Piyasalar

CIA’nın maaşlı Türk paydaşları ve Abdullah Öcalan’ı 'Mercedes Operasyonu'nda suikastten kim kurtardı?

Punto:

Önce bir soru; CIA’nın Türkiye’de maaşlı adamları var mı? Sonra bir uyarı, ilgisi ve vakti olan okusun çünkü uzun bir yazı. İkinci Dünya Savaşı'ndan (1939-45) sonra ABD, egemen küresel güç haline geldi ve rakibi olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile uluslararası bağlamda bir üstünlük savaşına girdi. 

Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nda tarafsız görünmekle birlikte Almanları SSCB’ye karşı resmi olmayan yöntemlerle desteklemişti. Emekli  Türk Generaller Berlin’de Hitler’in savaş karargahında neredeyse savaşı yürüten pozisyondaydı. Maalesef bu hesapsız tutum, Türkiye’ye pahalıya patladı. 1945 yılında yenilenmesi gereken 1925 Türk-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın SSCB tarafından tek taraflı feshedildi. 

Sonra da İngilizlerin yönlendirmesi ile Amerika’nın kapısı çalındı. Truman Doktrini çerçevesinde ABD, Türkiye’ye bir yardım paketi belirleyerek, Türkiye ile 12 Temmuz 1947’de bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma doğrultusunda, Türkiye’ye 69 milyon dolar tutarında bir yardım yapıldı. 

Bu ilginin sebebi gayet açıktı. Türkiye, nükleer ve konvansiyonel bir üs olarak düşünülmüş, SSCB’nin Avrasya ve Ortadoğu’da çevrelenmesi amacıyla ve SSCB ile siyasal mücadele için bir ileri karakol  statüsünde değerlendirilmişti. Ama tek neden bu değildi. Türkiye, coğrafi konumundan dolayı Orta Doğu’daki enerji kaynaklarına, petrole koruma sağlayacaktı. 

Çünkü coğrafyası Türkiye'yi, Sovyetler Birliği, Avrupa ve Ortadoğu'ya olan sınırlarıyla, bölgesel ulaşım olarak istihbarat kurumları için çok daha stratejik bir pozisyon haline getirmişti. Türkiye, bunu fırsat gördü ve İkinci Dünya Savaşı’nın galibi ABD ile aynı masaya oturdu.  

Her ne kadar ABD ile kurulan ilişkilerin faturası Demokrat Parti’ye çıkarılsa da hiç şüphesiz, Cumhuriyet Halk Partisi 1945 - 1950 döneminde ABD eksenli dış politikanın mimarıdır. Doğal olarak bu yakınlaşmadan Türk İstihbarat Teşkilatı ayrı tutulamaz. Bu süreçten kısaca söz etmek yerinde olacaktır. 

MİT, CIA’nın Türkiye Şubesine dönüştürüldü!..

İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda Türk Milli İstihbaratı’nda baskın olan Alman ekolü, Gehlen ve ekibinin Central Intelligence Agency / CIA’ya transfer olması ile yerini Amerikan tarzı istihbarat anlayışına bıraktı.  

Sam Amca aynı yatağa girilince doğal olarak, MAH (MİT) bir CIA şubesi gibi faaliyet gösterdi. CIA, MAH'ı yeni baştan organize etti. CIA, MAH'ı yeniden organize etme işine 'kendi kadrolarını' yetiştirerek başladı. 6 kişilik bir ekip ABD'ye eğitime götürüldü ve MİT'in diğer kadroları da bu 6 kişi tarafından eğitildi. 

MAH'ın başına 1953'te bu 6 kişilik ekipten Behçet Türkmen, daha sonra da Fuat Doğu, MİT'in başına getirildi.

Hatta General Fuat Doğu, MİT Başkanı olduğunda CIA ve MİT aynı  binada birlikte çalışıyordu. 

MiT’in maaşını 1973'e kadar CIA ödedi!..

Türkiye adına istihbarat yapmakla görevli istihbaratçıların maaşları 1973'e kadar CIA tarafından ödendi. Hatta İstanbul'da MAH elemanlarının maaşları zarf içinde ABD Konsolosluğu'nca ödeniyordu.

