Piyasalar

FETÖ ile Mücadele Bahane Edilerek Sağduyuya Darbe Vurulamaz

Punto:
15 Temmuz’u unutmayalım unutturmayalım… FETÖ ile mücadeleyi savsaklamayalım, sulandırmayalım… 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar, muhalefet özellikle de CHP devlet içerisindeki F tipi yapılanmadan bahsederek bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu çok net vurgulayarak hükümeti ikaz ediyordu. Biz daha 1995 yılından başlayarak bu yapıyı en ağır eleştirenlerden olduğumuz için CHP’yi çok haklı buluyorduk. Ahmet Davutoğlu’nun Suriye politikasını eleştirdik, CHP’nin eleştirilerinde haklı noktalar olduğunu yazdık. Keza, hükümetin bir zamanlar uyguladığı, çözüm süreci ve bilumum açılım politikalarını da yanlış bulduk. Bizim eleştirilerimizle CHP’nin eleştirileri arasındaki temel fark, ‘biz AK Partinin başarılı olmasını istiyorduk, CHP aksini’ AK Partinin ya da iktidarda kim olursa olsun o partinin başarılı olması demek Türkiye’nin kazanması demek değil mi? Ama Türkiye’de siyaset böyle yürümüyor. Muhalefet diyor ki; “Bunlar Türkiye’yi batırsınlar ki vatandaş bizi kurtarıcı olarak çağırsın” Muhalefet partileri doğru muhalefet yapmalı ki iktidar da bundan istifade etmeli. Unutulmamalı ki biz hepimiz aynı gemideyiz… Bizim eleştirilerimizle CHP’nin eleştirileri arasında elbette çok temel ayrılıkların olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Yapılan doğru işleri alkışlayacağız, alkışlıyoruz da... Yanlış bulduğumuzu da yapıcı şekilde eleştireceğiz tabi ki… Bizim CHP gibi düşünmemiz söz konusu elbette olamaz… Geçenlerde CHP Grup Başkanvekili Engin Altay CHP'nin muhalefet anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi. Meclis'te konuşan Altay; 'Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim’ Böyle bir anlayış olabilir mi? Bu anlayışladır ki, dün ‘F Tipi yapılanma’ diyerek yerden yere vurduğunuz bu hain terör örgütüne karşı bugünkü duruşunuz, Engin Altay’ın yukarıdaki ifadelerinde saklı olsa gerek… Bugün, 17-25 Aralık darbe teşebbüsü ve en korkuncu 15 Temmuz’da Türkiye’nin topyekûn bekasını ortadan kaldırmaya yönelik hain ihanet girişiminden sonra, ülkesini seven her vatandaşın bu terör örgütü ile mücadele etme yükümlülüğü vardır. Hal böyleyken, CHP muhalefet yapma adına bu terör örgütü ile müttefikmiş görüntüsü vermesi ve dahi benzer dili kullanması tek kelime ile faciadır. FETÖ Silahlı Terör Örgütü ile mücadele devlet politikası haline getirilmelidir. Bu hususta partiler arasında ayrılık-gayrlık olmamalıdır. Bu mücadele sulandırılmamalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın FETÖ ile mücadelede samimiyetine inanıyoruz ama…. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, hain FETÖ Terör Örgütü ile mücadelede ne kadar kararlı ve samimi olduğunu biliyoruz. Ancak, daha evvel de yazdığımız gibi bir takım eller bu mücadeleyi sulandırırsa güzel ülkeme yazık olur. Böylesi dönemlerde kraldan fazla kralcılar, avcılar ne kadar çok av avlarlarsa o kadar çok ödüllendirileceklerini düşünürler. Bunları; 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubatta da gördük. Muhalif gibi gördüklerinizi, beğenmediklerinizi, kızdıklarınızı FETÖCÜ yaftası ile o hain çeteye eklemlendiremezsiniz. Pek çok mağdur var, bunlardan bir tanesi bizim yakından tanıdığımız arkadaşımız, kardeşimiz sevgili Mehmet hocamız… Şimdi size biraz Mehmet Hocadan bahsedeyim… Prof. Dr. Mehmet Önal… Daha ortaokul son sınıftayken Türk Ocakları ile tanıştı. Özellikle Kırıkkale Türk Ocaklarında hayranı olduğu; Erol Güngör, Mustafa Kafalı, Arif Nihat Asya, Mehmet Eröz, Alparslan Türkeş, Galip Erdem, Abdurrahim Karakoç gibi daha pek çok milliyetçi ülkücü fikir, sanat, bilim ve devlet adamını gördü, konferanslarını dinledi. Türk Ocağı, ona büyük bir dünya hediye etti: Türk milliyetçiliği, ülkücülük, İslâmiyet değerleri ile vatan, millet, devlet, bilim, sanat kavramlarına bir mensubiyet başladı. Bilim, sanat ve tefekkür zeminleri, onun yaşama alanı oldu. Türk Ocakları Mehmet Hoca için gayrı bir mektepti, dershaneydi… Üniversite eğitimine 1975-76 öğretim yılında Hacettepe Üniversitesi, Sosyal ve İdarî Bilimler Fakültesi Felsefe Bölümü’nde başladı. İki yıl sonra bölüm değiştirerek Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne geçti. Buradan mezun olup, eski ifâde ile diploma bıraktı ve girdiği imtihanlardan sonra Prof. Dr. Şükrü Elçin’in kürsüsünde Prof. Dr. Sadık Tural’ın danışmanlığında asistan oldu. Mastır (1985) ve doktora (1989) programlarını tamamladı. Ankara’da ülkücü gençlerle birlikte oluyordu. Muhsin Yazıcıoğlu, Lütfi Şehsuvaroğlu ve daha pek çok ülkücü lider ile üniversite yıllarında tanıştı. O kavga ortamında siyasete çok ilgi duymadı. Zira çok naif ve sanata yatkın bir ruh hali vardı. Sanat ve bilim çalışmaları daha çok ilgisini çekiyordu. Onun siyaset anlayışı; devlet-vatan-millet, bayrak idi. Tefekkürü bilim ve sanat zemininde Türk Milliyetçiliği ve İslâm idi. Ahmet Arvasî’nin Türk-İslâm Ülküsü geleneğini dünya görüşü olarak benimsedi ve hâlâ da o yoldan bir gün olsun sapmadı. 1983-1989 yıllarında, Hacettepe Üniversitesi, Okutman Öğretim Görevlisi olarak hocalığa başladı. Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’nde Dr. Okutman olarak çalıştı (1989-1990). Rotasyon kanunu sebebiyle Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Yardımcı Doçent kadrosuna atandı (1990- 2009). On dokuz yıl yardımcı doçent olarak görev yaptı. Bir hocasının kitabına nazire yapıp, klâsik esas duruşu da bozunca doçentlik kadrosu alamadı. Belki biraz avangart bir öğretim üyesi idi. Hikâye ve romanlar yazdı. Hem Akif’i, hem Nazım’ı hem de Nihal Atsız’ı, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Orhan Veli, Ahmet Haşim gibi şâirler arasında büyük şâirler listesine koydu. Böyle olunca da ne sağcılar ne de solcular çok da fazla sevmedi. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora programlarında Yeni Türk Edebiyatı’na âit nazârî ve tatbîkî dersler okuttu; çeşitli tezler yönetti. Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde “Edebiyat ve İletişim” konulu dersler verdi. 1979’dan beri; Divan, Töre, Millî Eğitim, Nilüfer, Türk Kültürü, İlk Yaz, Bilig, Yedi İklim, Türk Yurdu, Son Duvar, Irmak, Edebiyat Güncesi, Türk Edebiyatı, Dergâh, Gümüşkalem gibi yayın organlarında kültür, edebiyat ve sanat ile ilgili yazılar yayınladı. 