aslı cünahtır. İslam öncesi dönemde Arapçadan Farsçaya geçmiş,
oradan Selçuklular döneminde Türkçeye mal olmuştur. Kelimenin etimolojisi, kanadın ucu
demek olan cenah kelimesine dayanıyor. Demek günah sadece dini bir kavram değildir. Her
şeyin aslı ve varlığının temeli olan diyalektik dengedeki bilince zarar veren her nevi uç olmak,
doğayı da insanı da ve soyut değerleri de tahrip eden birer günahtırlar. Kur’an, Rum
suresinde, ekolojik dengesizlik için, insanların kendi elleriyle yaptığı bozgunculuk (fesat)
diyor. Evet, zina, sonsuz bir bilinç ile kurulan aile hayatını bozduğu için günahtır. Hırsızlık ve
yolsuzluk, asla doymak bilmeyen, ekonomik bir tahribat olduğu için günahtır. Zulüm, fakir-
zenginin ve güçlü-zayıfın arasındaki dengeyi bozduğu için büyük günahtır vs.
Arapçada günah manasına gelen iki kelime daha var: İsm ve Zenb: İsm, peltek se ile cürüm
demektir. Mutlaka cezalandırılması gereken suç manasına gelir. Zenb de kuyruk demek olan
zeneb kelimesi ile aynı kökü paylaşır. Bu ise, insanın ardında bıraktığı yanlış demektir. Hani
Türkçede onun artık bir bagajı var denilir ya; insanın taşımak zorunda kaldığı yanlışlar için…
Denge, İslam, doğru, orta ve en değerli yol demek olan Sırat- Müstakim 950 (19*50) ediyor.
Ki insan türünün ödülü ve üniforması demek olan siyab kelimesi de 513 (19*27) ediyor. Evet,
elbise, insanın en temel kusuru olan onun hayvanlığını en güzel kapatan bir sanat harikasıdır.
2. Ek: İnsan Kavramı Hakkında Bir Soru ve Cevabı:
Selamün Aleyküm Kardeşim, Ayette (33/73) geçen “İnsan çok zalim ve çok cahildir: İnnehu
kâne zalumen cehula” hükmünün şümul (kapsama) dairesi nereye kadardır, ismet
(peygamberin masumiyeti) sıfatı ile nasıl tevfik edilir (uyumlu hale getirilir)? İtikat (kesin
inanç) olarak nerede durmalıyız? Araştırıp delilleriyle izah gönderebilir misiniz?
Selam ve saygılarımla. (K. Çatalkaya)
Cevap: Dinde Usul-u Fıkıh ilminde beyan edildiği gibi ahkamın çoğu mutlaktır. Yani şümulü
serbest bırakılmıştır. Fakat dikkat edilirse, o mutlaklık ya bir mahudiyet (belirlilik) edatı ile
veya başka bir ayet ve hadis ile o ıtlaka bir sınır çizildiği gözlemleniyor. Burada da insanın
çok zalim ve çok cahil olması hükmü, aynı ayet ile ve iman edip salih ameller yapanlar
müstesna, mealindeki kayıtlar ile sınırı çizilmiştir. Çünkü aynı ayet, zalim ve cahil olanlar,
enaniyet (benlik) emanetinde hıyanet edenlerdir, diye anlatıyor. Üstad Bediüzzaman da 30.
Sözde bu kaydı bütün detaylarıyla tefsir ediyor.
Bununla beraber insan nefsi ve tabiatı gereği, hayvanlıktan gelme olduğu için, genelde Kur’an
El-İnsan kavramını daha çok kötü ve nankör olarak göstermiştir. Hatta Prof. Dr. Mustafa
Öztürk, hepsi bütün bu ayetler insanın kötü olduğunu söylüyor, diye video çekti. Ben de ona
şu gelen ayetlerle cevap verdim:
İnsan, Arapça bir cins isimdir. Unutkanlık manasına gelen nisyandan türemedir, denilmişse de
bu yanlıştır. Doğrusu, alışkanlık, toplu yaşamak ve tanımak demek olan ünsiyet kelimesinden
türemedir. Kelimenin aslı Hint-Aryen kökenlidir; tanımak ve toplu yaşamak demek olan Nasi
kelimesidir. Batı dillerindeki Nasyonalizm (milliyetçilik) buradan geliyor. Birbirinin dilini
anlayan ve birbirini tanıyan millet manasında. Millet kelimesi ise aynı gelenekleri paylaşan
insan grubu demektir. Bütün diller içinde Arapça, kelime türetmek için en elverişli dil olduğu
için Arapçada kırka yakın, insan kelimesinin türevi vardır.
