Piyasalar

Ankara'nın Kürt Bozkurtları

Punto:

Türk milliyetçiliğinin dini esaslara göre tanımlayanlar olduğu gibi tamamen Alman Nasyonel Sosyalistlerinin ırkçılık anlayışları doğrultusunda kafa yapısı, ten rengi ve kan grubuna göre temellendirenler de mevcut.

Kimilerine göre Türk milliyetçiliğinin etki alanı Türk dilli tüm ulusları kapsar. Türk; aleme nizam veren kutlu davanın yoldaşları  demektir.

Türkliçları İbrani asıllı olmadıklarından, İsraliyatı din edinenler için Tevrat orijinli  İsrailoğullarının ne kadar  uluları varsa hepsi rol model olabilir.

Ama bu kendisini Türk hissedenler için  söz konusu olamaz. O nedenle ne Nemrudun sarayında İbrahim ne de Firavunun sarayında Musa olmayı rol model benimsemediklerinden, Kürşat olur kırk çeri ile Çin İmparatorunun sarayını basarlar.

Türklerin takiyye ile işleri olmaz

Bu nedenle Türkler varlıklarını, sağlam karekterleri ile ibraz ederler.  Belki de bu sebeble "Kafirle çatışmayı göze alan Müslümana Türk denir. Müslüman olmayan Türk olmaz" diyen İsmet Özel'e katılmadan edemiyorum.

Kim ki dünyanın neresinde olursa olsun, sömürgecilerin küresel hegemonyasına meydan okuyor işte o Türk'tür.

Türk Kürt Kardeşliğinin Bin Beşyüz Yılı

Elegeş Yazıtları ya da Elegest Yazıtı, MS 650'li yıllarda dikilmiş ve Elegest Irmağı vadisinde bulunmuş olan bir Göktürk yazıtıdır. Orhun Yazıtları’ndan yaklaşık 100-150 yıl önce yazılmışlar.

Yazıtın beşinci satırının ilk cümlesini,  Vasili Radlof, "Kört äl kan" ya da "Körtal-Chan"; Hüseyin Namık Orkun, “Kürt el kan” yani "Kürt elinin hanı"; Malov, “Kört äl kan al uruŋu” "krasivoye aloye znamya gosudarstva" şeklinde okumuşlar.

Yazıttaki "Kört äl kan" ifadesini "Kürt el kan" yani "Kürt ilinin hanı" olarak okunması bazı araştırmacılar tarafından "Kürtlerin Türklüğü" tezlerinin kanıtı olarak gösterilmiş.

Daha sonra Türk tarihi üzerinde çalışan bazı yerli ve yabancı araştırmacılar da bu okuyuş ve yorumu kabul ederek Kürtlerin bir Türk boyu olduğunu düşünüyorlar.

Kürt kelimesi Türkçedir ve zengin mânâlar taşır:

Kürt: Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacı.

Kürdüm: Merih gezegeni. (Ayrıca Beyşehir kenarında eskiden göçebe olan Türkmenlerin oturduğu Kürtler köyünde ise “süpürge otu” anlamına gelir.)

Kürt: Kalın kar yığını. (Kazak lehçesi.)

Kürtik: Yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi.) çığ (Sor Lehçesi.)

Kört: Kar yığını. (Kazan Tatar lehçesi.) Karların dağlarda teşkil ettiği saçak, kar yığıntısı. (Çuvaş lehçesi.)

Körtük: Kar denizi veya kar çölü. (Uygur lehçesi.) kar yığını (Teleüt, Soyon ve Karakırgız lehçesi.)

Kürtkü: Kar yığını. (Karakırgız lehçesi.)

Kürtçük: Kar yığını. (Yakut ve Çeremis lehçesi.)

Malazgirt Savaşında Selçuklu  Ordusunda ki Kürt Askerler

Malazgirt Savaşında Selçuklu ordusunda savaşan Kürt askerler olduğuna dair iki Arap kaynağında bilgiler var.

