Piyasalar

2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı

Punto:
2021 “Yûnus Emre ve Türkçe Yılı” ilân edildi... Umulur ki hakkı verilir, sözde kalmaz, beklenen fayda istihsal edilir. Yûnus'un hakkı Yûnus'a, türkçe'nin hakkı türkçe'ye! Yûnus Emre, bugün “arı türkçe” olduğu iddia edilen uydurma dili anlamaz, bu dille yetişenler de Yûnus Emre’yi anlamaz! Bugün dilimizin en mühim meselesi budur! Çocuklarımıza Yûnus Emre okutmak istiyoruz, bu sene aynı zamanda İstiklâl Marşı yılı, Mehmed Âkif okutmak istiyoruz. “Bugünün türkçesi” 7 yüzyıllık edebiyat dilimizden tamamen koparılmış durumda. Çocuklar, gençler, öğretim sistemi tarafından bu edebiyatçılarımızı anlayamayacak sentetik bir dille yetiştiriliyorlar. Halis türkçenin malı olmuş kelimeler bilinmeyince ne Yûnus, ne Âkif, ne Yahya Kemal, ne de Tanpınar vb. yazarlarımız doğru dürüst okunabilir ve ne de onların eserlerinden lezzet alınabilir. Çocuğun zihnine “sözcük” yerleştirilmişse, “kelime”yi anlayamaz, kelime anlıyamayan ne Yunus’u, ne Yahya Kemal’i ve ne de diğer ismini saydığımız, saymadığımız büyük şairleri, yazarları anlayamaz. Kelime-i tevhid/tevhid kelimesi ondan uzaklaşır. Kelime-i şehadet/şehadet kelimesinin mânasını kolayca idrak edemez! “Yunus Emre ve Türkçe Yılı”, ciddi bir dil ıslahı (reformu) programı için güzel bir vesile olabilir. Dille en çok içli dışlı olan kesimler okuyan, yazan, araştıran ve bunu kayda geçirenlerdir. Yazarlar, ilim ve fikir adamları... “İlim” kelimesi üniversitelerimizden kovulduğu için “bilim” mi demeliydik, acaba? Bilim adamlarımızı (şimdi “insanlarımız” deniliyor, hanımları da işin içine katarak, yoksa kadınları adamdan saymamaya mı başladık!) takip eden, dinleme fırsatı bulanlar dilimizin hali pürmelâlini kavramakta zorlanmazlar. Görünen şu: Yeni nesil “bilim insanlarımız” üç beş yüz kelimelik bir sözlükle her şeyi anlatmaya muvaffak oluyorlar! Artık “ne kadar ekmek o kadar köfte” diyecek halimiz yok. Çünkü “köfte”yi oluşturacak diğer unsurlar yok! “Az kelime çok şey anlatma” dedik. Bu nasıl oluyor, 1930’larda tahayyül bile edilemeyen dil arılaştırılması bugün üniversitelerde en katı haliyle yürürlükte. Osmanlı türkçesinden devr aldığımız kelimelerin yerine uydurmalarını koyduk, şimdi onları da itibara almıyoruz, artık yenilerini ayak üzeri uyduruyoruz. Örnek: “Tedavül” vardı, ona “dolaşım” dedik. (“Tedavül etmek”in yerine ne dedik, onu hatırlayamadım!) Geçenlerde bir yazıda rastladım “dolanım”a! Neden dolanım? “Dolaşım”ı kurt mu kaptı? Bir gün biri çıkıp “dolatım” derse ne yapacağız? 2017 “Türk dili yılı” ilan edilmişti. Bu sene de “Türkçe Yılı” ilan edildi. Neden o zaman “Türk Dili yılı” demiştik de şimdi “Türkçe yılı” diyoruz? Beş sene önceki yılın hayrını görmüş müydük? Hatırımızda kalan tantanalı Türk Dili Yılı açılışı… Kapanışı yapılmış mıydı? Hatırlamıyorum, belki de yıl uzatıldı! Yıl uzatıldı, beş yıl oldu! Yûnus Emre ile birlikte “Türkçe yılı” ilanı her şeye rağmen, müsbet bir hamle. Fakat bu hamleyi hayata geçirecek hiçbir unsur mevcut değil. Eğer devlet içinde barındırılan köhne kurumlardan bu bekleniyorsa, boşa emek demekten kendimi alamıyorum. Gelelim sadede: Türkçe yılının muhatabı kim? Elbette hepimiziz! Fakat hepimiz içinden bazı kişi veya kurumlar daha fazla muhatab. İlk akla gelen Türk Dil Kurumu’dur. 2020 yılında en çok sorulan sorular “Türk Dil Kurumu nerede?” veya “Türk Dil Kurumu var mı?” idi. Vatandaşın sağlıkçılar tarafından yabancı dil bombardımanına tutulduğu bir zamanda bu soruyu sorması şaşırtıcı sayılmamalı. Asıl şaşırtıcı olan, Dil Kurumu yetkililerinin bütün bu sorulara cevap vermek için kılını dahi kıpırdatmaması idi. Dil Kurum 1980 anayasasından itibaren bir devlet teşekkülü. Eğer devlette böyle bir kurum varsa, onun bir vazifesi, fonksiyonu olmalıdır. 