İşte Kur’an, 1400 yıl önceden insan kelimesini bu manada kullanmıştır. İnsanların çoğu
niceliğe bağlı olduğundan ve dolayısıyla soyut değerleri anlayan ve yaşayan az olduğundan,
insanların çoğu bilmez, insanların çoğu akıl etmez ve inanmaz, insan ne kadar da nankördür,
diye Kur’an’ın uyarıları çok meşhurdur. İşte yirmi yıl tefsir kürsüsü başkanlığı yapan Mustafa
Öztürk Hoca, Kur’an, insan kelimesini daima olumsuz ve kafir kişi olarak kullanmıştır, diye
iddia ediyor. Halbuki 65 sefer geçen bu kelime hem olumlu hem olumsuz olarak kullanılıyor.
İnsanların çoğu olumsuz olduğu için daha çok olumsuz tanımlar geçmiştir.
Ayrıca insanların çoğu doğru yolda olmayacaktır, şeklindeki tekrarlı ayetleriyle de bu hükmü
pekiştirmiştir. İşte olumlulardan beş misal:
1) Şeytan insanın baş düşmanıdır. (12/5) Burada özellikle Yusuf peygamber kastediliyor.
2) Her insanın (evet bütün insanların) kaderi boynuna asılmıştır. (17/13)
3) İnsana çalıştığından başkası yoktur. (53/39)
4) İnsanın (insan türünün) başından, hiç anılmaya değer olmayan (hiç gelişmişlik
göstermeyen) bir uzun dönem geçmiştir. (76/1)
5) İnsanı zorluklar içinde yarattık. (91/4)
Evet, Kur’an, niceliği esas almıyor. Niteliği önemsiyor. Bu bir kalite ve imtihan esasıdır.
Nitekim çağımızın en büyük hastalıklarından biri de fabrikasyon ve nicelik ağırlıklı üretimdir.
3.Ek: 19 Mucizesi
Allah, onların nezdinde olup bitenleri (ilmiyle) çepeçevre
kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır.
CİN SURESİ, 28
Kur’an’ın matematiksel mucizesinin bir başka örneği ise 19 sayısının ayetlerin içine şifreli bir
biçimde yerleştirilmiş oluşudur. Müddessir Suresinin 30. ayetinde dikkat çekilen bu sayı,
Kur’an’ın bazı yerlerinde şifrelenmiştir. Bunun örneklerini şöyle sıralayabiliriz:
⁎ Besmele 19 harftir.
⁎ Kur’an, 114 (19x6) sureden oluşmuştur.
⁎ İlk vahyedilen 96. sure, sondan 19. suredir.
⁎ İlk vahiy olan 96. surenin ilk 5 ayeti, tam 19 kelimeden oluşur.
⁎ Bu 19 kelime, 76 (19x4) harftir.
⁎ Vahyedilen ilk sure, 19 ayete sahiptir.
⁎ Son vahyedilen sure olan Nasr, 19 kelimedir. Ayrıca bu surenin Allah’ın yardımından söz
eden ilk ayeti de 19 harftir.
⁎ Kur’an’da, 114 (19x6) besmele bulunur.
⁎ Kur’an’da, başında besmele bulunmayan tek sure 9 numaralı Tevbe Suresi’dir. Bu sureden
19 sure sonra gelen 27 numaralı Neml Suresi’nin hem başında, hem de 30. ayetinde besmele
vardır. Besmeleleri 114’e tamamlayan, 27. surenin 30. ayetidir. Sure ve ayet numaralarını yani
27 ve 30’u topladığımızda 57 (19x3) sayısını buluruz.