Sıbt İbnu’l-Cevzî’nin “Mir’atu’z-Zamân”ı ile İbnu’d-Devâdârî’nin “Kenzü’l-Durer”ine isimli eserlerinde  Selçuklu Sultanı Alparslan’ın ordusuna Mervanoğulları Beyliğinden 10 bin civarında Kürt cengâverin katıldığı belirtiliyor.

Türklerle Kürtlerin kader birlikteliği, yol arkadaşlıkları yeni bir konu değil. Osmanlı İmparatorluğu Yavuzla birlikte yüzünü Ortadoğu’ya çevirdiğinde, İran’da Safeviler Mısır’da Kölemenler egemendi ve her iki devlet de Osmanlıya karşı Hristiyan Batı dünyası ile sağlam ittifaklar kurmuştu.

 Yavuz ise kılıç artığı küffarla işbirliği yerine bölgenin yerli halkı olan Kürtlerle müttefik olmanın yollarını araştırdı ve Bitlisli İdris Efendi’yi görevlendirdi. Aslında bu sıradan bir tercih değildi.  Günümüze gelelim.

Mahabad neresi bilirmisiniz?

İran'ın Batı Azerbaycan Eyaleti'nde adı ay ülkesi anlamında bir şehir. Urmiye Gölü'nün güneyinde bir vadide  bulunuyor.

1946'da Mahabad şehri, Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti'nin merkezi oldu. Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti, Ocak 1946'da Sovyetler Birliği'nin desteğiyle kurulan ve Sovyetler Birliği'nin çekilişiyle aynı yıl içinde yıkılan, Birleşmiş Milletler tarafından tanınmamış Kürt devleti olarak tarih kayıtlarına geçti.

Sovyetler Birliği 9 Mayıs'ta İran topraklarından çekilince 17 Aralık'ta İran ordusu Mahabad'ı işgal ederek Mahabad Cumhuriyeti'ni yıktı. 31 Mart 1947'de Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, Cumhuriyetinin kurulduğu Çarçıra Meydanı'nda asılarak idam edildi.

 Ankara'nın  Kuzey Iraklı Kürt Bozkurtları

Mahabad Cumhuriyeti'ni Eylül 1945'te daha önce 1930'da Oramar ( Dağlıca/Hakkâri) İsyanından sonra Kasım 1931'de Kuzey Irak'ta ayaklanan Şeyh Ahmed Barzani (Şêx Ehmed Barzanî) ve kardeşi Molla Mustafa Barzani (Mela Mustafa Barzanî) de katıldı.

Mahabad Cumhuriyeti'nin askerinin temeli Hereki ve Şıkak aşiretlerinden oluşturuluyordu. Ekim 1945'te KOMELA, adını İran Kürdistan Demokrat Partisi (KPD-İ) olarak değiştirdi.

Mahabad Cumhuriyeti denmesinden bugüne kadar İran rejimleri (eski yeni fark etmez) rahatsız olmuş, Kürt hareketine mesafeli durmuş, Kürtleri ayrılıkçı unsur görmüştür.

Irak’ta İngiliz kovanına sokulan Türk çomağı Molla Mustafa Barzani…

Bazı kayıtlarda Barzanî ailesinin, Siirt’in Şirvan kazasından 18. yüzyıl sonlarında Irak’taki İmadiye kazası yakınlarında bulunan Barzan bölgesine göç ettikleri ve Arap asıllı oldukları belirtilir. 

1932 sonrasında Barzan ailesi, Türkiye Cumhuriyeti ile ters düşmemeye özen gösterir. 1932 Haziran’ında İngiliz ve Irak ordusunun takibinden kaçan Molla Mustafa Barzani ailesi ve 400 adamı Türkiye sınırından girerek jandarmalara teslim olmuştur.

Aile üyelerinden Molla Mustafa Barzani Ankara, Eskişehir ve Edirne’de ikamet ettirilmiştir. Bu süreç içinde Mustafa Barzani’nin, Türk istihbarat servisi tarafından brife edildiği, özel eğitim verildiği iddia edilmekte. 

