Piyasalar

GÜN GELECEK ALAYINIZ YARGILANACAKSINIZ!

Punto:

Şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Ülkücü Hareket’in önde gelen isimlerinden, , 3 ciltlik “Muhsin Yazıcıoğlu Külliyatı”nın yazarı, Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, son günlerde kamuoyunda “suikast değil kaza” açıklamaları yapan AKP yetkililerine, AKP bürokratlarına, mahkeme sürecinde “sanık” olarak yargılanması gerekenlerin “tanık” olarak dinlenmesine, sert bir açıklama ile tepki göstermiştir.  
Öznur açıklamasında, Kahramanmaraş’ta devam eden mahkemede “sanık” olması gerekirken “tanık” olarak dinlenen, “kaza kırım” ehliyeti olmadığı halde, sonradan, “Kaza Kırım Heyeti Başkanı” yapılan, birçok skandallara imza atan, şaibeli Ferudun Seren’in mahkemede “pilot hatası”, “pilotaj hatası” demesine tıpkı Binali Yıldırım gibi suikastı “kaza ” olarak göstermesine çok sert bir şekilde cevap vermiştir. 
                  KAÇIŞINIZ YOK,  ALAYINIZ    YARGILANACAKSINIZ!  
Hakkı Öznur’un tarihi açıklamasının tam metni:
Aziz milletimizin ve kamuoyunun “suikast” olarak gördüğü davayı baştan beri AKP hükümeti ve bürokratları “kaza” olarak göstermeye çalışmış ve başından beri davayla ilgilenmemiştir, AKP iktidarı, ihmalleri, kusurları, suçları, olan bazı askeri ve sivil bürokratları korumuş, kollamış, hatta ödüllendirmiştir. Devam eden davada, AKP iktidarı tarafından korunan, kollanan, mahkemelere çıkartılmayan, ifadeleri bile alınmayan, kim varsa; makamları, mevkileri ne olursa olsun bir gün mutlaka, alayı adalet önüne çıkarılacak ve millete hesap vereceklerdir.
Bilgi kirliliğine yol açmaktan, somut delilleri, belgeleri tahrip etmekten, sahte delil üretmekten, suç delillerini yok etmekten, bilinçli olarak, yanlış koordinatlar vererek enkaz bölgesine ulaşmayı engellemekten, çalışmaları sabote etmekten, görevi kötüye kullanmaktan, ihmalden, kusurdan, davayı karartmaya, kapatmaya, örtbas etmeye çalışmaktan, hepiniz yargılanacaksınız, sanık sandalyesine mutlaka oturacaksınız.  
Kaçışınız Yok! Hepiniz, adalet önünde hesap vereceksiniz. Kaçışınız yok! Adalet’ten ve millet’ten kaçamayacaklar. Adalete, millete hesap verecekler. Gün gelecek devran dönecek, alayı hukuk önünde yargılanacaklar. 
Şehadet’e yürüyen liderin dava ve yol arkadaşı olarak bir kez daha söylüyorum: Bir gün mutlaka Hukuk’un hâkim olduğu, gerçek mahkemelere çıkartılacaksınız. Adil bir yargılama ile hukuk önünde yargılanacaksınız! Milletimize hesap vereceksiniz. 
Zannetmesinler ki bu davanın peşini bırakacağız. Zannetmesinler ki yaptıklarını yanlarına bırakacağız. Zannetmesinler ki susacağız, korkacağız, çekineceğiz, Zannetmesinler ki mahkeme salonlarını, meydanları terk edeceğiz.
Milleti’n adamı ve vicdanı şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu kırmızı çizgimizdir. Kimse bu davayı örtbas edemez, karartamaz, kapatamaz. Bu suikast’te, kim, kimler varsa, yer almışsa, rol almışsa nerede saklanırlarsa saklansınlar, bulacak, çıkaracak,  milletimizin huzurunda hukuk içinde hesabını soracağız.
Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Allah’a can borcumuzdan başka kimseye eyvallahımız yoktur! Tek gücümüz, tek dayanağımız Allah (C.C) ve millet’tir.
