Piyasalar

Apo'nun Mektupu ve Beka Söylemleri

Punto:
Yerel seçimlerde millet ittifakına söylenmedik laf bırakmadılar. Seçim boyunca Cumhur ittifakının bileşenlerinden tek bir güzel laf duymadık. Millet ittifakına her türlü hakareti yaptılar, hapisle tehdit ettiler, HDP/PKK ile iş birliği yapmakla suçladılar. CHP ve İYİ partinin Kandil'den emir aldığını söylediler. Bunların hepsi yalandı ama önemli miktarda insanı da aldattılar. Şimdi İstanbul seçimini almak için neredeyse şeytanla iş birliği yapacaklar. Apo'nun avukat yasağı birden bire kaldırıldı. CB kurul üyesi Burhanettin Duman katıldığı bir TV programında Apo'dan sayın diye söz etti. Sonradan sehven söylediğini ifade etse de ağız alışkanlığı olmadan böyle bir hata yapmak mümkün değil. Bu savrulmanın, politika değişikliğinin İstanbul seçimlerine denk gelmesi herhalde tesadüf olarak izah edilemez. Buna bir de Bese Hozat'ın İmamoğlu'nu destekliyoruz şeklindeki beyanını eklersek fotoğraf tamamlanır. Hozat bu lafının İmamoğlu'na yaramayacağını herhalde herkesten iyi biliyor. Bir örgüt, karşı hassasiyetlerin en yüksek düzeyde olduğu bir dönemde, dönüp biz falan adayı destekliyoruz diyorsa aslında o karşı duyarlılıkları harekete geçirmek istiyor demektir. Yeni bir çözüm süreci olur mu, umarım olmaz. Herhalde herkes hendek terörünün getirdiği maddi-manevi yıkımdan gereken dersi almıştır. Aynı delikten ikinci defa ısırılmanın sonu daha büyük bir yıkım olur. Ancak, Apo'nun mektubunun kamuoyuna okunması, yeniden siyasi bir figür haline getirilmesi de doğru değil. Türkiye, Apo'nun YPG'ye yaptığı, "Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alın," çağrısına muhtaç hale gelmişse zaten bu mücadeleyi kaybetmiş demektir. Suriye politikamız Apo'nun itmesiyle düzelecekse o ülkenin de o yönetimin de vay haline. Fakat asıl önemli olan onca laftan, millet ittifakına yönelik iftira ve karalamadan sonra Apo ile yeni bir başlangıcın yapılmasıdır. Bunun sadece cezaevlerinde 2-3 aydır devam eden açlık grevlerinin bitirilmesi ile alakası yok. Öyle olsaydı Apo'nun mektubunun sadece cezaevlerine yönelik olması gerekirdi. Oysa mektupta açlık grevleri ile ilgili tek kelime yoktu. Bu konsept değişikliğinin Bahçeli tarafından tepki ile karşılanacağını sananlar yanıldılar. 2015'den beri milliyetçilik usul usul tasfiye ediliyor. Milliyetçiliğin tasfiyesi milli devletin de tasfiyesidir. Çünkü milliyetçilik her milletin bir devleti olmalıdır düşüncesinden hareket eder. Milli devleti var eden milliyetçiliktir. Onun tasfiyesi milli devletin varlığını gereksiz ve desteksiz hale getirir. Bölücülükle mücadelede -terörle mücadele hariç- devlet bir şey yapmadığı gibi maalesef yapana da engel oluyor. Devlet örgüt ve uzantılarının istediği hakları vererek bölünmek istiyorsa yapacak bir şey yok. Bir kimliğe hukuki statü kazandırılırsa bu kimliğe sahip olanların doğal olarak bazı talepleri de olacaktır. Farklı kimliklere hukuki statü tanımak aynı zamanda bu kimliklerin ortak kimlikten çıkması anlamına gelir. Böyle bir durumda herkes kendi kimliğinin gerekleri ve taleplerine göre hareket eder.Ayrılıkçı çevreler zaman zaman şu ülkede şu var burada bu var diyerek dünyanın herhangi bir yerinde olanı burada da istiyorlar. Halbuki her ülkenin dinamikleri farklıdır. Dünyanın herhangi bir yerinde olanı burada taklit etmek bizi doğru sonuçlara götürmez. Çözüm süreci oy uğruna başlamıştı, şimdi Apo'nun görüşme yasağı da aynı amaçla kaldırıldı. Seçim kazanmak için bir caninin önünü açmak ne ülkeye ne de bunu yapanlara hayır getirir. Dilerim aynı hataya bir defa daha düşülmez.