Hatta Molla Mustafa Barzani’nin Türkiye’de bulunduğu süre içinde Barla’da ikamet eden Bediüzzaman Said Nursi ile haberleştiği ve Said Nursi’nin Mustafa Barzani’den “Molla İzzet” ismiyle söz ettiği kaydedilmektedir. 

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani, Türk istihbaratıyla çalıştı mı?

Iraklı Kürt lider Molla Mustafa Barzani ile Türkiye arasında bilinen ilk temas 1932’de gerçekleşti. Barzani ailesi kuşaklarının İngiliz aleyhtarlığı, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. 

Kasım 1919 - Mart 1920 tarihlerinde Barzan ve Zibar aşiretlerinin Nesturi ve Ermenilerden oluşan İngiliz kuvvetlerine karşı savaştığı, hatta Türklerden yardım istediği biliniyor. 

Şeyh Mahmud Berzenci’nin, İngilizlere karşı başlattığı kıyama katılan Barzani aşiretinin bulunduğu yerler İngiliz uçaklarınca bombalanmıştı. 

İngiliz belgelerine göre İngiliz uçakları İngiliz kuklası Irak devletine karşı ayaklanan Kürt aşiretlerinin meskûn olduğu 79 köyü bombalamış, 2382 evden 1365’ini yerle bir etmişti.

Şark Hudut Komutanı Binbaşı Şükrü Kanatlı

 21 Haziran 1932’de Molla Mustafa Barzanî ve beraberindeki 1700 kişi İngilizlerin ve kukla Irak devletinin takibatından kurtulmak için Türkiye sınırından giriş yapmışlar, Şark Hudut Komutanı Binbaşı Şükrü Kanatlı yönetimindeki Türk ordusu tarafından çok iyi karşılanmışlardı.

Hatta Rûdaw TV’de yayınlanan “Pencemor” programında Kawa Emin’in konuğu, 2006 yılında kurulan Katılımcı ve Demokrasi Partisi'nin (KADEP) de kurucularından, Şerafettin Elçi’nin vefatından sonra KADEP genel başkanı olan Lütfi Baksi bu konuyu biraz çarpıtarak şöyle anlatır;

 "Kawa Emin: Elinizde tarihi bir belge var. O dönem Türk ordusunda askerlik yapan Kürt bir subayın konuşmasını içeriyor. Mele Mustafa Barzani peşmergeleri ile birlikte Rusya’ya geçerken bir  olay yaşanıyor. Bize bundan  bahsedebilir misiniz?

Lütfi Baksi: Şevket Işık binbaşı, Ferda Turan’ın babası. Onu tanıdığım ve ondan çok şey öğrendim. Bana anılarından bahsediyordu. Bir anısında bana Barzani ve Peşmergelerin sınırdan geçişinden de bahsetti.

Şemdinli’de görev yaptığı süreçte halk tarafından tanındığını anlattı. Bölgedeki aşiretler de onu iyi biliyormuş. Bir gün kendisine haber geliyor; bu gece Barzani peşmergeleri ile sınırı geçip gelecek, buradan İran’a geçip Rusya’ya gidecek diye.

Ondan bu durumdan haberdar olması ve peşmergelere gözkulak  olması isteniyor. O da o gece Kürt asker arkadaşlarını nöbetçi yapıyor, diğer Kürt subaylarla bir araya gelip, ‘ne olursa olsun onları korumalıyız, eğer biri onlara ateş açarsa vurur gider Barzani’nin ordusuna katılırız’ diyorlar.

Sonra gidip telefon kablolarını kesiyorlar ve heyecanla beklemeye başlıyorlar. Sabaha doğru ölümsü Barzani ile peşmergelerinin üç koldan geldiğini görüyorlar. Bir kol vadiden, bir kol İran diğer kol da Türkiye tarafından birbirlerini koruyarak geçiyorlar. Tam Türkiye, İran ve Irak sınırındaki üçgende oluyor bu."

