Piyasalar

Borca Dayalı Sistemi Keşfedenler: Tapınak Şövalyeleri

Punto:
II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansının ardından imzalanan Bretton Woods (1944) anlaşmasıyla Borca Dayalı Para Sistemi’ne geçiş yapılmıştır. Galip devletlerin gölgesinde, tüm insanlık, finans sistemi üzerinden tahakküm altına alınmıştır. Savaşın etkisiyle yerle bir olan başta Avrupa’yı yeniden inşa etme adı altında, tüm dünyanın borçlandırılacağı düğmeye, basılmış oldu. Sistem, her ne kadar Bretton Woods Anlaşmasıyla yayılmış olsa da; mevcut finansal kurgunun kökeni XII. Yüzyıla dayanır. Finans elitler, bankacılık sisteminin ilk uygulamalarını o günlerde denemiş ve başarılı olmuşlardı. Ancak; o dönem, güçlü imparatorluklar, yapılan hokkabazlıkların farkına varmış ve önlerini kesebilmişlerdi. Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) ve Kriptoloji’nin öncüleri: Tapınak Şövalyeleri XII. Yüzyılda Tapınak Şövalyelerinin geliştirdiği ilk kripto para sistemi oluşturuldu. Süreç doğal seyrinde mi gelişti, yoksa bir kurgu muydu? Burası yoruma açık bir kısım ve her bakışa özel, farklı cevaplar gelebilir. İlk Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) süreci nasıl gelişti? Kudüs, VII. asırdan itibaren Müslümanlar tarafından yönetiliyordu. Katolik Kilisesi, artık bir şeylerin zamanı geldiğini ve kutsal sayılan bölgenin artık Hristiyanların eline geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu uğurda bütün Hristiyanları bir araya getirerek, bölgede hüküm süren Müslümanlara karşı düşmanlık tohumları ektiler. Gerekli hazırlıkları yaparak, tüm Anadolu ve Doğu coğrafyasına Haçlı Seferleri düzenlemek üzere harekete geçtiler. Öylesine güçlü argümanları uygulamaya koydular ki; eli silah tutan her Batılı, haçlı kuvvetlerine katılmak için birbirleriyle yarıştılar. Dönemin otoritesi sayılan Papalık, Haçlı Seferlerine katılacaklara büyük vaatlerde bulunmuşlardı. Borcu olanların tüm borçları silinecekti, tüm günahlar ve suçlar affedilecekti. Böylece; ne kadar borçlu, günahkar ve suçlu varsa, hepsi Haçlı Seferlerine katılarak acımasız ve zalim bir güce dönüştüler. Bu azgınlıkla birlikte Kudüs’ü ele geçirdiler. … Kudüs, Hristiyanlarda olduğu gibi Yahudi ve Müslümanlar için de kutsal bir mekandı. Hangi dinden olursa olsun, insanlar ibadet için Kudüs’ü ziyaret ederlerdi. Dolayısıyla; bu güzel şehrin doğal bir cazibesi vardı. Dilden dile anlatılan bir sürü rivayet, farklı dinlere mensup topluluklar üzerinde ayrıca kompleks bir inanç kültürünü de oluşturdu. Kültürler arası etkileşimle topyekun çekim alanı haline gelen bu topraklar, “kutsal topraklar” olarak ifade ediliyor, insanlık için; adeta, paha biçilmez değerlerin iç içe olduğu bir hazineye dönüşüyordu. Kudüs’e hac ibadeti için giden Hristiyan hacıların güvenliği, Tapınak Şövalyeleri tarafından sağlanıyordu. Ancak; çok az sayıdaki bu şövalyeler, bu kadar geniş bir arazide hareket halinde bulunan yolcuları ve onların paralarını nasıl koruyabilirdi? Bunun için özel şifreleme metodu geliştirdiler. Ziyaretçiler, önce para ve altınlarını şövalyelere ait çeşitli merkezlerdeki şubelerine teslim ediyorlardı. Teslim edilen para ve altınlara karşılık makbuzlar veriliyordu. Para ve altınlar, düzenlenen makbuzlara, şifreli bir biçimde kayıt ediliyordu. Bu şifreleri bu merkezler dışında kimse okuyamaz, anlamlandıramazdı. Yolcuların herhangi bir ihtiyacı olduğunda; bu makbuzlar ile belli noktalara (şubelere) beyanatta bulunularak, yeter miktarda altın ve para bozdurulur, akabinde yeniden düzenlenen makbuzlarla yollarına devam ederlerdi. Böylece; hırsızlık ve soyguna karşı paralarını güven altında muhafaza etmiş olurlardı. Bu uygulamadan hem kripto para sisteminin, hem de şube bankacılığı yönteminin keşfedilip kullanıldığını görüyoruz. Tapınak şövalyeleri, hem din adamı hem de askeri eğitim almış kimselerdi. Tam 9 yıl boyunca Beytüllahim’de kaldılar. Ne yaptıklarını tam olarak kimse bilemedi. Papa ve Krallık bu şövalyeleri her koşulda destekliyordu. Vergi ödemiyorlardı. Özel bir çok imtiyazla donatılmışlardı. Devletler arası, sınır ötesi seyahat etmeleri de serbestti. Kudüs’te kutsal sayılan yerlerin muhafazası onlara aitti. Bölge halkında, bu topraklar içerisinde gizli hazinelerin olduğu inancı vardı. Bu hazinelerin kutsal kabul edilen tarafıyla birlikte; halk nezdinde astronomik bir değer de atfediliyordu. Papa’dan krala, kraldan halkına kadar bu gizem ve hazinelerin varlığı konusunda en ufak bir şüphe duyulmuyordu. Söz konusu hazineye dair bu inanış günümüzde de hala devam etmektedir. Tapınak Şövalyeleri, hacca giden Hristiyanlardan makbuz karşılığı ciddi miktarda altın ve kıymetli maden toplamışlardı. İnsanlar, kaybetme ya da çaldırma korkusuyla şubelerden aldıkları makbuzlarla alış veriş yapmayı öğrenmişlerdi. Böylece; riske girmeden ihtiyaçlarını görebiliyorlardı. Tapınak Şövalyeleri zamanla çok zenginleştiler. Bugünün, bankacılık sisteminin ilk uygulamalarıyla tarihe geçmişlerdi. Sadık USLU