MİLLETİMİZ “SUİKAST” DİYOR AKP SÖZCÜLERİ “KAZA” DEMEYE DEVAM EDİYOR
Milletimizin ve kamuoyunun “suikast” dediği olayın üzerinden 12 yıl 10 ay 22 gün yani 4712 gün geçti. Bu süreçte; 2 Cumhurbaşkanı, 3 Başbakan, 7 TBMM Başkanı, 9 İçişleri Bakanı, 9 Adalet Bakanı, 9 Ulaştırma Bakanı, 7 Milli Savunma Bakanı, 5 Dışişleri Bakanı, 7 Başbakanlık Müsteşarı, 5 Genelkurmay Başkanı, 9 Kara Kuvvetleri Komutanı, 6 Hava Kuvvetleri Komutanı, 5 Deniz Kuvvetleri Komutanı, 9 Jandarma Genel Komutanı, 2 MİT müsteşarı, 6 Emniyet Genel Müdürü ve çok sayıda bakan, savcı, hâkim, emniyet müdürü değişti. Ancak liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştükleri elim olay, aydınlatılamadı. Tam aksine, dosya karatılmaya, kapatılmaya, örtbas edilmeye çalışılmıştır. 
Muhsin Yazıcıoğlu davasında 13 yıla yakın devam eden mahkeme süreçleri, ortaya konan raporlar, belgeler, ifadeler, somut deliller, elim olayın “kaza” olarak görülemeyeceği gerçeğini ortaya koymuştur. Davayı takip eden, değerli hukukçularımız ellerindeki bilgi, belge ve somut delillerle  “suikast “olduğunu sürekli vurgulamakta ve her yerde anlatmaktalar. 
Türkiye’nin vicdanı ve sigortası olan, bir millet önderi, bir siyasi partinin genel başkanı, meclisin seçkin bir üyesi, hayatını vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne adamış, her türlü bölücülükle, iç ve dış mihraklarla, küresel odaklarla mücadele etmiş, Türkiye sevdalısı, bayrak sevdalısı, vatan sevdalısı, milli ve yerli bir lider şehit düşmüş, ancak, AKP hükümeti askeri ve sivil bürokrasi ise bu elim olaya lakayt davranmıştır.
Muhsin Yazıcıoğlu davası, yüzyılın davası, milletin davasıdır. Türk siyaseti ve demokrasisi açısından son derece önemli olan bu olayı aydınlatmak ve gerçekleri ortaya çıkarmak, tarihi bir görevdir. 
AKP iktidarı ve sözcüleri, 13 yıldır koro halinde “kaza” diyor. AKP hükümetinin bakanları, bürokratları, “Muhsin Yazıcıoğlu dosyasının peşini bırakın, bu işle uğraşmayın” dediler. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Beşir Atalay, Binali Yıldırım, askeri ve sivil bürokratlar, hepsi olayı “kaza” olarak gördüler, açıklamalar yaptılar. Hala daha “kaza” demeye devam ediyorlar. 
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile AKP Genel Başkanı Erdoğan ve diğer yetkili makamda olanlarla defalarca görüşüldü. Şehit liderimizin ailesi, dava dosyasıyla ilgili bilgiler, belgeler verdiler. Davanın karartılmaya çalışıldığını, uzatıldığını, sabote edilmeye çalışıldığını defalarca söylediler. Her seferinde, Erdoğan başta olmak üzere diğerleri, elim olayı dikkate almadılar. Hep “kaza” olarak gördüler. 
Oportünizmin temsilcisi AKP, Muhsin Yazıcıoğlu dosyasında samimi değildir. Samimi olsalardı bu meselede çok mesafe alınırdı. Biz, 13 yıldır hükümetten bu olayla ilgili gerçeklerin ortaya çıkması için irade ortaya koymasını, olayı çözmek için gayret ve çaba göstermesini, ihmalleri, kusurları yanlışları olan askeri ve sivil bürokrasiden hesap sormasını bekledik ve uğraş verdik. Ama maalesef devlet kurumları ve hükümet, lakayt davranmaya devam ediyor.
Muhsin Yazıcıoğlu davası ile ilgili 13 yıldır tek söz etmeyen, açıklama yapmayan, her görüşmede “kaza” diyen, Erdoğan ve AKP kurmaylarıdır. “kazadan kaza çıkarmayın” diyen dosyayı kapatmaya çalışan, AKP hükümetidir. Takipsizlik kararı verdirenler, davayı hırsızlık olarak göstermeye çalışan ve bir an önce kapatılmasını isteyen AKP hükümetidir.