1980 sonrasında bu kurumun böyle bir rol üstlendiğini gören-bilen var mı? Aradan geçen 40 yıl içinde türkçenin batı dilleri istilasına ne ölçüde maruz kaldığını bilmek için çok fazla gayret göstermeye gerek yok. Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğüne bakmak yeterli. İlk defa bu baskıda batı dillerinden yeni giren kelimeler orijinal imlâları ile sözlüğü alınmıştır: “Flashback.” Erbabının malûmu, “flaşbek” geri dönüş anlamında bir sinemacılık terimi. Daha önce Kurum dilimize imlâsıyla musallat olmak isteyen kelimeleri Yabancı Kelimelere Karşılıklar (Sözlüğü)ne alırdı. Nitekim orada da var ve “ingilizcedeki imlâsı ve telaffuzu ile dilimize sokulmaya çalışıl”dığı belirtiliyor! Şimdi kelime resmî sözlüğümüze ingilizcedeki imlâsıyla alınmışsa, “düşman içimizde, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için kurulmuş teşkilatımızda” diyebilir miyiz? Tabiî “flasback” Türkçe Sözlük’ün son baskısına kaynak dildeki imlâsıyla giren tek unsur değil. Sırf “C” harfinden biraz örnek verelim: Change, chat, check-in, check-out, check-point, check-up, chip-card… Bu yıl dolayısıyla TDK’nın müthiş bir hamle yapmasını mı bekliyorsunuz? Eğer öyleyse siz bir “imge acunu”nda yaşıyorsunuz! İkinci asıl muhatap Millî Eğitim Bakanlığı. İlk öğretimde türkçe derslerinde geçen kelimelerle ilgili araştırmalar var. Birinci sınıf ders kitabında çocuklara kaç kelime öğretilmesi hedeflenmiş, biliyor musunuz? Sakın bine varmayın, “yüzlerce” demeyin. Hatta yüz (100) bile değil! Hepi topu 63 kelime! 2. Sınıfta bayağı artış var: 266 kelime. 3. Sınıfta düşüş var: 191. 4. Sınıfta artış var ama her ne hikmetse 2. Sınıfı geçemiyor: 225 Kelime! Bir de bunlar “hedeflenen kelimeler”miş! Kitap metninde geçen kelimeler bu rakamların da altında imiş! Konuyla ilgili bir araştırmada şöyle deniyor: “Uygar toplum esas alındığında” ilk öğretimde 2 bin (Türkiye 500), orta okulda 4 bin (bizde 2 bin), lisede 5 bin (bizde bunun yarısı!). Yaşasın yarım uygarlık! Yarım bilgi dinden çıkarır, yarım türkçe ne yapar? İngilizceyi ana okuluna kadar sokan bizim Milli Eğitimin bakanlığı mı, yoksa “dış mihraklar”, İngiliz-ABD makamları mı? Yüksek öğretimi hiç kurcalamayalım isterseniz! YÖK özel üniversitelerde yabancı dille öğretimi mecbur tutuyor! Malûm, bazı devlet üniversiteleri de yabancı dillerde öğretim veriyor. Diğer devlet üniversiteleri de yarışta geride kalmamak için habire İngilizce bölümleri çoğaltıyor ve YÖK yüzde yüz İngilizce öğretim yapmayan fakülte veya bölüm istemiyor! Yani bazı dersler ingilizce olsun, bazı dersler türkçe. Böyle bir ruhsat yok. Olacaksa ingilizce olsun! Şu sıralar üniversitelerde ingilizce öğretimden beş beteri türkçe öğretim! Daha doğrusu türkçe olduğu iddia edilen öğretim. İşte “türkçe öğretim”den bazı tez başlıkları: “Rat testisinde tunikamisin ile oluşturulan endoplazmik retikulum stresine karşı melatonin kullanımının etkisi.” “Fruktozla beslenen ratlarda tsevia rebaudiana’nın serum irisin ve glukagon benzeri peptid 1 (gip 1) düzeyleri üzerine etkileri.” “Okratoksin a toksikasyonunda folik asit ve ellajik asidin etkilerinin arıştırılması.” “Türkçe Sözlük’teki Olgusal ve Devinimsel Sıfatların Dökümü.” “Motor Afaziklerin Sağaltımında Dilbilimsel Bir Yöntem Denemesi.” “Eylem Çatıları ve Çatı Eklerinin Türetimselliği.” Yûnus’un diliyle söyleyelim: Kastım budur şâra varam/Feryad ü figan koparam!