 Türkiye ve Barzan Aşireti

Türkiye, Molla Mustafa ve adamlarının Barzan’a geri dönmesine izin vermiş, Irak Hükümetinin, Kürt isyancılara karşı operasyon yapılması teklifine karşı çıkmıştı.

Mustafa Barzani’nin, 1945 yılına kadar yaklaşık 2 yıl boyunca, İngiliz güçlerinin eline geçmemek için İran’da Mirava köyünde saklandığı biliniyor. 

Barzani’nin Sovyetler’de bulunduğu dönemde, İngilizlerin Irak’taki hâkimiyeti sürüyordu. İngilizlerin, hem Mahabad hem de Sovyet süreci nedeniyle, Barzanilere ve özellikle Mustafa Barzani’ye yönelik kinleri sınır tanımamıştır.

Sonuçta İngilizler, Türklerden kopardıkları Irak topraklarında uzun süreli hakimiyet sağlayamadılar.  Ankara, Barzan aşireti üzerinden İngiliz egemenliğindeki Irak'ı istikrarsızlaştırdı. Bugünkü Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Atatürk dönemi izlenen politikaların sonucudur.

Barzan Aşireti Yahudi mi?

Türkiye’de siyasi Kürtçülerin silahlı propagandayı amaç ve araç gören terör örgütlerine kızanlar, hızlarını alamaz, Kuzey Iraklı Kürt liderlerden Mesut Barzani ailesi  hakkında birazda hakaret amaçlı Yahudi kökenli olduğu iddiasında bulunurlar.

Türk askerinin Kuzey Irak’ta yer almasını istemeyen Barzani Ailesi’nin, Kürt Yahudisi olduğu ve ailenin pek çok haham yetiştirdiği söylenir.

Buradan hareketle Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut Barzani’nin, İsrail’le kurduğu iyi ilişkilerle tanındığı ve İsrail’in öteden beri Irak Kürtlerinin bağımsızlığını desteklediği belirtilir.

Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan Prof. Yona Sabar'ın 1982 yılında Yale Üniversitesi tarafından yayımlanan ‘‘The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology (Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji) başlıklı kitabındaki bilgilere göre 16. ve 17. yüzyılda Kuzey Irak’ta yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti.

Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu.

Hatta, Haham Nathanel Barzani, bölgede nadiren görülen zenginlikte bir kütüphaneye de sahipti ve kitapların büyük çoğunluğu da elyazmasıydı.

Bu kitaplar, yine haham olan oğlu Samuel Barzani’ye miras kalacaktı. İşin daha da çarpıcı yanı, Amerikan reformcu Yahudileri tarafından tam bir yüzyıl sonra kabul edilecek olan ilk kadın haham da Samuel Barzani’nin kızıydı ve ismi de Asenath Barzani’ydi.

Ancak Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmenin doğru olmadığını savunan Prof. Yona Sabar, Barzan doğumluların bu isimle çağrıldığını özellikle belirtiyor.

 Barzan bir coğrafi yer adlandırmadır.

“Barzan Aşireti, adını aşiretin merkezi olan Barzan köyünden alır.

Barzani (Ahmed Barzani; Molla Mustafa Barzani, Mesud Barzani ve yeğeni İdris Barzani’nin mensup olduğu Kuzey Irak’taki Kürt ailenin adı.

Bu aile 19. yüzyılda Nakşibendi Şeyhlerinin halifeleri olarak Barzan köyüne yerleştikten kısa bir süre sonra aşiretleşme süreciyle Beroji, Mizorî, Şarvanî ve Dolemari aşiretlerinin dahil olduğu dört aşiretten müteşekkil bir aşiret konfederasyonu oluşturdu.

Barzaniler ile birlikte bölgeye Nakşibendî-Halidi tarikatı da yerleşmiştir.

Barzan bölgesi Irak’ın Erbil iline bağlı olup ülkenin en kuzey ucunda yer almaktadır.