Sanık olarak yargılanması gerekenler, tanık olarak mahkemelerde konuşturuluyor. Mahkemelerde ifade vermesi gereken bakanlar, bürokratlar, devlet görevlileri, mahkemelere çağrılmıyor, haklarında bir soruşturma bile açılmıyor. Açıkça, “KAZA” deyip dava dosyasını kapatmaya çalışanlar korunuyor. 
Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmasına engel olanlar, “kaza” diyenler, “kazadan kaza çıkarmayın” diyenler, “bu davanın peşini bırakın, kaza ile düştü, ne uğraşıyorsunuz?”, “helikopter dağa çarptı öldüler, ne peşine düşüyorsunuz”, “Ne karıştırıyorsunuz? Gitti dağa çarptı. Bırakın bu olayla ilgilenmeyin.” diyenler, AKP lideri, yöneticileri, bakanları, bürokratlarıdır.
Her seferinde AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Ben savcı değilim, hâkim değilim” cevabını vermiştir. Erdoğan’ın yüzüne açıkça, “Hükümet bu davayla ilgilenmiyor, yargıya kapatın baskısı yapılıyor, suçlular, şüpheliler korunuyor, ödüllendiriliyor.” denilmiştir. Yazıcıoğlu soruşturmasının üzerine hükümetin gitmediği, olayın örtbas edilmeye çalışıldığı, askeri ve sivil bürokrasinin engeller çıkardığı, yüzüne defalarca açıkça söylendi. İhmaller, kusurlar, şüpheler, tek tek anlatıldı.
Görevi ihmal yüzünden ölüm yok, aksine ölüme sebebiyet vermek üzere görevi ihmal vardır! AKP/Saray rejimi tarafından bizzat koruma altına alınan, dönemin bazı bakanları, askeri ve sivil bürokratları, yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dâhil edilmiyorlar. Askeri ve sivil bürokrasinin bazı mensupları da bu elim olayda şüpheliler içerisindedir. 
Hükümet ilgili bakanlıklar, Ulaştırma, İçişleri, Adalet ve yine Başbakanlığa bağlı olan Genelkurmay Başkanlığı, meselenin aydınlatılması için çalışacağına, kendilerini, askeri ve sivil bürokratlarını korumayı tercih etmiştir. İhmali ve kusuru olan kurumlara, bürokratlarına sahip çıkmıştır. Başta Ulaştırma Bakanlığı ile TSK olmak üzere, ilgili kurumlar ve  AKP hükümeti, vebal altındadır.
AKP YAKLAŞIMI: HELİKOPTER DAĞA ÇARPTI, DÜŞTÜ, OLAYIN PEŞİNİ BIRAKIN
Liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit düştükleri elim olayla ilgili, 2009 ve 2010 yılında Meclis Araştırma Komisyonları kuruldu. 4 Nisan 2011 tarihinde açıklanan Meclis Araştırma Komisyonu raporu da gerçekleri gizlemiştir. Bu rapor da AKP iktidarını korumuş, suikastı kaza olarak görmüştür. İki komisyon kurulmuştur. 1. komisyonun başkanı AKP Kastamonu Milletvekili İsmail Hakkı Köylü, 2. komisyonun başkanı Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’tı.
AKP kontrolündeki TBMM Araştırma Komisyonu, gerçekleri ortaya çıkarmakla değil, AKP hükümetini ve bürokratlarını korumakla, davayı dosyasını kapatmakla vaktini geçirmiştir. Hiçbir ciddi çalışma ve araştırma yapılmamıştır. Dönemin açılımcı bakanı, İmralı ve Oslocuların çok sevdiği, PKK terör örgütünün lideri Öcalan’a açılım süreci denen ihanet sürecinde methiyeler dizen, kamuoyunda açılım koordinatörü olarak bilinen Beşir Atalay, “Açılım, AKP’nin kurulmasıyla başlamıştır” sözünü boşuna söylemiyordu. 
PKK açılımının baş koordinatörü olan eski Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Ankara'da gerçekleştirilen büyükelçiler toplantısında, “Beğenseniz de beğenmeseniz de Öcalan, Kürtlerin lideri” demişti.
Yine bazı konuşmalarında, “Öcalan makul biri, MİT Öcalan'la görüşüyor. Biz HDP’lilerle görüşüyoruz, onlar da Kandil'le görüşüyor.” diyerek terör örgütü ile yapılan görüşmeleri birçok yerde söylemiştir. 
