Piyasalar

AK Parti Kendi Çocuklarını Yemeye Mi Başladı!?

Punto:
AK Parti Kadın Kolları, her platformda AK Parti hükümetlerini savunan ve İstanbul sözleşmesi ile uygulama yasası olan 6284’ün yürürlükten kaldırılması için çeşitli sivil toplum platformlarında mücadele eden Abdurrahman Dilipak hakkında, AK Partili kadınlara hakaret ettiği iddiasıyla 81 ilde suç duyurularında bulunacaklarını açıkladı. Bununla da yetinmeyen AK Parti Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam, AA’ya partisinin adına yaptığı açıklamasında, İstanbul sözleşmesi ve 6284 sayılı kanuna karşı faaliyet gösteren sivil toplum platformlarını hedefine alarak şu dikkat çeken uyarılar da bulundu; “İktidarı iki ateş arasında sıkıştırmaya çalışan, partimizin yara alması için köşesinde el ovuşturan eski ve yeni siyasi hareketlerin, STK’ların, köşe yazarlarının, sosyal medya fenomenlerinin ve kritik anlarda ortaya çıkan holdinglerin karşılıklı paslaşmasına şahit oluyoruz. Ne kadınlarımıza yıllarca kıyafeti nedeniyle ayrımcılık yapılmışken sesleri çıkmayan, çıkarlarına ters düşen durumlarda da kadın konularında samimiyetten uzak davranan feminist hareketlerin ne de sözde sözleşmeye muhalefetiyle hükümetimizi sıkıştırma çabasında olanların inandırıcılığı kalmamıştır. Karşılıklı birbirini besleyen bu grupları artık boşa düşürme vakti gelmiştir…” Görünen o ki, AK Parti birlikte yola çıktığı ve bugüne kadar birlikte olduğu çocuklarını bir kez daha yiyecek !! Özellikle şu bir gerçek ki, AK Parti Kadın kolları, büyük reislerinin izni ve haberi olmadan, AA’ya aile birliğine düşman olan İstanbul sözleşmesi ve 6284’ü koruyup kollamayı amaçlayan, bu açıklamaları da yapamazlardı. Hatta suç duyurusunda bulunmaya bile teşebbüs edemezlerdi. Yıllarca başörtüsüne özgürlük diye mücadele ettikten sonra, bu açıklamaları başörtülü bir siyasetçi hanımın yapması, başörtüsüne özgürlük mücadelesinin başarılı olmadığını ve nerede hata yapıldığının tekrar tekrar sorgulanması gerektiğini düşünenlerdenim. Konumuza dönelim tekrar… Bu durumda ortaya çıkan sonuç ve sonrasındaki olasa gelişmelerin neler olacağını tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Abdurrahman Dilipak ve yönetiminde olduğu Türkiye Düşünce Platformun İstanbul sözleşmesi ile mücadeleden çekilme yönünde aldıkları kararlarını da göz önüne aldığımızda, ortaya çıkan ve sonrasında çıkabilecek muhtemel sonuçlar şunlardır: İstanbul sözleşmesi ve 6284’ün kaldırılması için, hangi platformun adı ve yönetiminde kimin adı öne çıkarsa, bu mücadeleden çekilmesi için baskılar sıra ile onlara da gelecek. Çekilmeyenler ise, çeşitli metod ve araçlarla devre dışı bırakılacak. Yani AK Parti, İstanbul sözleşmesine ve 6284 karşı olan, kendi çocuklarını yemeye başladı. İler ki günlerde yemeler peyder pey devam edecek. Peki “yenmekten” kimler muaf olacak? İstanbul sözleşmesi ve 6284’ün kaldırılması için mücadele yürüten, yada öyle görünen sivil toplum platformları, STK’lar ve diğerleri, olası erken genel seçimde, bu yasalardan dolayı uğrayacağı kaybı ve ödeyeceği siyasi bedellerden AK Partiyi ve Erdoğan’ı koruyup kolayıp, muhafaza etmekle kalmayıp, ortaya çıkması muhtemel aykırı sesleri de kontrol alabilmeyi amaçlar ise, belki “yenmekten” muaf olacaklardır. Yani hiç bir muhafazakar platformun ve yöneticilerinin yenmemek gibi bir garantisi yok ! İstanbul sözleşmesi ve 6284 yasası duyarlılığı taşıyan İslami,insani ve aile hassasiyeti taşıyan sivil toplum platformları başta olmak üzere, AK Partililer ve seçmenleri “Sarı Öküz” hikayesinden kendilerine mutlaka ders çıkarmalıdırlar. Bilmeyenler var olabilir diye, size ‘Sarı Öküz’ hikayesini de paylaşayım; Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış. Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış: “Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz”de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım.” Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz”ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış. Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk”u istemişler: “Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim.” Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk”u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş. Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, “Verin bize şunu, yoksa karışmayız” demeye başlamışlar. Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, “Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük” diye sormuş. Boz Öküz, Benekli Öküz”ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli “Biz” demiş, “Sarı Öküz”ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı…” Umarım ki, Sarı Öküz hikayesi sizi kendinize getirir. Bu hikayeden çıkarılması gereken ders şudur. Hikayedeki öküzlerin düştüğü durumlar an aynısını yaşamamak için İstanbul sözleşmesi ve uygulama yasalarının kaldırılması için mücadele eden tüm STK lar, sivil toplum platformları ve diğer oluşumlar bir araya gelerek, büyük bir federasyon haline dönüşmeleri gerekmektedir. İşte o zaman istedikleri yaptırım gücüne ulaşırlar. Velhasılı kelam; Bunları yapmanın yoluda, en büyük tehlikenin, İstanbul Sözleşmesi’ni ve uygulama yasalarını yürürlükten kaldırılmaması için direnen AK Partinin, değişen hatta devşirilen siyasi anlayışı olduğunun farkına varmalarından geçer. Vesselam Sadi ÖZGÜL