4.Ekim.2002-22.Mayıs.2003 tarihleri arasında Belarus Cumhuriyeti’nin başkentinde Minsk StateLinguistikUniversity, Tercümanlık Fakültesi ve İngiliz Dili Fakültesi’nde Türk Dili, Türk Edebiyatı, Edebiyat Teorisi, Cross-Culture dersleri okuttu. 2004’te İngiltere’nin Liverpool şehri Hope Üniversitesi’nde dil kurslarına katıldı, Londra’da araştırmalar yaptı. 2009 yılında Doçent kadrosuna atandı. Sonra Profesörlük… Çok ağır bir sorumluluktu onun için. Hayatı boyunca hep ders çalıştı. Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf ve Video Bölüm başkanı iken 2012’de emekli oldu. Amacı serbest çalışmak idi. 2012’den sonra hem devlet üniversitelerinde hem de özel üniversitelerde çalıştı. Başlanmış projelerinin bitirilmesi gerekiyordu. 1999-2000 yıllarında Osmanlı Devleti’nin 700. Kuruluş Yıldönümü programıyla Sonsuza Uzanan Taşlar adlı bir projenin senaryo ve danışmanlık çalışmalarını yürütmek üzere Ukrayna (Kiev), Kırım (Bahçesaray), Avusturya (Viyana, Salzburg), Macaristan (Budapeşte) ve Rusya Federasyonu’nda (Moskova, Petersburg) Edebiyat ve İletişim konulu çalışmalar yaptı. Şeffaf Kanatlı Zaman, Ömrün Özeti Bir Gün, Çemberimde Gül Oya, Efsâne, Kafdağına Kar Yağıyor, Kırlangıçlar Ülkesi, Hak Çalabım, isimli tahkiyeli eserler yayınladı. Efsâne adlı roman ile Türkiye Yazarlar Birliği 1999-Yılın Romancısı ödülünü aldı. Uzatmayayım, ilgilenenler için bu yazının sonuna Mehmet Hocanın tüm çalışmaları, faaliyetleri ve eserlerinin dökümünü de ekleyeceğim. Biraz İnsaf… Türk Milliyetçisi böyle bir insanın ismini, FETÖ Terör örgütü ile yan yana görmekten çok büyük üzüntü duydum ve inanamadım.Daha ikibinli yılların en başından itibaren bu tür yapıların devlette kadrolaşmasının yanlış olduğunu anlatan birinin, bu yapının bir parçası gibi gösterilmesi ne hazin bir durumdur. Mesela, daha 2005-2006 yıllarında bir devlet büyüğü çağırıp; “Hocam bu yapı hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sormuş olsaydı, Mehmet Hoca o yıllarda bize anlattıklarını anlatırdı. Yani bu yapının devlet için, millet için, İslam için büyük bir tehdit oluşturacağını anlatır ve sanırım ikna da ederdi. Böyle önemli değerlerimizi bu kadar ucuz mu harcayacağız.? En şaşalı döneminde, o hainleri eleştirmiş, karşı çıkmış Mehmet Hocayı lime lime etseniz bugün yine de FETÖCÜ yapamazsınız. Eskiler, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” derlerdi… Mehmet Hocaya bir takım suçlamalar isnat ederken, neler yapmış, o kısacık ömrüne ne eserler sığdırmış ona bakmak kâfi değil mi? Eserlerine bir göz atmak kâfi değil mi? Mehmet Hoca’yı eskiden tanırız, dostumuz - kardeşimiz… Bakan ve milletvekillerinin; “Hoca efendi hazretleri” diye başlayan methiyeleri yaptıkları dönemlerde o, biraz da onların hışmından korkarak ama pek çok akademisyenden de daha cesurca eleştiriler yapıyor, onlara karşı duruyordu. 