Maaş alan sadece istihbaratçılar değildi. Dönemin gazetecileri de şimdiki gibi CIA çorbasına kaşık sallıyordu. ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Robert G. Miner’in ABD Dışişleri Bakanlığı’na yolladığı 30 Haziran 1960 tarihli raporda, Robert Kolej mezunu gazeteci Özcan Ergüder ile yaptığı özel bir görüşmeye dair değerlendirmeler aktarılmıştı. 

Türkeş, ihtilal hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlendi. Bu görevi sırasında tüm istihbarat Alparslan Türkeş'e bağlandığında, Türkeş’in MİT mensuplarının CIA ile aynı binada çalışmasına tepki gösterdiği biliniyor. 

Yabancı istihbarat örgütleri, neden MİT Başkanı Dr. Hakan Fidan’a saldırıyor?

1977'de CIA ajanlığı suçlamasıyla tasfiye edilen, tutuklanan ve kaldığı askeri hapishanede intihar eden, MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı Sabahattin Savaşman anılarında bu süreci şöyle anlatır:

"Teşkilatın kullandığı bütün teknik malzemeler CIA tarafından temin edilmiştir. Birçok personel Amerikalılar tarafından yurtdışındaki kurslarda eğitilmiş, teşkilat binası CIA tarafından kurulmuş, eğitmenleri CIA sağlamıştır. Personel yıllardan beri CIA gibi çalışmakta, Amerikan Servisi hesabına görev almakta, yurtiçi ve yurtdışındaki operasyonlarda ücret kabul etmektedir." 

Nereden nereye?

Yabancı haber alma servislerinin, istihbarata milli bir kimlik ve  çağdaş teknik format kazandıran MİT Başkanı Dr. Hakan Fidan’a yönelik aslı astarı olmayan iddiaları dillendirmelerinin sebebi umarım bu bilgilerin ışığında daha iyi anlaşılıyordur.

Devam edelimCIA ajanı Philip Agea "CIA Günlerim" adlı kitabında CIA'nın MİT aracılığıyla Türkiye'de nasıl bir faaliyet yürüttüğünü: "... CIA uzun yıllardan beri Türk Milli İstihbarat Teşkilatı ile çok yoğun bir işbirliği içindedir. Bu örgütün eğitimi ve donatılmasını CIA sağlar. CIA'nın Türkiye'deki görevi, 'Doğu Bloku ülkelerinin misyon ve operasyonlarını' kontrol etmek... ABD çıkarları için tehlikeli hale gelmelerini önlemektir." ifadeleri ile anlatır. 

O yıllarda ABD'nin Türkiye'de yaprak kıpırdasa haberi oluyordu!.. 

Nasıl olmasın ki; önce MAH sonra da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) adını alacak olan kurumla al takke ver külah seviyesinde  yakın çalışıyorlardı!.. 1980 öncesi Demirel hükümetlerinin değişmez Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, İsmail Cem’e MİT’in CIA ile ilişkisini şu sözlerle  anlatmıştı:

Türkiye kendi istihbarat gücünü kuvvetlendirmek için, İsrail İstihbaratı ile, Amerikan İstihbaratı ile, İran İstihbaratı ile daimi ve organik münasebetler içindedir. Bunlar gizli gizli, her sene kendi şefleriyle toplanırlar.

Washington’da, Tahran’da, Tel-Aviv’de İstihbarat mübadelesi yaparlar. Organik bağları bulunmayan, fakat inandıkları başka istihbarat örgütlerinden de istişari mütalaa alırlar. 

Şimdi, istihbaratçılar Amerikalılarla organik münasebetler içinde olduğuna göre, Amerikalı “şu adam benim adamım, şunu yerleştirelim solcuların arasına” diye rahatlıkla işbirliği yapabilir. İstihbarat alanında bu iş rahatça yapılabilir. Yabancı istihbarat örgütünden esinlenen istihbarat başkanı da gelir kendi hükümet başkanına, “bizim TelAviv toplantımıza ilişkin konuları konuşacağız” der. Haberi de getirir, şöyle dendi, böyle dendi diye…”

Savaşman anılarında CIA'nın bölgedeki faaliyetlerinin içyüzünü açığa vurmuş, CIA, MOSSAD ve MİT arasındaki çok yönlü ilişkilerin birinci elden bilgileri paylaşmıştı.