Zaten Barzani ailesinin şimdiki ikamet ettikleri coğrafi alana bakıp Kürt olduklarını söylemek doğru olamayabilir çünkü bazı kayıtlarda Barzanî ailesinin Siirt’in Şirvan kazasından 18. yüzyıl sonlarında Irak’taki İmadiye kazası yakınlarında bulunan Barzan bölgesine göç ettikleri ve Arap asıllı oldukları belirtilir.

İsrail Barzani ilişkileri ne zaman başladı?

İsrail kurulduktan sonra, Kuzey Irak ve Suriye’de yaşayan 200 bin Kürt Yahudisi, büyük bir operasyon ile İsrail’e getirildi.

İsrail parlamentosunda önemli mevkilerde bulunan Kuzey Irak Kürt Yahudi parlamenterlerin sayısı hayli fazladır.

Bugün de İsrail’de 250 binden fazla Kürt Yahudi’sinin yaşadığı tahmin ediliyor.

Irak Kürtlerinin bağımsızlık hareketini Türkiye’nin bilgisi ve oluru dışında düşünmenin nesnel bir bakış açısı olduğunu sanmıyorum.

O nedenle Barzani ailesinin İsrail, Rusya ve ABD ilişkilerinin her sürecinden Türk istihbaratının bilgisi vardır, gayrısı mümkün değildir.

Kuzey Irak Kürtlerinin kendi bölgelerinden İsrail’e göç eden Yahudilerle irtibatından dolayı Molla Mustafa Barzani, 1950’den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail’de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kaldı.

İsrail ile Irak Kürtlerinin ilk teması, 1963’te Barzani ile MOSSAD başkanı General Meir Amit’in Kürtlere yardım konusunda görüşmeleri ile başlamıştı.

Mossad Başkanı Meir Amit, Barzani aşiretinin mesken tuttuğu dağlara gidip bir Kürt devletinin kurulması için her türlü yardım sözü vermesi bu ziyaretleri hızlandırdı.

Molla Mustafa Barzani MOSSAD başkanı ve ajanlarının kendisini ziyaretlerinin hemen sonrasında ilk kez 1967’de İsrail’in kapısını çaldı

Kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’a, hediye olarak bir ‘Kürt hançeri’ ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da götürmüştü.

İsrail’de bu hediyeleri karşılıksız bırakmadı, Mart 1969’da yapılan bir operasyonda da Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalandı, tahrip edildi, tesisler ağır hasar gördü.

1967 Arap – İsrail Savaşı’nda ele geçirilen Sovyet yapısı silahların, İsrail tarafından KDP’ye verilmesi, silah ve mühimmat sıkıntısı çeken Kürtleri İsrail’e yaklaştırdı.

Barzani ikinci olarak 1973 yılında İsrail’i ziyaret etti. Bu ziyaretinde de, ilkinde olduğu gibi, 1950’de İsrail’e göç etmiş Kürt Yahudisi David Gabay’ın misafiriydi. Moşe Dayan’ın eşi için hediye olarak Kuzey Iraklı Kürt sarrafların işlediği altın bir kolye getirmişti. Görüşmeden Her iki tarafta memnun ayrıldı.

Şimdi soru şu; İsrail yönetimi Kuzey Iraklı Kürtleri neden destekliyordu?

Bu desteğin ve karşılıklı muhabbetin arka planında hangi trajedi vardı?

1 Haziran 1941’de Bağdat’ta yaşanan Yahudi katliamı ile ilgisi bulunuyor mu?

Ortadoğu’da Nazi ideolojisiyle Arap milliyetçiliğinin birleşmesi Irak Yahudileri için inanılmaz dehşete yol açtı, Farhud katliamı yaşandı.

Farhud; “Şiddetle el koyma” demek. Yıllarca sonra bile, 2600 senedir o topraklarda yaşayan Irak Yahudilerini üzerlerine çöken bu kâbusun birdenbire olduğunu sandılar.

Oysa bir sürecin sonucuydu.

Hitlerin iktidara gelişiyle yakın ilgisi vardı.