2011-2012 yılları, bir sohbette mealen şunları söylüyordu; “Hilkat ve fıtrata uygun, bütün dünya Müslümanlarını önce insan sonra kardeş ve tüm Müslümanları din kardeşi kabul etmeden cemaat olmaz. Bugünkü cemaatlerin çoğunda, hele o cemaatte, mensubiyet taassubu ve kibir var. Diğer cemaatleri küçük görmeler… Mala, mülke, makam ve şöhrete düşkünlük… Az veya çok hepimizde, bütün insanlarda görülen bu hastalıklar, cemaatlerde had safhada… “ “Vatandan ayrılmak gerekiyorsa Amerika’ya gitmek yoktur; Mücâvir-i Medîne olmalı… İslâm’da cezbeye giren, halk önünde perişan görünümlü bir ağıtçı rehber olamaz. Ağıt ve cezbe, halk önünde olamaz. Özel bir hâldir. Sağ gözün haberi olmamalı öbür gözün yaşından… Tasavvuf bu değil. Bu başka bir hâl... Dünyevîleşme…” Bu cemaatte gizlilik ve kibir, din ve devlet düşmanlarıyla dostluk var, misyondan önce vizyon kuruluyor. İslâm’da yalan söylemek yoktur. İslâm şeffaftır.” Hoca naif insan, kibar insan… Eleştirileri de seviyeli idi, bizim gibi sert bir üslubu yoktu ama hiçbir zaman onları tasvip etmedi. Ülkücü, milliyetçi bir yapıda olan böylesine münevver bir insanın FETÖ ihanet şebekesi ile adının anılması o insana yapılabilecek çok ağır bir ithamdır. Mehmet Hoca bakın nasıl suçlanıyor… “Canik Başarı Üniversitesi’nde niçin hocalık yaptın, niçin dekan oldun?” Hoca yurt içinde ve yurt dışında pek çok üniversitede görev yaptı, emekli olduktan sonra da çalıştı… Ama son dönemde nereye müracaat etse önü kesiliyordu… Sonra bir telefon, Başarı üniversitesinden… Kader ağlarını örmüyordu, birileri yol yapıyordu. Yıllarca Mehmet Hoca üzerinde çalışmışlardı ama onu FETÖCÜ yapamamışlardı. İşte şimdi tam zamanı diye düşündüler Evet, Prof. Dr. Mehmet Önal üç defa Gazi Üniversitesine başvurmasına rağmen Rektör Prof. Dr. Küçükberber tarafından kabul edilmiyor. Kim bu Küçükberber? FETÖ’den içerde olan biri… Hoca önce tereddüt etti, ama çalışması gerekiyordu. Tanıdığı, çok güvendiği üstad bilim adamı Prof. Dr. Celâl Tarakçı da Samsun’da, bu üniversitede çalışıyordu. “demek ki bir beis yoktur” diye düşündü. Görevi kabul etti. Neticede gençlere kendi doğrularını anlatacaktı. Elbette maaşını da, Üniversitenin anlaşma yaptığı bankadan alacaktı. Elbette Türk Adaleti en doğru kararı verecektir, bundan hiç şüphemiz yoktur. Böylesi bir dönemde yargının işi hiç de kolay değildir. Allah yardımcıları olsun, bu hain takiyeci örgüt çok fazla hain yetiştirmiş ve aramızda saklamış. Maksadımız kurunun yanında yaş da yanmasın. Böylesi değerli, vatansever, milliyetçi münevver insanların sayısı o kadar da çok değildir. Temennimiz biraz daha özen olsun… Daha evvel de yazdım özellikle; Silahlı Kuvvetler, MİT, Emniyet ve Yargı gibi kritik öneme haiz kurumlardaki FETÖ Terör Örgütüne mensup hainlerin temizlenmesinde acele edilmelidir. Çünkü su uyur düşman uyumaz. Bu hainlerin başkaca plan yapmasına fırsat verilmeden gereği yapılmalıdır. Hızlı hareket edildiğinde, buralarda yapılabilecek hatalar, devletin bekası söz konusu olduğundan kabul edilebilir bulunur. Ancak aciliyeti olmayan kurum ve sivil vatandaşlarla ilgili olan kovuşturmalar daha suhuletle ve minimum hata ile yapılmalıdır. Önemli olan; devletin, vatanın, milletin bekasıdır. Kripto FETÖ’cülerin boş durduğunu zannetmiyorum. FETÖ ile mücadeleyi sulandırmak, halkta hoşnutsuzluk yaratmak için her türlü çabayı göstereceklerdir. Onlara fazla malzeme vermemek gerekir. Muhalefet yapma adına zaman zaman FETÖ’nün dilini kullanan bir muhalefet varken aman dikkat.