1977'de suçüstü yakalanan MİT Başkan Yardımcısı Sebahattin Savaşman'ın oğlunu Amerika'da okutmak için CIA casusu olduğu ortaya çıkmıştı.  

MİTTSK'dan emekli olup kurumun başkan yardımcılığına atanan Savaşman'ı CENTO toplantısı için Amerika'ya göndermiş, Savaşman, Türkiye'den tanıdığı, Amerika'nın Ankara'daki Ateşesi ve CIA ajanı William Philips ile Washington'da otelde buluşup kahvaltıda, "Oğlumu Amerika'da okutmak istiyorum" diyerek yardım istemişti. 

Philips, Savaşman'ı para karşılığı CIA'ye angaje etmiş, Savaşman "Çok gizli" belgeleri ve hassas bilgileri CIA'ye verirken, yine CIA iltisaklı MİT personeli tarafından suçüstü yakalanmıştı. “Oyun içinde oyun” diye buna derler.

Böylelikle bu yeni kuşak MİT’çilerin CIA ile bağlantısı perdelenmişti. 

CIA’nın Türk elemanları!..

Tek tek yazmaya ne vaktim yeter ne bilgim? Konuyu en iyi bilen yapısı gereği Milli İstihbarat Teşkilatı. Onlar da zaman zaman bu tür bilgileri gerçekleştirdikleri operasyonlar üzerinden kamuoyu ile paylaşıyorlar. Ama kısaca, daha yakın zamanda neredeyse her ayrıntısı medyaya yansıtılan Enver Altaylı operasyonundan söz edeyim. 

1991 yılında Türkiye’ye gelen bazı yabancıların CIA adına faaliyetler yürüttüğünü, Fetullah Gülen ve örgütünün de bu ajanlara yardım ettiğini belirleyen MİT, durumu resmi yazı ile Genelkurmay Başkanlığı’na bildirdi. Resmi yazıda, doğrudan CIA’ya çalışan ajanların listesi de Genelkurmay’a iletildi.  Bu listede ismi geçenlerden biri de Enver Altaylı idi.

FETÖ’den tutuklu Milli İstihbarat Teşkilatı eski mensubu Enver Altaylı hakkında hazırlanan iddianamede, Altaylı'nın devletin gizli bilgilerini CIA'e verdiği, ülkede kaos ortamı oluşturacak nitelikte faaliyetler yürüttüğü bilgileri yer almıştı. Kendisine “CIA casusu Ruzi Nazar’ın  manevi oğlu” payesini layık gören, FETÖ’nün CIA bağlantısını kurduğu belirtilen eski istihbaratçı Enver Altaylı, 23 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. 

Altaylı, bir dönem MİT’in İran Masası’nda çalışan Mehmet Barıner’i yurtdışına kaçırmakla suçlanıyordu. İddianamede Altaylı’nın FETÖ’ye verdiği taktikler ve birçok CIA üyesiyle ilişkileri de yer almıştı.

Enver Altaylı’nın CIA’daki tek dostu Ruzi Nazar değildi, 6 Nisan 1932 doğumlu ve  9 Nisan 2016’da ölen CIA üst düzey yöneticisi Duane Rumsfeld Clarridge de Altaylı’nın sıkı fıkı olduğu dostlarındandı.

Duane Rumsfeld Clarridge, 1955’te CIA’e katılmış, hayatı Türkiye, Latin Amerika ve Avrupa’da uzun yıllar anti-komünist istihbarat operasyonlarını yönetmekle geçmiş bir ajandı. “Komünizm karşıtı” örgütlerin arkasında olan kontra-gerilla yapısıyla yakın çalıştı. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 1981’de Latin Amerika istasyon şefi oldu. CIA’in Latin Amerika’daki ünlü anti-komünist operasyonlarını yönetti. Nikaragua’da solcu Sandinista hükümetini devirmek için kontra güçlerini örgütlemede görev aldı.

1984’te CIA Avrupa bölüm şefi oldu. 1990’larda CIA merkezinde görev yaptı. Enver Altaylı’nın ismini “saygı” ile andığı Duane Rumsfeld Clarridge ile yakın ilişkisi, muhtemelen kendisinin 1970’lerde sola karşı yürüttüğü faaliyetlerle paralellik gösteriyor.