İşte bu açılımların prensi olarak bilinen Beşir Atalay, BOP ve BİP’e karşı çıkan, “terörle müzakere olmaz, mücadele olur” diyen, PKK ile Oslo ve başka yerlerde yapılan görüşmeleri ihanet olarak gören, her türlü bölücülüğe karşı çıkan, bölücülerle mücadele eden, milletin adamı ve vicdanı Muhsin Başkan’ın davasıyla ilgili, “Helikopter dağa çarptı, düştü. Olayın peşini bırakın. Bu bir kaza, dosyayı kapatın, boşuna uğraşmayın” dediğini, herkes çok iyi bilmektedir.  
ALPERENLER DAĞLARDA  BİNALİ YILDIRIM SEÇİM ÇALIŞMASINDA 
Alperenler, dağlarda liderini ararken, AKP iktidarının bugün ‘Aksakallı’(!) ilan ettiği, Saray’a bağlı ihalelerden, gemiciklerden sorumlu, dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, elim olay olduğunda Erzincan’da seçim çalışması yapıyor, oy peşinde koşuyordu. Binali Yıldırım ortalıklarda yoktu. Daha vahimi, Kahramanmaraş’taki kriz merkezine gelmedi, enkaz bölgesine hiç gitmedi. Binali Yıldırım, başından beri olaya ciddiyetle eğilmemiş, süreci sulandıran açıklamalar yapmıştır. Muhsin Yazıcıoğlu davasında Binali Yıldırım, asla masum değildir.
Devam eden mahkemelerde sanıklar, tanıklar, belgeler, Binali Yıldırım ve Ulaştırma Bakanlığı’nı suçluyor. Binali Yıldırım’ın başında olduğu bakanlığın bürokratları bile “emir ve talimatları Binali Yıldırım’dan aldık” diyor. Birçok mensubu yargılanan ve şüpheli kurumlardan biri Binali Yıldırım’a bağlı Sivil Havacılık Kurumu da şüpheli kurumların başında geliyor.
Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı diğer ilgili kurumların ihmal ve kusurları, belgelerde tahribat yaptıkları ve sahte evrak düzenledikleri de devam eden soruşturmalarda ortaya çıkmıştır. 
BİNALİ YILDIRIM’IN BAŞINDA OLDUĞU BAKANLIK, “PİLOTAJ HATASI, KÜÇÜK KAZA” DEMİŞTİR
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu (DDK) olayı incelemeye almış ve 24 Ocak 2011 tarihinde de raporunu açıklamıştır. DDK raporunda olayla ilgili şüpheler, ihmal ve kusurlar, ortaya kondu. Liderimizin ve dava arkadaşlarımızın ölümleri, şüpheli bulundu. 
DDK raporunda Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı diğer ilgili kurumların ihmal ve kusurları, tek tek sıralanmış ve belgelerde tahribat yaptıkları ve sahte evrak düzenledikleri de devam eden soruşturmalarda ortaya çıkmıştır.
Rapor yayınlandıktan bir hafta sonra, 31 Ocak 2011 tarihinde, Ankara’da, ‘Kazadan kaza çıkarmayın’ ve ‘DDK hangi uzmanlık marifetiyle böyle bir yargıya varıyor’ gibi DDK raporunu hafife alan, dalga geçen, absürt açıklamalar yapmıştır.
Binali Yıldırım’ın başında olduğu Ulaştırma Bakanlığı, düzmece bir rapor hazırlayarak olay için “kaza, pilotaj hatası” demiştir. Ölümcül olay için “küçük kaza, pilotaj hatası” denilerek dosya kapatılmaya çalışılmıştır. 
Binali Yıldırım, bizzat Cumhurbaşkanı Gül’ün talimatıyla kurulan ve devletin en yetkili denetleme organlarından DDK’yı yok saymış ve rapordan da çok ciddi rahatsız olmuştur. Çünkü raporda ulaştırma bakanını, bürokratlarını zora sokacak önemli bilgiler, tespitler vardı. DDK raporunda, Ulaştırma Bakanlığı ve bakanlığa kurumlarla ilgili çok önemli ithamlar, bakanlığın kusur ve ihmalleri yer almaktadır. DDK raporu, Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı diğer ilgili kurumların ihmal ve kusurlarını, belgelerde tahribat yaptıkları ve sahte evrak düzenledikleri devam eden soruşturmada da ortaya çıkmıştır.
