Piyasalar

Düşüncenin Kültürel Evrimi ve Düşünce Kuruluşlarının Önemi

Punto:

DÜŞÜNCENİN KÜLTÜREL EVRİMİ VE DÜŞÜNCE KURULUŞLARININ ÖNEMİ 

Jeolojik depremler çürük binaları, sosyolojik zelzeleler ise çürük düşünce yapılarını yıkar…

Emrullah ÖNALAN 

 

DÜŞÜNCENİN ÖNEMİ !

Para gibi, düşüncede sahibine benzetir, 

Düşüncesi kendisine ait olamayanlar ilim üretemez, 

İlim üretemeyenler ise asla medeniyet inşa edemezler,

Kendi ilmi mücadele metotlarını üretmeden düşmanların metotları ile mücadele edenler düşmanlarının kötü bir kopyası olmaktan öteye gidemezler,

Bu sebeple, toplumların gelişmesi ile devleti yönetme kapasitesi düşünce üretme ve geliştirme kapasitesine bağlıdır…

Son iki yüz yılda *Düşünce/Thinkteng Kuruluşlarının* demokrasinin olgunlaşması ve devletlerin vizyon sahibi olmasında belirleyici rolleri vardır...

19 yy sonundan itibaren, başta ABD ve İngiltere  olmak üzere Thinkteng (düşünce) kuruluşlarını takip edenler, bugün başta  ülkemiz ve bölgemiz olmak üzere dünyanın gidişatına pek şaşırmazlar, sadece bütün bu olacakları konusunda gerekli uyarıları ülke yöneticilere dinletemedikleri için üzülürler….

 “Küreselleşme bir KADER veya bir MODA yada bir AKIM değildir. Küreselleşme, günümüzde sınırları aşan neredeyse her ülkenin hem iç politikasını hem de dış ilişkilerini şekillendiren bir yeni bir “global sistemdir”.

DÜŞÜNCE KURULUŞLARININ DÜNYADA DOĞUŞU VE ÖNEMİ !

 Dünyada bir il olarak 1900’lü yılların başında ABD ve Avrupa’da ortaya çıkan, 1970’lerden itibaren dünyada yaygınlık kazanmaya başlayan ve politika oluşturma sürecinin enformel aktörleri olan düşünce kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlar düşünce yapıları, mali kaynakları, büyüklükleri, çalışanlarının nitelikleri, uzmanlaşma alanları, siyasi önemleri, araştırma konuları, üstlendikleri işlevler vb. bakımından büyük farklılıklar göstermeleri nedeniyle, bu kuruluşlara ilişkin genel geçer bir tanım ve sınıflandırma yapılması imkansız hale gelmektedir. Bu farklılıklar nedeniyle, dünyada ilk düşünce kuruluşunun nerede ortaya çıktığı konusunda bile literatürde bir uzlaşma sağlanamamıştır. 

Dünyada ve Türkiye’de düşünüce kuruluşları temel işlevleri olan araştırma ve siyasi analiz yapmanın yanı sıra halk eğitimi; konferans, seminer vb. toplantılar düzenlemek; ağ faaliyetlerinde bulunmak; web sitesi oluşturmak; hazırladığı ürünleri pazarlamak; kitap, dergi vb. bir dizi yayın faaliyetinde bulunmak; görsel ve yazılı basın için uzman yorumu sağlamak; toplumun bütün kesimlerinin siyasi konularda tartışmalarını temin için forum işlevi üstlenmek, sivil toplumun güçlenmesine ve politika oluşturma sürecine katılımına katkı sağlamak gibi farklı işlevler üstlenmişlerdir. Düşünce kuruluşları; kuruluş amaçlarına uygun olarak bu işlevlerden bazılarını veya tamamını üstlenebilirler. Fakat, işlevleri konusunda aralarında ciddi farkların olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

Bunların fikri beslenmesinde belirleyici olan filantropi geleneği  “Birinin, zamanını, uzmanlığını veya varlıklarını sosyal fayda yaratmak için gönüllü olarak vermesidir.” Kısaca, filantropi yani stratejik bağışçılık  veya filantropinin  vicdani  akıl ile bir büyük bir bağı vardır ki bunu bizim inanç kültürümüzde ALPERENLİK GELENEĞİ  açısından hayatımızın sosyal zekatı olarak da  tanımlayabiliriz

 Ülkelerin farklı siyasi kültürleri, filantropi gelenekleri, entelektüel düzeyleri düşünce kuruluşların çalışmaları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, ülkelerin düşünce kuruluşu kültürü de farklılıklar gösterir. Örneğin, ABD’de üniversitelere bağlı, siyasi partilere bağlı, devlete bağlı gibi bütün kategorilerde düşünce kuruluşlarına rastlamakla birlikte düşünce kuruluşu kültürünün şekillenmesinde bağımsız düşünce kuruluşlarının çok önemli katkısı olmuştur. 

Türkiye’de ise henüz tam bir düşünce kuruluşu kültürü oluşmamıştır, ama bu yönde ciddi gelişmeler yaşanmaktadır. Özellikle yurtiçi sürdürülebilir fon kaynaklarının yetersizliği, insan kaynaklarının ve araştırmaların  gerekliliği, kamu kuruluşlarının dışarıdan tavsiye alma konusundaki isteksizliği gibi çözülememiş sorunlar düşünce kuruluşu kültürü oluşumu üzerinde olumsuz etkide bulunmaktadır.

 Bu olumsuzluklara rağmen ülkenin demokratikleşme süreci, sivil toplumun giderek güç kazanması ve politika oluşumu üzerinde etkili olma çabası gibi gelişmeler yakın gelecekte Türkiye’de düşünce kuruluşu kültürünün varlığından bahsetmeyi mümkün kılabilecektir.

Önümüzdeki dönemde bağımsız ve yarı bağımsız kategorisinde yer alan düşünce kuruluşlarının etkinlikleri Türkiye’de düşünce kuruluşu kültürünün şekillenmesinde önemli bir yere sahip olacaktır. Çünkü devlete bağlı düşünce kuruluşlarının sayıca azlığı, performanslarının büyük ölçüde sık sık değişen yöneticilerinin vizyonuna bağlı oluşu gibi etkenler bu kategorinin,   yeterli etkiye sahip olamayacağını göstermektedir. Üniversitelerde pek çok araştırma ve strateji merkezi bulunmakla birlikte bunların aktif olanlarının sayıca azlığı, bu kategorinin kültür oluşumuna katkısını ciddi anlamda sınırlamaktadır. Yabancı düşünce kuruluşlarının Türkiye şubelerinin zaman zaman kamuoyunda oluşan şüpheler, bu kuruluşların, bu hususta etkin rol oynamalarını sınırlamaktadır. 

Sonuç olarak, AR-GE’si olmayan siyaset kumrunun devleti yönetmede ki yarattığı zafiyeti giderilmesi Türkiye’de düşünce kuruluşu kültürünün bu şüpheden arınarak şekillenmesinde en büyük rol organik kolektif düşünce kuruluşları ile ilmi evrensel dünya ile yarışmak ve buluşmak için, güçlenen sivil toplumla birlikte bağımsız ve yarı bağımsız düşünce kuruluşlarına düşmektedir.

Bu sebepledir ki : Milli Vicdan İlmi Düşünce Akademisi önümüzdeki dönemde bu alanda VİCDANİ ZEKA ile İLMİ İRFANİ ekseninde,  hiçbir güç merkezinin güdümüne girmeden HÜRRİYRETÇİ bir anlayış çerçevesinde kurumsallaşarak milletinin ve insanlık aleminin hizmetinde olacaktır.