1968-1971 döneminde İstanbul’da CIA istasyon şefi, 1971-1973 yıllarında Ankara'da şef yardımcısı olarak görev yapan Clarridge, ikinci evliliğinden Ankara’da doğan oğluna yakın dostu, MİT İstanbul bölge başkanı Tarık Şahingiray’ın adını vermişti.

Duane Clarridge’in, 26 Eylül 1995 günü, öldürülen MİT eski Başkan Yardımcısı Hiram Abas'ın mezarını ziyaret ettiği, bizzat kendisinin kaleme aldığı “Bütün Mevsimlerin Casusu  kitabında yazmıştı.

Ona göre; "Hiram eşsiz biriydi. Kendi döneminde, Türkiye’nin en iyi istihbarat memuruydu. Onunla iyi arkadaş olmuştuk, örgütlerimizden emekli olduktan sonra neredeyse kardeş gibiydik. Sonunda, Türk istihbarat servisinin başkan yardımcısı oldu. Bu  göreve getirilen ilk sivildi. Bu konumdayken, PKK’ya karşı başarılı kontr-terör operasyonları düzenledi. İntikamın nedeni başarılı operasyonlarıydı. Türkiye’de bulunduğum dönemde tanıştığım çok saygın istihbaratçıydı."

Anlaşılan Hiram AbasDuane Clarridge ile yakın dostluğunun bedelini canıyla ödemişti. Acaba kim ödetmişti bu bedeli? Bu satırları okuyunca beynimde şimşekler çaktı, Hiram Abas’ın neden öldürülmüş olabileceğini düşündüm ve cevabını kendi kendime verdim. Belki sizler de imalarımdan sonuç çıkarırsınız. 

CIA Yöneticisi Duane Rumsfeld Clarridge: Mehmet Eymür ile Enver Altaylı’nın kesişim noktası…

Clarridge adı önemli. Çünkü bu CIA casusu ClarridgeMehmet Eymür ile Enver Altaylı’nın kesişim noktası, ikisinin de ortak dostu, akıl hocası. Duane Clarridge’in en has adamı, Eymür’ün bağlı olduğu Hiram Abas. 

Clarridge’in Abas ve dolayısıyla Eymür ile ilişkisi, iki dost ve müttefik ülke istihbarat görevlisi olmanın ötesinde bir derinlikte. Enver Altaylı, mahkeme sürecinde Mehmet Eymür’ün tanıklığını istemişti. Altaylı ve Eymür yakın ilişki içinde. Çünkü Enver Altaylı ile Mehmet Eymür, MİT içindeki Amerikancı ekipten. 

Mehmet Eymür'ün günah galerisi…

87-88 yıllarında TSK'nın Gladyo'dan uzaklaşarak bölgede bağımsızlıkçı tutum aldığı zamanlarda “iki Nejdet” operasyonunun mimarıydı. Eymür, Özal'ın talimatıyla Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ ve Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'a karşı operasyonun başındaki isimdi.

Mehmet Eymür’ün teşkilat izni olmadan, üstlerinden habersiz Mesut Yılmaz, Tansu Çiller gibi isimlerle gizlice buluşması hoş karşılanmadı. MİT Washington temsilciliği döneminde başı buyruk davranıp “tuhaf” ilişkilere GİRİNCE, Washington temsilciliği 14 Ağustos 1998’de kapatıldı. Eymür’ün Türkiye’ye dönmesi istendi.

Eymür, teşkilattan ikinci kez istifa ederek Washington’a yerleşti. Kurduğu “atin.org" sitesiyle MİT’in sırlarını ifşa etmeye başladı. Ergenekon süreci başlayınca atin.org’u kapattı. Polise ve savcılara bilgiler vermeye başladı. Ne kadar düşmanlık duyduğu politikacı, gazeteci varsa tutuklanması için büyük çaba harcadığı yazıldı. Kısaca Mehmet Eymür’ün MİT’teki sicili buydu. 