Almanya’nın Bağdat temsilcisi ve Alman Arap uzmanı Fritz Grobba; ‘Al Alem AL Arabi’ adlı Hıristiyan Irak gazetesini satın alarak bunu Arapça Nazi propagandası yapan bir gazeteye dönüştürdü.

Hitlerin “Kavgam” kitabını tercüme ederek yayınladı.

Berlin radyosu Ortadoğuya yönelik Arapça yayınlar yapmaya başladı.

Filistin sorunuyla gündeme daha çok gelen Yahudiler üzerine Nazi ideolojisinde geliştirilen komplo teorileri Irakta benimsendi.

Arap milliyetçiliği ile Hitlerin ideolojileri kaynaşınca, Irakta bir çok Nazi usulü gençlik örgütleri oluşmaya başladı.

En önemli grup olan Futuwwa Hitler Gençleri’nin bire bir kopyasıydı.

1938 de Futuwwa üyeleri Nürembergde gece mum ışığında yapılan bir Nazi partisi mitingine katıldılar.

Delegasyon Almanya’dan döndüğünde Arapça “Yahudileri ve böcekleri öldüren Hitler sen çok yaşa” ilahi gibi söylenen bir sloganları vardı.

İkinci dünya savaşı başladığında Kudüs müftüsü Hacı Emin Hüseyin ve etrafındaki çok uluslu “Filistinli” Arap zümresi Bağdat iktidarının içine çoktan sızmışlardı.

Örneğin Irak genel kurmay başkanı Taha al Haşimi aynı zamanda Filistin savunma komitesi de başkanıydı.

Arapları Nazi davasına daha da çok bağlamak için Grobba çekici Alman kadınlarını ordu generallerine servis yaptı ve politikacılara nakit para dağıttı.

Berlin radyosu devamlı Filistin’den Yahudilerin yaptığı katliamları rapor etti.

II Dünya savaşının en çetin zamanlarında, 1 Nisan 1941 de Nazi sempatizanı “Altın Kare” diye bilinen bir grup Iraklı asker darbe yaparak İngilizlere yakın hükümeti devirdi ve ülkeyi Berlin’in istekleri doğrultusunda yönetmeye başladı.

Bu ortaklık her iki tarafa da yarıyordu: Alman taraftarı Iraklılar, Almanların ülkedeki İngiliz ve Yahudi nüfuzunu yok etmesini istiyordu.

Naziler de toprağın altındaki zenginliğe göz koymuşlardı: Irak petrolleri bir İngiliz petrol şirketi tarafından kontrol edildiği sürece Almanya Rusya’ya saldıramazdı.

Irak yönetiminin Mayıs 1941 de İngiliz askeri ve petrol tesislerini ele geçirme denemeleri İngiliz askerleri tarafından başarısızlığa uğratıldı. Altın Kare subayları ve Grobba Bağdat’ı terk etmek zorunda kaldılar.

Arap Nazilerin Yahudi  Katliamına İngilizler göz yumdu

31 Mayısta Irak belediye başkanı beyaz bayrak çekerek teslim oldu.

İngiliz hakimiyetini tekrar sağlamış olan İngiliz ordusu Bağdat’ın dışına çekildi.

Altın Kare de kaçtığından İngiliz kuklası Prens Abdullah Irak’a geri döndü.

Presin geri dönmesi zaman aldı ve birkaç saatlik iktidar boşluğu Farhud diye hatırlanacak kan banyosuna dönüştü.

Yahudilere karşı girişilen bu hareket İngilizlerin bu yarı kalmış zaferinden çok önce planlanmıştı ve Nazilerin Avrupa’da yaptığı katliamlara benzer bir katliam en ince noktasına kadar düşünülmüştü.

Yahudilerin listeleri hazırlanmış, Yahudilerin yaşadıkları evler kırmızı bir “hamsa” –beş parmak– ile işaretlenmişti. Radyodan katliamını bildiren haber hazırlanmış ve yayın saatini bekliyordu.

