Piyasalar

Dini Bölenler

Punto:
Din denince aklına sadece ibadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’an okumak, hadis ezberlemek, din adına duyduğu her şeye inanmak gelen, dini tarikata, cemaate, şeyhe, hocaya, mezhebe, hatta partiye, lidere bağlılık olarak değerlendiren ve Allah tarafından kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen tefrikaya düşenlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bu sebeplerle, Müslümanların din anlayışı, dine bakışı, dinden anladığı hususlar dünyevi çıkarlara, cehalete, taassuba, bilgisizliğe mağlup olmuş, içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Dini hayat; yetersiz dini bilgi, temeli sağlam olmayan inanç ve kulaktan dolma bilgiler sebebiyle Kur’an’ın önceliklerine göre, doğru bilgiler ışığında yaşanmayınca, yanlış başlayan süreç, yanlış devam etmekte, yanlış yanlışı doğurmaktadır. İnsanlar kendi mizacına, taassubuna, cehaletine, eksikliğine göre konumlandıkları yerden bir sürünün, bir yığının parçası haline geldiği için tek doğrunun, olması gereken tek yaşam alanının kendisinin ki olduğunu sanıyor, buna inanıyor. Kendisini sürü haline getiren her grubu, her kişiyi öve öve bitiremiyor ve sadece kendi alanında yaşayan insanlarla birlikte olduğu için de fanatizmine fanatizm, cehaletine cehalet katıyor. İnsanın sürüye dâhil olmaması, yığının bir parçası olmaması, cahillikten, taassuptan kurtulup aklını bağımsız olarak kullanabilmesi için çok yönlü okuması, çok çalışması, dürüst, ahlaklı, adaletli olması, temeli sağlam atılmış bir inanca sahip olması, diğerkâm olması, olaylara ve kişilere âlemşümul, cihanşümul, nesnel bakabilmesi, tarafsız ve bağımsız bir kişiliğe sahip olması gerekir. Kur’an’ın daha doğrusu Allah’ın bizlerden ilk istediği şirke düşmememizdir. Hiç kimseyi, hiçbir şeyi kutsamamak, putlaştırmamak, kula kul olmamak, kullardan beklememek, aklını kullara teslim etmemek, Allah’ın sıfatlarına, özelliklerine, yetkilerine kısaca Allah’a ortak olmak isteyenlere bütün halimizle, tavrımızla, dilimizle hayır dememiz, dur dememizdir. Allah’ın bizlerden ikincil olarak istediği kulluğumuzu, haddimizi, sınırlarımızı, insani haklarımızı bilmemiz ve buna göre yaşamamızdır. Aslında burada da insanı kula kulluğa ve şirke götüren temel hatalardan uzak durabilmek vardır. Eğer siz; emeğinizin, hakkınızın, onurunuzun, ahlaklı, dürüst hayatınızın kısaca temek hak ve hürriyetlerinizin önüne, Allah’a rağmen, birilerince konulan hadsiz ve haksız sınırları ideolojileriniz veya yukarıda bahsi geçen tefrikalar sebebiyle kabul ediyor, susuyor, karşı çıkmıyor, bu sınırların çiğnenmesine müsaade ediyorsanız kula kulluğun zemin hazırlayarak, şirke, isyana, küfre adım atmış oluyorsunuz. Allah’ın uyarılarına rağmen, hak, hukuk, adalet tanımadan insanlar üzerinde hegemonya kurmak isteyen, insanların düşünerek, sorgulayarak, aklını kullanarak özgür bir birey olmasına fırsat vermeyen, insanları kendi dini veya siyasi ideolojisine bağlayarak kendisine kul köle yapmak isteyen gruplar, cemaatler, tarikatlar ve insanlar kendi çıkarları için, Allah’ın tarif ettiği din ve kul profiline karşı gelme pahasına, kendilerine ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmaya çalışmaktadırlar. Allah dini; insanların kula kul olmaması, tefrikaya düşmemesi, bir arada barış ve huzur içinde hak, hukuk ve adalet ilkelerine uygun yaşaması, sorumlu davranması, merhametli, ahlaklı, vicdanlı olması, dayanışmayı, yardımlaşmayı, diğerkâmlığı, sorgulamayı, akıl etmeyi temel alan bir yaşam tarzının hâkim kılınması için göndermiştir. Unutmayınız ki Allah; Kur’an’ın menfaatlerine uygun emirlerini yerine getirip, diğerlerini gereksiz görüp terk edenleri, gruplara ayrılarak dini parça parça edenleri, Allah’ın ipine yani Kur’an’ı Kerim’e sımsıkı sarılmayanları, emrolunduğu gibi dosdoğru olmayanları gerçekten iman etmiş olarak kabul etmemektedir. Allah; müşrikler gibi dinlerini paramparça edip, bölünen ve bölük pörçük olduğu halde kendi taraftarı olduğu kişilerle, ideolojiyle böbürlenen, diğerlerini ötekileştiren din bölücülerini müşriklere benzediği ve işlerinin artık kendisine kaldığı noktasında uyarmıştır. Yüce Allah; bu gibi bölücü insanların Peygamber Efendimiz ile alakalarının kalmadığını, Peygamber Efendimizin onlardan olmadığını söylemiştir. (Al-i İmran 103-105, Hud 112, En’am 159, Rum 32)