Piyasalar

Doğu Türkistan'a Bigâne Kalma!

Punto:
Bu kışta kıyamette, İstanbul’dan yola düşmüşler…15 günlük zahmetli bir yolculuktan sonra Kızılcahamam’a ulaşmışlar. Buradan ileriye geçmelerine izin verilmemiş. Onlar da açıklamalarını burada yapmak zorunda kalmışlar… Doğu Türkistanlılar yahut Uygurlardan söz ediyoruz. Bu konuya girmemek için epey ayak sürçtüm. Beş yıl önce gördüğüm bir ülkeden bahsetmek, aradaki farkın olumsuz seyrini kayda geçirmek bana giran geldi. Keşke bu bedenimizin olmasa bile ruhumuzun anayurdu ile ilgili güzel şeylerden söz edebilse idik. Batıda Bulgar Hanlığı ile neredeyse eş zamanlı doğuda Karahanlı Devleti Müslümanlık tarihimizin başlangıcını teşkil ediyor. İslâmî Türk edebiyatı dört bin kilometre doğumuzdaki bu coğrafyada başladı. Hepimiz Yusuf Has Hacib’in çapanından, kaftanından çıktık! *** Urumçi’yi, Kaşgar’ı görmese idim, orada olup bitenlerle ilgili gözlemlerim olmasa idi, bu yazı kolay yazılırdı. Doğu Türkistan’da insanlık göz göre göre katlediliyor, yüzbinler toplama kamplarında zulüm görüyor, Çin işkencesi kavramının modern versiyonları uygulanıyor ve bütün dünya hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Hele de Türkiye’de bazı çevrelerin bigâneliği “pes” dedirtiyor. Çin dünyanın en fazla nüfusa sahip ülkesi, coğrafi olarak da kıta cesametinde. Çin’in dünyanın geleceğinde bugünkünden daha fazla rol oynayacağı görülebiliyor. Bu rol insanî de olabilir, gayri insanî de. Batılı sömürgeciler gayri insani rollerini uzun süre insanî gibi göstermeyi başarmışlardı. Artık foyaları döküldü. Çin daha işin başında farklı bir konumda olmadığını ortaya koyuyor. Uygur bölgesi, Türkiye’nin iki katı araziye sahip, Çin’de Müslümanların çoğunlukta olduğu bir coğrafya. Uygur ülkesine Çin resmen “Şincan” diyor, yani “yeni fethedilmiş ülke”. Çin’de İslâmiyet, 7. yüzyılda Müslüman tüccarlar tarafından yayılmaya başlandı. 10. Yüzyılın başında Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han Müslümanlığı benimsediği gibi halkını da islâmiyete yöneltti. Bu hadise tarihimizin dönüm noktalarından. Çin’de resmî rakamlara göre 20 milyon Müslüman var. (Gerçek rakam bunun çok üstünde olmalı.) Çin’de Batılı Müslüman tüccarlarla evlenen Han Çinlisi hanımların oluşturduğu Hui’ler, Dongxiang (Dungan, döngen-dönmeler, müslüman olan Çinliler), Sala’lar, Baoan’lar ve nihayet Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar ve Tacik gibi Türkler veya akraba topluluklar bulunuyor. 47 etnik grubun yaşadığı söylenen Doğu Türkistan’ın/Uygur bölgesinin 20 milyona yakın nüfusunun yüzde 45’ini Uygurlar, yüzde 40’ını Han Çinlileri, geriye kalanı da diğer azınlıklar teşkil ediyor(muş). *** 5 yıl önceye dönelim. Bir vesile ile Urumçi’ye gittik. Burada birkaç gün kaldıktan Kaşgar’a, bu kadim medeniyet merkezine geçtik. Hava alanından şehir merkezine kavaklıklar arasından geçip giderken, 20-30 yıl önce Esenboğa’dan Ankara’ya gider gibiydik. Güzel intibalar biriktirmeye çalıştık. Hep kontrol altındayız. İlk akşam kaldığımız otelden çıkıp, namaz kılacak bir cami aradık. 500 metre kadar yürüdükten sonra bir seyyar satıcıya selâm verdik, selâmımızı alınca, Müslüman olduğuna kanaat getirip, akşam namazını kılabileceğimiz bir cami sorduk. Yakında bir Dungan camisi vardır. Onun bize tavsiyesi, farklı istikamete ve biraz daha uzakta bir Uygur camisine gitmemiz… Epeyce yürüdükten sonra, yüksek binaların arasında sıkışmış, iki katlı bir camiye ulaşıyoruz. Akşam ezanı okunmak üzere… Camide üç kişi var. Üçü de genç, üniversiteli. Onlarla konuşurken ezan okunuyor ve yaşlı bir hoca mihraba geçiyor. Namaz bittiğinde cemaatin on kişiye yaklaştığını görüyoruz. Namazdan sonra cemaatle sohbet imkânı arıyoruz. Şöyle düşünün: Türkiye’nin her hangi bir şehrine bir camiye Doğu Türkistan’dan bir müslüman geliyor… Nasıl sıcak bir alâka görür, burada hava aksi. Cemaatin ağzını bıçak açmıyor. Ertesi akşam, başka bir yoldan gidip başka bir cami daha keşfediyoruz. Sokakta gördüğümüz “Kaşgar Pilavhanesi” tabelası, bize camiyi haber veriyor. Bu cami de avlulu ve iki katlı. Avluda dut ağacı dikkatimizi çekiyor. Daha bakımlı ve temiz bir camide olduğumuzu fark ediyoruz. Cemaat de dünkünün iki katı! Burada da cemaatle namazdan önce ve sonra sohbet etmeye çalışıyoruz. Almatı’dan gelmiş bir misafir Kazak konuşuyor sürekli… Korkunun ne menem bir şey olduğunu cemaatin gözlerinden okuyoruz. Biz kimiz? Acaba ne maksatla bu camiye geldik, burada söylenenler nerelere ulaşır ve kimin başı bu yüzden yanar? Bugün Urumçi hele de Kaşgar ziyaret edilebilir mi? Bunun zorluğunu beş yıl önceye bakarak kavrayabiliriz. Biz davetliler, nezaret altında her yere suhuletle ulaşabilirken, Kaşgar’a giriş ve çıkışın sıkı kontrol altında olduğunu, izin belgesi olmadan bu şehirden giriş ve çıkışın mümkün olmadığını fark ediyoruz. Bu yüzden Uygur bölgesinde olup bitenlerle ilgili, insanın havsalasını zorlayan zulümlerle ilgili bilgiler bize şaşırtıcı gelmiyor. Şaşırtıcı olan, bu kadar zulme bütün dünya gibi bizim de bigâne kalmamız!