Piyasalar

Atları Kesmek!

Punto:
“Akşama doğru kendisine üç ayağı üzerinde durup bir ayağını tırnağı üzerine diken çalımlı koşu atları sunuldu.” (Sâd 31) “O (Süleyman) şöyle dedi: Bu (atlar) öyle hoşuma gitti ki, güneş tamamen gözden kayboluncaya kadar, Rabbimi zikretmekten beni alıkoydular. Onları tekrar bana getiren diyerek, (atları) bacaklarına ve boyunlarına vurarak, öldürmeye koyuldu.” (Sâd 32–33) Rivayet ederler ki, bir gün Hz. Süleyman’a, her biri diğerinden değerli ve maharetli yüzlerce yarış atı takdim edildi. Hz. Süleyman’ı adeta sarhoş eden bu seremoni, neredeyse gününün tamamını aldı. Bu sırada Hz. Süleyman, namaz gibi, çeşitli kulluk görevlerini unuttu. Atlara duyduğu sevginin aklını ve kalbini perdelediğini ve kendisine kulluk görevlerini unuttuğunu fark eden Hz. Süleyman (as), gecenin atları gizlemesi (perdelemesi) üzerine, atların hislerinde bıraktığı etki azaldı, gaflete düştüğünü anladı ve derin bir üzüntüye kapıldı. Bunun üzerine atları tekrar getirmelerini istedi. Onların, sevgiyle sıvazladığı ayaklarına ve sarılıp okşadığı boyunlarına, ‘Allah rızası için’ vurarak, nefsine put edindiği varlıkları katletti. Bu hikmetli hadise bize gösterir ki: İnan sahibi kimsede nimet sevgisinden önce Allah sevgisi olması gerekir. Oğul kız, kadın erkek, para bul, makam mevki… Allah Teâlâ’yı unutturduğunda, kişi sevdiği şeylerin karşılığında, onların asıl sahibi olan Rabbini terk etmiş olacaktır. Kanıtı kişinin Rabbine kulluğu ve hesap gününü unutmasıdır. Mesela müezzinler günde beş kez ezan okuyarak, kişiyi namaza çağırdığı hâlde, kişi namaz kılarak çağrıya cevap vermediğinde, nefsini (heves ve arzularını) Rabbine tercih etmiştir. İçki içmeyin, kumar oynamayın, zina etmeyin, faizli işlem yapmayın vb. dini emirlere uyulmadığında da sonuç aynıdır. Hazreti Süleyman’ı meşgul eden ve ona kulluk görevlerini unutturan atlar, birer simge olarak da okunabilir. Bu, nefsin sevip uğruna Tanrısını terk ettiği şey demektir. TV izlemeyi, maç seyretmeyi, kahvede oyun oynamayı, işiyle meşgul olmayı kulluk görevlerinin önüne alan her kişi nefsinin ‘hevasına’ uymuştur. Hayırlı iş, öncelikle kulluk görevlerini yapmakken, dünya işlerinin öne alınması, -nefse hoş gelen amellerin tercih edilmesi-, dini görevlerin ya tamamen terk edilmesi veya arada sırada (Cuma namazı kılmak gibi) yerine getirilmesi, kişinin hâlâ ‘atta kaldığını’ gösterir; atta kalan nefiste kalmış sayılır. Kişi, Kuran okumaz, ayetler hakkında düşünmez, halini Kuran emirleri doğrultusunda değerlendirmezse nefsine kulluk ettiğini de anlamaya bilir. Anlayan, mecaz yahut gerçek, Hz. Süleyman (as) gibi, kendini Rabbinden uzaklaştıran şeylerin ayaklarını keserek, değersizleştirir. Bu, Allah’ın emirlerinin nefse tercih edilmesi demektir. Sonuç: Namaz vaktini geçirecek kadar dünya işleriyle meşgul olan her inan sahibi atların (ilgi yahut sevgi nesnelerinin) meczubudur. Hayırlı kişi ise ilk iş olarak, hayırlı iş olan Kurana göre bir hayat yaşamayı amaç edinmiş kişidir. O, Allah Teâlâ’nın emirlerini tutup yasaklarından kaçınır; nefsin öncelediği her şeyin (atların) Rabbiyle arasındaki perdeler olduğunu fark eder, onları, haramsa terk eder (keser), meşru ise, ibadetin gerisine alır, selamete erer. M. Talât Uzunyaylalı