 Binali Yıldırım, gerçekler ortaya çıkınca ne yapacağını şaşırmış, olayı kaza gibi göstermeye çalışmıştır. AKP hükümeti ve şüpheli kurumların başında olan, zamanın Ulaştırma Bakanlığı’nın başındaki zat, Binali Yıldırım vb. kendilerini Muhsin Yazıcıoğlu davasından asla sıyıramazlar.
BİNALİ YILDIRIM’IN BÜROKRATI FERUDUN SEREN: “ SUİKAST DEĞİL”, “PİLOT HATASI”, “PİLOTAJ HATASI”, KAZA”
Ulaştırma Bakanı olarak olayda şüpheli olan kurumlardan biri olan Sivil Havacılık Kurumu başta olmak üzere diğer kurumları korudu. 132 şüpheli arasında Binali Yıldırım’a bağlı olan Sivil Havacılık Kurumu’nun mensupları da vardır. Kahramanmaraş 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 5'nci duruşmanın 3'üncü gününde sanık olması gereken, Kaza Kırım Heyeti Başkanı Ferudun Seren, tanık olarak dinlenirken yine algı operasyonu yapmış, ‘kaza’ demiş, ‘pilotaj hatası’ demiş, milletin “suikast” dediği olayı, pilota yıkarak yine ‘kaza’ demiştir. Bulunduğu şehirden SEGBİS sistemiyle duruşmaya katılan Seren, Yazıcıoğlu ailesinin avukatlarından Selami Ekici'nin helikopterin düşme nedenini sorması üzerine, “Pilotun ısrarlı bir şekilde görüşü kaybetmesine rağmen o tipinin içerisinde uçması, görüşüne engel olmuş, görerek uçuş şartlarının gerekliliklerini yerine getirmemiş, yani pilotaj hatası. Bizim gittiğimiz bütün noktalarda karşımıza çıkan sonuç budur” demiştir.
Yine Yazıcıoğlu ailesinin avukatı Kemal Yavuz’un, V. S'yi "Bir gün senin de kaza kırımını hazırlamayalım diye tehdit ettiniz mi?" sorusuna doğru dürüst cevap vermemiş, geçiştirmeye çalışmıştır.
Devlet kurumlarında usulüne uygun “Kaza Soruşturma Kurulu” oluşturulmadı. Askeri ve sivil bürokrasi, yetkisiz ve belgesiz kişileri, Kaza Kırım Ekibi’ne seçti. Enkaz bölgesindeki Kaza Kırım Heyetleri, delilleri karartarak, suikastı kaza olarak göstermeye çalışmışlardır.
Bundan 3 yıl önce 21 Şubat 2019 günü Kahramanmaraş/Göksun’da görülen davada, Binali Yıldırım’ın savunduğu Sivil Havacılık Kurumu’nda görevli ve 132 şüpheliden biri olmasına rağmen ortalıkta gezen Ferudun Seren, skandal itiraflarda bulunmuştu. Helikopterdeki Argus 5000 ve Skymap III C isimli GPS cihazlarının sökülmesiyle ilgili davanın 4. duruşmasında tanık olarak dinlenen Kaza Kırım Heyeti Başkanı Ferudun Seren, “Kaza kırım tarihi itibariyle bizim ekip olarak herhangi bir kaza kırım eğitimimiz, belgemiz yoktu” demişti.
Sanık olarak yargılanması ve delilleri karattığı için baştan beri tutuklu olması gereken Kaza Kırım Heyeti Başkanı Ferudun Seren, mahkemede skandal ifadeler kullanmıştır. Kaza kırım eğitimi almamış bu kişi Ulaştırma Bakanlığı tarafından kaza kırım heyeti olarak görevlendirildiklerini söylemişti.
Ferudun Seren ve ekibi 29 Mart 2009 günü enkaz bölgesinde ELT cihazını alıp Ankara’ya getirip delilleri karartan ekibin başıdır. Delilleri karartan, sahte delil üreten kirli yol ve yöntemlere başvuran Kaza Kırım Heyeti’nin Başkanı Ferudun Seren’i koruyan, sahip çıkan Binali Yıldırım’dır.