Yahudi cemaat liderleri bu planları öğrenince geçici iktidar olan belediye yetkililerinden yardım istediler.

Onlar da katliamı planlayanları Bağdat’tan kovmayı başardılar.

Bu gelişmelerden habersiz Bağdat’ta yaşayan Yahudilerin sevinmeleri için bütün nedenler vardı: 1 Haziran, Musa’ya 10 emrin verildiği günün anısına kutlanan Şavuot bayramıydı. Yahudiler, 2,600 senedir yaşadıkları toprakların tekrar güvenliğe kavuştuğunu sanıyorlardı.

Çok büyük yanılgı içindeydiler.

İngilizler tarafından tahta çıkartılan Prens Abdullah’ı geçici olarak gittiği Ürdün’den geri  getiren uçağı 1 Haziran günü saat 15:00 civarında  Bağdat yakınlarında bir havaalanına indi.

Al Hur köprüsünden sarayına doğru yol alırken bir grup Yahudi onu karşılamaya gittiler.

Yahudiler köprüye yaklaştığında silahlarını İngilizlere teslimden dönen mutsuz bir ordu birliğiyle karşılaştılar.

Yahudilerin sevinci bu askerleri çılgına çevirmeye yetti.

Askerler Yahudilere köprüde bıçak ve baltalarla saldırdılar.

Birçoğu köprünün üzerinde öldürüldü.

Planlanmış katliam durdurulmuş olsa bile bütün şehirde Yahudilere karşı katliam başladı.

Bağdat birden Cehenneme dönüştü.

Gözü dönmüş ayak takımı sokaklarda Yahudilere saldırdılar.

Kadınlara ailelerinin gözleri önünde tecavüz edildi. Dükkânlar ve evler yağma edildi.

Saatler boyu şehirden yükselen silah sesleri ve çığlıklar durmadı.

Kafa kesmeler, açılan göğüsler, kolları bacakları kopartılan bebekler, korkunç işkenceler sürdü gitti.

Bazı saldırganlar koparttıkları kol ve bacakları ganimet gibi sallıyorlardı.

Bağdat’tan yükselen alevler Yahudilerin oradaki yaşamlarını kül ve dumana çeviriyordu.

Yahudi dükkân ve evleri önce yağma edilip sonra da ateşe veriliyordu.

Tipik bir Nazi uygulaması şeklinde istila edilen bir sinagogdaki kutsal kitaplar yakıldı.

İngiliz askerleri ise, Londra’dan gelen emirle Arapların gazabını kendilerine ve petrol işletmelerine çevirecekleri korkusuyla hiçbir müdahalede bulunmadılar.

Artık Bağdat Yahudiler için emin değildi.

Evleri zaten çoktan işaretlenmişti.

Polis, asker ve sivillerden oluşan yağmacı gruplar rahatça Yahudi mahallelerine saldırıyorlardı. Her evde aileler kendilerini korumak için eşyaları kapıların önüne barikat yaptılar.

Yağmacılar ilerlediğinde evde daha arka odalara kaçtılar. Nihayet bir adım önde kalabilmek için damlara sığındılar. Yahudiler bir damdan diğer dama atlayarak kaçmayı denediler.

Bazen anne babalar çocuklarını damdan, aşağıda bekleyenlere attılar. Gidecek yerleri kalmayanlar saldıranlara kızgın yağ, taş ve ne buldularsa onunla karşı koydular.

Kadınlar her tarafta dolaştırıldılar. Araplar Yahudi kız okuluna saldırdılar ve talebelere tecavüz ettiler.

Altı Yahudi kız birkaç kilometre uzakta bir köye götürüldü ve ancak birkaç gün sonra bulundular. Tecavüz ettikleri genç kızların göğüslerini kesmek o gün yapılan tipik dehşetlerdendi.

Saldıranlar fark gözetmeden genç veya yaşlı Yahudi kadınlara toplu tecavüz ettiler ve uzuvlarını kestiler.