⁎ Kur’an’da geçen toplam “Allah” sayısı 2698 (19x142)’dir.
⁎ Kur’an’da geçen ve Allah’ın özel bir sıfatı olan toplam “Rahman” sayısı 57 (19x3)’dir.
⁎ Kur’an’da geçen tüm sayıları (tekrarları dikkate alınmadan) topladığımızda çıkan sayı
162.146 yani 19x8534’tür. (1 + 2 + 3 + 4 + 5 + 6 + 7 + 8 + 9 + 10 + 11 + 12 + 19 + 20 + 30 +
40 + 50 + 60 + 70 + 80 + 99 + 100 + 200 + 300 + 1000 + 2000 + 3000 + 5000 + 100000)
⁎ Başlangıç harfli (Huruf-u Mukattaa) ilk sure ile başlangıç harfli son sure arasında 38 (19x2)
adet başlangıç harfsiz sure vardır.
⁎ 29 surenin başında 14 harften oluşan 14 değişik harf kombinezonu bulunur. 29+14+14=57
(19x3)
⁎ Allah’ın isimlerinden 4 tanesinin sayısal ebced değeri 19’un tam katıdır.
Vahid (tek) 19 (19x1)
Zulfadlil Azim (Büyük Lütuf Sahibi) 2698 (19x142)
Mecid (Yüce) 57 (19x3)
Cami 114 (19x6)
⁎ Kur’an’ın sıralamasında 19 ayete sahip ilk sûresi İnfitar Suresi’dir. Bu surenin diğer bir
özelliği, son kelimesinin Allah olmasıdır. Bu aynı zamanda, Kur’an’daki sondan 19. Allah
kelimesidir.
⁎ Sure numaraları 19’un katı olan surelerin ayet sayılarını (besmele dâhil) topladığımızda:
Sure No Ayet Sayısı
19. Sure 99
38. Sure 89
57. Sure 30
76. Sure 32
95. Sure 9
114. Sure 7
TOPLAM 266 (19x14)
⁎ Kaf harfi ile başlayan 50. Surede 57 (19x3) adet Kaf harfi vardır. Başında Kaf harfi
bulunan 42. sure de yine 57 (19x3) adet Kaf harfi bulunur. 50. Surenin 45 ayeti vardır. Bunları
toplarsak sonuç 95 (19x5)’tir. 42. Surenin 53 ayeti vardır, bunları toplarsak 42+53 yine 95
(19x5)’tir.
⁎ Kaf Suresi’nin ilk ayetinde Kur’an için kullanılan mecid kelimesinin ebced değeri 57
(19x3)’dir. Aynı şekilde sure içindeki Kaf harflerinin toplamı da 57’dir.
⁎ Kaf Suresindeki Kaf harflerinin geçtiği ayetlerin numarasını topladığımızda 19’un 42 katı
olan 798 sayısını elde ederiz. 42 sayısı ise başlangıç harfleri arasında Kaf olan diğer bir
surenin numarasıdır.
⁎ Nun harfi sadece 68. surenin başında bulunur. Bu suredeki Nun harflerinin toplam sayısı
114 (19x6)’tür.
⁎ Tüm Kur’an’da: Etiu (itaat ediniz) kelimesi 19 kere, Rab (tamlama ile kullanılmayanlar)
kelimesi 152 (8x19) kere, Abd (kul), Abid (kulluk eden kişi) ve ibadet kelimeleri ise toplam
152 (8x19) kere geçmektedir...
“Yoksa, o bunu uydurdu!” mu diyorlar! De ki: ‘Uyduruk da olsa, bunun benzerinden on sure
getirip ortaya koyun. Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın. Eğer (bu iddianızda)
doğru iseniz... Eğer size cevap vermezlerse artık bilin ki bu Kur’an’ın, yalnızca Allah’ın
ilmiyle indiğini, Allah’tan başka hiçbir mabud ve yetki sahibi olmadığını bilin ve (onlara)
“Artık Müslüman olacak mısınız?” diye sorun.” (Hud, 13-14)
Bahaeddin Sağlam /24.02.2025