ASKERİ VE SİVİL BÜROKRASİ’DE ÖRGÜTLÜ YAPININ ELEMANLARI VE HER TÜRLÜ KRİPTOLAR CİRİT ATIYOR
Arama-kurtarmayı akamete uğratan, devlet ciddiyetle bağdaşmayan, sorumsuzca açıklamalar yapanlar, siyasal iktidar tarafından yıllardır koruma altındalar. Dönemin siyasi sorumluları, bakanları, bürokratları (askeri ve sivil bürokrasi) yargılama safhasına, soruşturma safhasına sokulmuyorlar ve dosyaya dâhil edilmiyorlar.
13 yıl oldu, usulüne uygun ne askeri ne sivil bürokraside soruşturma yapılmadı. Davayı takip eden avukatlarımız, yüzlerce bilgi ve belge ortaya koymasına rağmen askeri bürokrasi de hiçbir askeri soruşturma yapılmamıştır.
Beyanlar sürekli değişmekte, deliller karartılmakta, dosyalar ayrılmakta ve süreç tıkanmaktadır. İhmalleri, kasıtları, suçları olanlar, himaye edilmiş ve ödüllendirilmişlerdir. Anlaşılıyor ki, devlet içinde de kriminal yapılarla, her türlü “kriptolarla” iş yapan işbirlikçiler, çeteler, hainler var.
Nitelikli hırsızlık, görevi kötüye kullanma vb. konulardaki yargılamalar, gerçeklerin ters yüz edilmesidir. Ne kaza ne hırsızlık. Karşımızda, küresel emperyalist güçlerin yerli işbirlikçileri ile tertip ettiği planlı, programlı, son derece profesyonel bir suikast var.
Genelkurmay İkinci Başkanı, Başbakanlık Müsteşarı, valiler, emniyet müdürleri, vb. nasılsa hepsi elim olayı önce televizyonlardan, sonra kendilerine bağlı birimlerden öğrenmişler. Vatandaş, televizyonlardan öğreniyor, devletin kilit noktalarında görev yapanlar da televizyondan öğrenmiş. Buna kim inanır? Hepsinin anında haberi vardı.
Hükümet, elim olay olduğunda bölgede görev yapan ihmalleri ve kusurları bulunan, bilgi kirliliğine yol açan, arama kurtarma ile uğraşmayan, hiçbir şey yapmayan bürokratları ödüllendirmiştir. Subaylar, valiler, emniyet müdürleri vb. bürokratlar, AKP hükümeti tarafından terfi ettirilmiştir. Hükümet, suçluları korumuştur.  
Küresel iblislerin küresel organizasyonu, yerli işbirlikçiler olmadan yapılamaz. Yüzyılın davası olan bu olayda isimleri geçen bazı şüpheliler, açıkça korunmuş ve hatta ödüllendirilmişlerdir. Liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şehit edildikleri olayda Küresel emperyalizmin yerli işbirlikçileri de aktif olarak yer almışlardır. Devletimizin içine kadar sızmış, kılcal damarlarına kadar yerleşmiş kriminal yapıların elemanları ve her türlü kriptolar, milletin adamı, milli ve yerli lider, Türkiye’nin milli direnç merkezi, liderimiz, Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve dava arkadaşlarımızı Keş Dağları’nda şehit etmişlerdir
CEMAL KAŞIKÇI İÇİN DÜNYAYI AYAĞA KALDIRDILAR, MUHSİN YAZICIOĞLU SUİKASTİ İÇİN KILLARINI KIPIRDATMADILAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere devleti yönetenler, Cemal Kaşıkçı cinayetinin ortaya çıkarılması için her şeyi yapmışlar, dünyayı ayağa kaldırmışlardı. AKP Genel Başkanı Erdoğan Kaşıkçı cinayeti için “Kimse kuşku duymasın. Açığa çıkartılacak. Suikastın takipçisiyiz, 21. yüzyılın en tartışmalı olayı.” dedi. BM’de Cemal Kaşıkçı suikastından söz etti. Ancak, 13 yıldır milletimizin ve kamuoyunun “suikast” dediği şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarımızın davasından ise bugüne kadar hiç söz etmedi.