İki gün sonra Belediye başkanı, o sırada ülkedeki en yüksek yetki sahibi Prens Abdullah’ı aradı ve kendine sadık askerlere emir vererek bu katliamı durdurması için yalvardı.

Prens bu emri verdi. Prense bağlı askerler, özellikle hızını alamayıp Müslüman mahallelere de saldırmaya başlayan çetelere ateş açtılar. Ateş edilmeye başlandığında asiler kaçmaya başladılar.

Olayların yatışmasından çok sonra İngilizler şehre girdiler.

Petrol tesisleri artık güvendeydi Fakat Yahudiler güvende değildi.

Hiç kimse asla o iki karanlık günde kaç Yahudi’nin öldürüldüğünü bilemeyecek.

Irak resmi kayıtlarında 110 kişinin öldürüldüğü ve yüzlercesinin de yaralandığı belirtiliyor.

Yahudi cemiyeti ise bu rakamın çok daha yüksek olduğunu söylüyor.

Bir Iraklı tarihçi 600 kişinin katledildiğini söylüyor.

Yahudi Cenaze Kurumu cesetleri gömmeye korktu.

Cesetlere hiçbir saygı gösterilmeden en aşağılayıcı şekilde sokaklardan toplandılar ve yuvarlak, francolaya benzer bir toplu mezara gömüldüler.

İşte geçmişten bugüne İsrail’in Kuzey Irak Kürtlerine yardımının perde arkasında ve Iraklı Kürtlere yardım eden Yahudilerin kolektif bilinçaltında, Irak Yahudilerinin yaşadığı Farhud katliamın çok büyük etkisi vardır.

Kimse kalkıp ta İsrail Türkiye’ye karşı Iraklı Kürtleri kullanmak için Kürdistan kurulmasını istiyor gibi absürt iddialarda bulunmasın, kargalar dahi güler.

1 Haziran 1941’de Alman ve İngiliz sempatizanı Kral Faysal yönetimindeki Bağdat’ta öldürülen Yahudilerin intikamını alıyorlar, İsrail’in refleksi budur.

Bunu bilmeyen Ankara'nın Kuzey Irak siyasetini anlayamaz

Ankara gücü yettiğince Barzani ailesini korudu kolladı, destekledi. 

Ankara'nın 2. Dünya Savaşı sona erdiğinde bu himayeyi, savaştan galip çıkan İngilizlere rağmen sürdüremeyeceği  belli olunca,  Molla Mustafa Barzani’nin mücadelesini Sovyetler Birliği'nin desteğini alarak devam ettirmesi  stratejisi benimsendi.

 Ankara'nın bu konudaki izi belli olmasın diye Türk matbuatında gelin biz buna Türk Basını veya daha güncel ifade ile Türk Medyası diyelim, Molla Mustafa Barzani’nin  SSCB Kızıl Ordu üniforması ile çekilmiş resimleri yayınlandı.

 İngiliz Emperyalizmine karşı mücadele eden Molla Mustafa Barzani Komünist ilan  edildi.

Daha sonra devreye ABD ve İsrail girdi.  Türkiye Kuzey Iraklı Kürt Bozkurtları bu sefer ABD ile İsrail üzerinden büyüttü.

 Molla Mustafa Barzani’nin Türklerle ilgili vasiyeti

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani, Türkiye’ye ilk defa 1992 yılının 20 Şubat günü geldi. Aile büyüklerinin yaklaşık bir asır boyunca Türklerle iç içe yaşadığı bu konuk, ülkemize ilk defa geliyor, Ankara’daki Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) tesislerinde misafir ediliyordu.

 Demirel hükümetinin bakanlarından Cavit Çağların anlattığına göre Barzani, bu ziyareti sırasında, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e, 1979 yılında ABD’de vefat eden babası Molla Mustafa Barzani’nin, Türklerle ilgili bir vasiyetini açıkladı.

Baba Barzani, vasiyetinde oğullarına “Türkiye ile dayanışma içinde olun” demiş.

Ankara'nın Kürt Bozkurtlarına selam olsun!