ABD’de öğretim görevlisi olan Soner Çağaptay’a göre Eymür ve AltaylıGülen’in tüm sırlarını biliyor. Çağaptay; “Mehmet Eymür’ün çok yüksek maaş aldığı (ayda 50 bin dolar) ABD’denErgenekon’u kurgulamak üzere Türkiye’ye geri döndüğü; hakkındaki tüm davalardan Gülen mensubu yargıçlarca sıyırdığı; İstanbul’da Fetullahçı polislerce sıkı sıkıya korunduğu; eski Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ve Turan Çolakkadı ile her hafta mutlaka görüştüğüne dair MİT’in elinde belge ve bilgiler mevcuttur. Mehmet Eymür, Emre Taner tarafından da korunmuştur” iddialarını gündeme taşımıştı.

Sanırım bu kadar malumat yeter! Şimdi sıra geldi ‘Mercedes Operasyonu’na!..

25 Nisan 1994'te başlatılan 6 Mayıs 1996'da fiyasko ile neticelenen 'Mercedes Operasyonu' adı verilen PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'a yönelik  suikast girişiminde Mehmet Eymür’ün rolünden söz edelim.

Abdullah Öcalan’ın öldürülmesiyle ilgili ekip Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekatı ve Jandarma’dan oluşturulmuştu. Adını Öcalan’ın o sırada kullandığı zırhlı Mercedes’ten alan operasyonun eylem planını Komuta karargâhını da Mehmet Eymür yönetiyordu.

'Mercedes Operasyonu' öncesindeki takip / tarassut faaliyetleri esnasında Öcalan gözlenmiş ve fotoğrafları çekilmişti. Abdullah Öcalan’ın evinin, işte bulunduğu evin, kaç basamak olduğuna varıncaya, işte hangi saatlerde tuvalete gittiğine varıncaya kadar her türlü ayrıntı belirlendi.

O kadar ki Abdullah Öcalan’ın Bekaa vadisinde bulunduğu Helvi Kampı, Mahsun Korkmaz Akademisi olarak niteledikleri kamptaki bitki örtüsüne varıncaya kadar bunlar analizlerden incelemelerden geçirildi. 

Bu kapsamda aralarında Yeşil’in de bulunduğu bir ekip görevlendirildi. Bunların arasından Viranşehir Belediye Başkanı da vardı. Ayrıca Suriye’de kendilerine destek olacak ekip mevcuttu. 

Öcalan'a suikast düzenleyecek olan ekip, önce Zonguldak'taki kömür ocaklarında normal bir personel gibi kazı çalışmalarında bulunmuştu. Plana göre, PKK'nın Şam'daki karargahına yakın bir yerden tünel açacak olan ekip, Öcalan'ın Mahsun Korkmaz-2 Akademisi'ndeki odasının altına geldiğinde bombayı patlatacaktı. Ancak Şam'daki zemin etüdü Zonguldak'taki maden ocağıyla örtüşmeyince, tünel operasyonundan vazgeçildi. Onun yerine bir ton C-4 patlayıcı yüklü Mercedes'le suikast düzenlenmesi kararı alındı.

Öcalan'ın Akademiye geldiği, uydu telefonundan yaptığı konuşma ile saptanınca, minibüsün içindeki patlayıcı, uzaktan kumanda ile patlatılmış, ancak minibüs 100 metre geriye park edildiği için Öcalan olaydan yara almadan kurtulmuştu. Bu operasyona "Yeşil" adıyla bilinen ve halen aranan Mahmut Yıldırım da katılmıştı. 

Aynı gün, aynı saatlerde iki ayrı araç yola çıkartıldı ve bunlardan birisi bomba yüklü bir araçtı. Bu araçlar yola çıkartıldığında birisinin plakası gerçek, diğerininki de sahte plakaydı. Birisi bomba yüklüydü, diğeri değildi. 

Öcalan, uzun süren bu takip/tarassut faaliyetlerinin sonunda 6 Mayıs 1996'da mebzul miktarda (Bir ton kadar) C-4 patlayıcı ile yüklenip sınırdan gizlice geçirilen Mazda minibüsün uzaktan kumandayla havaya uçurulduğu suikast girişiminden sağ kurtulmuştu. 