Erdoğan, çok yönlü eleman olan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı için kaleme aldığı Washington Post’ta yayınlanan makalesinde, "Suçluların cezasız kalmaması için mücadele etmek, bunu sağlamanın en kolay yoludur. Bu, Cemal’in ailesine borcumuzdur" derken Muhsin Yazıcıoğlu ailesi ve diğer şehitlerimizin ailelerine de borcu, borçları yok mu? 
Muhsin Yazıcıoğlu soruşturmalarıyla ilgili tek söz sarf etmedi. Neden acaba? Bir kez Muhsin Yazıcıoğlu davasıyla ilgilendin mi? Merak ettin mi? Dosyasını okudun mu? Hayır. AKP Genel Başkanı Erdoğan, davayı takip eden hukukçularımızın, aziz milletimizin, kamuoyunun “suikast “ dediği olayı hep “kaza” olarak gördü , “Kaza” olarak baktı. 
AKP Genel Başkanı 13 yıldır Yazıcıoğlu soruşturmasında tek laf etmiş mi? Muhsin Yazıcıoğlu dosyasını gündeme getirmiş mi? Hayır. Bu elim olay sorulduğunda hep “ben savcı değilim, hâkim değilim” cevabını vermiştir.  
Milletin adamı, milletin vicdanı şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu, hastane köşesinde ölmedi. Keş Dağları’nda şehit edildi. AKP Genel Başkanı, Erdoğan; liderimiz ve dava arkadaşlarımız siz Başbakanken, AKP iktidarında  şehit düştüler. 
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Kaşıkçı cinayetinin çözülmesi için her şeyi yaptı.  Muhsin Yazıcıoğlu davasıyla 13 yıldır nedense hiç ilgilenmemiş, üzerine dahi gitmemiştir.
CIA’nın Suudi Arabistan’daki “minik kuşu” olan, çok yönlü eleman denilen Cemal Kaşıkçı’ya gösterdikleri hassasiyetin milyonda birini milletin adamı, dünya Türklüğünün liderlerinden ve yiğit evladı, cumhuriyet ve Türkiye sevdalısı, tavizsiz Türk milliyetçisi, Muhsin Yazıcıoğlu’na göstermemişlerdir. Yabancılar öldürülünce çözüme gidiliyor. Vatan evlatları suikastlara kurban gidince siyasal iktidarlar ve devlet kurumları ortada yok.
Cemal Kaşıkçı cinayeti, zalim Suud rejiminin kendi meselesidir. Kendi içlerindeki iktidar çatışmasıdır. Muhsin Yazıcıoğlu davası ise Türk milletinin, Türk dünyasının, İslam ümmetinin meselesidir. Bu dava, yüzyılın davasıdır. 
Büyük Birlik Hareketinin lideri, Türkiye’de, Türk dünyasında ve Orta Doğu’da özgül ağırlığı olan, karizmatik bir lider, milyonların gönlünde taht kurmuş, milletin vicdanı olmuş, milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava arkadaşlarının şehit düştüğü olayla ilgili 25 Mart 2009 tarihinden günümüze “kaza” dediler başka bir şey demediler. 
AKP sözcüleri, 25 Mart 2009 tarihinden beri “namus meselemiz çözeceğiz” demişlerdi. Çözdüler mi? Hayır! AKP iktidarı Muhsin Yazıcıoğlu davasına hep kayıtsız kalmış, görmezden gelmiş, gündeme gelmesini istememiş ve gündeme getirilmek istenmesinden de hep rahatsız olmuştur.
MUHSİN YAZICIOĞLU ÇİZGİSİ HAK, HUKUK, ADALET ÇİZGİSİDİR 
Türk siyaset tarihi yazılırken açılması gereken en önemli başlıklardan biri de şüphesiz “Muhsin Yazıcıoğlu ve Türk siyaseti”dir. Milletin adamı, “ŞEHİT LİDER” Muhsin Yazıcıoğlu, 40 yıllık siyasi yaşamı boyunca askeri vesayete, bürokratik vesayetlere, parti vesayetine, yargı vesayetine, hep karşı olmuştur. 
Siyasette otoriterleşme eğilimlerine hep dikkat çekmiştir Adaleti, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmuştur. Tek adam, tek parti rejimi peşinde koşan zihniyetleri, ülke ve demokrasi açısından tehlikeli olarak görmüş ve her türlü otoriter anlayışa ve otokratik siyasete karşı çıkmıştır. Çoğulcu sivil ve demokratik bir anlayışı savunuyordu. Tek adam tek parti anlayışına, totaliter ve otoriter zihniyetlere temelden karşıydı. Darbecilerle, darbe peşinde koşanlarla, cuntalarla, bürokratik oligarşi ile her türlü otoriter zihniyetlerle daima mücadele etmiş, demokrasiyi ve milli iradeyi savunmuştur.