Operasyonda görevlendirilen Viranşehir ANAP'lı eski Belediye Başkanı İbrahim Halil Keleşabdioğlu, başarısızlıkla sonuçlanan operasyonun ardından deşifre edildi ve Kasım 2001’de gıyabında 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

Öcalan bu olayın ardından Keleşabdioğlu'nun ismini belirleyerek öldürülmesi talimatını vermişti. Öcalan, İmralı duruşmaları ve ifade tutanaklarında da Keleşabdioğlu ve bu operasyondan bahsetmişti.

Viranşehir Belediye başkanlığı döneminde evrakta sahtecilik yaparak İller Bankası'ndan 167 milyar lira alan İ. Halil Keleşabdioğlu hakkında 1998 yılında dava açılmıştı. Şanlıurfa'da yargılandığı Ağır Ceza Mahkemesinde 12 yıl hapis cezasına çarptırılan Keleşabdioğlu'yla ilgili karar, Yargıtay tarafından bozulmuştu.

Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinde gıyabında yargılanan Keleşabdioğlu için yeniden karar verilmiş, evrakta tahrifat ve dolandırıcılık suçlarından Keleşabdioğlu 16 yıl 3 ay ağır hapis ve 134 milyon para cezasına mahkum edilmiş, Keleşabdioğlu'nun ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklanmasına da karar verilmişti.

Viranşehir ANAP'lı eski Belediye Başkanı İbrahim Halil Keleşabdioğlu, Millî Aşiret Konfederasyonu lideri ve Hamidiye Alayları komutanı Mirliva İbrahim Paşa'nın torunu olması nedeni ile bölgede sevilen birisiydi.

Nitekim 12.06.2016’da Viranşehir'in tanınmış ailelerinden İbrahim Paşa'nın torunu İbrahim Halil Keleşabdioğlu, Viranşehir'e döndüğünde, Viranşehir'e 10 km uzaklıktaki Muhtar Tesislerinde kendisini karşılamaya gelen yaklaşık 2 bin kişilik gurupla burada buluşmuştu.

Operasyon neden başarısız oldu? Dezenformasyonun kitabını yazan adam Eymür!..

Mehmet Eymür, Mercedes operasyonunun neden başarısız olduğunu yıllarca ayrı ayrı hikayelerle anlattı. Operasyonla ilgili  her seferinde bir başkasını suçladı. Bilgi kirliliğine kasıtlı katkıda bulunduğunu söyleyenler var. 

Bir keresinde Mercedes operasyonunu başarısız kılmak için Çevik Bir'in özel kuvvetlerde görevli ama suikast ekibinde yer alan bazı elemanları zamanından erkene çektiğini belirtti.

17.04.2012’de Taraf gazetesi yazarı Kurtuluş Tayiz, Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından hemen önce düzenlenecek suikastın Çevik Bir tarafından engellendiği iddiasını Mehmet Eymür’ü kaynak göstererek yazmıştı. MİT eski Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e verdiği ifade de bu iddiasını dile getirmişti. 

Başka bir zaman Genelkurmay Harekat Başkanı Çetin Saner Paşa'nın o sırada Şam Büyükelçiliği'mizdeki askeri ateşeye telefonda "Oraya timleri yolladık. Öcalan köpeğini sürükleye sürükleye buraya getirecekler" dediğini iddia ediyordu. 

El-Muhaberat” tarafından dinlenilen bu konuşma Öcalan'a iletilmiş ve böylece operasyon başarısız olmuştu. 

O sırada askeri ateşe MHP'li Kürşat Atılgan'dı. Bu iddiayı reddetti. Ama Öcalan'la aynı sitede oturduğunu reddetmesi kadar bu konudaki açıklamaları da inandırıcı olmadı. 

Oysa operasyon tüyosu Öcalan'a sadece bu yolla iletilmemişti. Bir başka iddiası ise Mesut Yılmaz ile ilgiliydi. Öcalan’ın militanlarına; "Tansu Çiller bana bombalı suikast planladı. Mesut Yılmaz bu bilgiyi Avrupa’da bulunan Yalçın Küçük vasıtasıyla bana ulaşırdı, biz de tedbirimizi aldık.’’ şeklinde açıklamada bulunduğunu medyaya servis ettirmişti. 

Ancak Tansu Çiller'in 1995-99 yılları arasındaki başdanışmanı Hüseyin Kocabıyık "O dönemde bir takım sivil gruplar vardı, devletin elinin altında tuttuğu tiplerden insanlar. İstihbarat örgütlerimizin elinin altında böyle insanlardan oluşan gruplar vardı. O ara Mesut Bey çeteler falan diye bu işlerin üstüne gidince ki amacı da başbakanlığı ele geçirmekti. İstihbarat örgütleri yönlendirdiler Mesut Bey'e saldıran insanları. Devlet içindeki o kavga var ya. Mesut Bey'le kavgalı olan insanlar da vardı devlet içinde. Mehmet Eymür'den Mehmet Ağar'a kadar. Muhtemelen o organizasyon yönlendirildi oraya." demişti. 

6 Ağustos 2012’de FETÖ'nün kumpası Ergenekon Davası'nda tanık sıfatıyla dinlenen MİT Kontrterör Daire eski Başkanı Mehmet Eymür, dava sanıklarından Yalçın Küçük'ün, Abdullah Öcalan'a yönelik suikast konusunda devlet içinde bir ihtilaf olup olmadığını sorusuna "Evet, oldu. Benim adamlarım arasında bile suikaste karşı olanlar vardı. Ancak bana detayları gelmedi" yanıtını vermişti. 

Öcalan Türkiye’ye getirildikten sonra sorgusunda bu suikast haberini kendisine Yalçın Küçük'ün bana telefonla -bugünlerde size karşı bir saldırı gerçekleştirilecek hazırlıklı olun- dediği doğrudur. Ancak herhangi bir siyasi parti mensubu veya lideri bunu haber verdi diye bir şey söylemedi şeklinde ifade etmişti. 

Sizce Eymür, “Mercedes Operasyonu”nu Abdullah Öcalan'a haber vermiş olabilir mi? 

KOZİNOĞLU: FETÖ'DEN MAAŞ ALIYOR!..

FETÖ'nün “OdaTV” kumpasında tutuklanan ve cezaevinde şüpheli şekilde hayatını kaybeden MİT Orta Asya eski Sorumlusu Kaşif Kozinoğlu, ölümünden önce Doğu Perinçek'e gönderdiği yazılarda Eymür'den bahsetmişti:

Ayrıca Mehmet Eymür'ün F. Gülen'den her ay maaş aldığı; Şenkal Atasagun sonrası dönmediği ABD'den, Ergenekon'u kurgulamak üzere Türkiye'ye geri döndüğü; aldığı maaşın meblağının çok yüksek olduğu (ayda 50 bin $); hakkındaki tüm davalardan F. Gülen mensubu yargıçlarca sıyırdığı; ayrıca İstanbul'da F. Gülen'ci polislerce sıkı sıkıya korunduğu; Savcı Z. Öz ve Turan Çolakkadı ile her hafta mutlaka görüştüklerine dair MİT'in elinde spesifik belgeli bilgiler mevcuttur. Mehmet Eymür, Emre Taner tarafından da korunmuştur."

Eymür'ün de CIA bağlantısı hakkında kendisi ile yapılan bir söyleşide  itirafları var. Bizzat ifadesine göre "...yabancı servislerden  diplomat statüsünde akredite olanlar, yani istasyon şefi dediklerimiz belli ama onların dışında hiç bilmediğimiz kişiler de çıkıyor. Eskiden beri var bu.

Örneğin bir karı-koca vardı mesela kadın bizim teşkilatla CIA arasında irtibat memuruydu kocası da sefarette çalışıyordu. ABD’ye gittiğimde öğrendim ki kocası da CIA’de çalışıyor.”

-Hadi canım sen de, bu yaşta bu zeka?

*

NOT:

Bir haber kaynağım CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in kamuoyundan sır gibi sakladıkları akıl hocalarının Mehmet Eymür olduğunu söyledi.

Düşünmek bile istemediğim bir husus var!.. Bu ikisi, Allah göstermesin; bir de kalkar Eymür’ü, Cumhurbaşkanı adayı gösterirler mi? İşte o zaman, yandı gülüm keten helva, geçmiş olsun Türkiye!

.

Ömür Çelikdönmez