Milletin adamı ve vicdanı olan şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu, “1993 örtülü darbe” sürecinde, “28 Şubat” ve e-muhtıra döneminde askeri vesayetle, vesayetçi çevrelerle mücadele etmiş, demokrasiye sahip çıkmıştır. Darbe şartlarını olgunlaştırmak isteyen, Gladyo ile NATO ile ABD ile ilişkili vesayetçi çevrelerin oyunlarını bozmuş ve deşifre etmiştir.
Her zaman hak, hukuk, adalet çizgisinde siyaset yapan daima, demokrasiyi, adaleti ve özgürlükleri savunan Muhsin Yazıcıoğlu, milli iradeyi ortadan kaldırmaya yönelik demokrasi dışı arayışlarda bulunan ve 28 Şubat 1997’de bir dikta rejimi kurma çabasına girenlere karşı ilkeli bir duruş sergilemiş, “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam”, “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak, Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek, karşı çıkmıştır
MUHSİN YAZICIOĞLU KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Terör üssü Kandil’e ve Oslo’ya, 2008-2011 yılları arasında uçak kaldırıp, terör örgütü yöneticileri ile 11 kez müzakere edenler, şehit liderimizin ve dava arkadaşlarımızın şahadeti ile sonuçlanan hadisenin ise karartılmasına çalışmışlardır.
2013-2015 arası 29 kez İmralı’ya giden, özerklik, öz yönetim isteyen BDP/HDP heyetinin teröristbaşı ile görüşmesine izin veren AKP iktidarı, Muhsin Yazıcıoğlu suikastını görmezden gelmiştir.
 İmralı canisinin mektup ve mesajlarını, 17 kez Kandil’e götürüp, terör örgütü PKK’nın lider isimleriyle görüşüp, dönüşte onların mektuplarını, mesajlarını tekrar İmralı’ya ve AKP yönetimine ileten BDP/HDP heyeti ile müzakerelerde bulunan, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe mutabakatını imzalayan, NATO’cu HDP ile samimi pozlar veren AKP iktidarı, ömrü bölücülükle, emperyalizm ile mücadeleyle geçmiş şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikastını bilerek, bilinçli bir şekilde hep “kaza” olarak görmüştür. 
İmralı ve Kandil ile görüşenler, Barzani ve Şivan Perver haini ile kanka olanlar, BDP/HDP/Öcalan ile Habur, İmralı, Oslo, Dolmabahçe görüşmelerini düzenleyenler, Muhsin Yazıcıoğlu dosyasıyla ilgilenmediler.
Kendilerini gizleyen kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, Ermeni görüntülü gizli Yahudiler (Pakraduniler) de, Muhsin Yazıcıoğlu’nun terör rejimi İsrail’e ve Siyonizm’e karşı çıkan milli ve İslami tavrından dolayı ona düşmandılar. Her türlü kriptolar, beşinci kol gruplar, bölücüler, kısacası, Türklük ve Türkiye düşmanları Muhsin Yazıcıoğlu davasının çözülmemesini, kapatılmasını istiyor. Türkiye’de yaşanan birçok olayda her türlü kriptolarında parmağı olduğunu, yer aldığını milletçe biliyoruz.
İster asker ister sivil olsun bu olayda sorumluluğu bulunanlar, ihmali ve kusuru olanlar, elimizden kurtulamazlar. Sonuna kadar takipçisi olacağız. Devlet içinde hükümet içinde ordu içinde bürokrasi içinde bu olayı örtbas etmeye, karartmaya, kapatmaya çalışanlar, hain emellerinde muvaffak olamayacaklar.
İhmalleri, kusurları ve suçları olanlar, elbette adalet önünde hesap vereceklerdir. Nereye giderlerse gitsinler, nereye kaçarlarsa kaçsınlar, nereye saklanırlarsa saklansınlar, cehennemin dibine de gitseler, onları bulmak ve mutlaka yargı önüne çıkartmak boynumuzun borcudur.