Piyasalar

15 Temmuz, Gerçek ve Mağdurlar

Punto:
Her darbe, millet iradesinin yanlış tecelli ettiği veya yönetenlerin ülkeyi doğru yönetmediği iddiasından yola çıkar. Böyle düşünülünce de darbenin gerekçesi yanlışları düzeltmek olarak gerekçelendirilir. Vatandaş her zaman doğruyu seçmez. Yanlış tercihlerde de bulunabilir. Ama zaten demokrasi bunun için vardır, seçim yoluyla o yanlışları düzeltmek mümkün olduğu gibi, devletin diğer denetim mekanizmaları yoluyla da bu yanlışların zararını minimize etmek mümkündür. Kuvvetler ayrılığı biraz da bunun için vardır. Devletin süzgeçleri iyi çalışırsa siyasi tercihlerden kaynaklanan yanlışlar devlete zarar vermez. Bu süzgeçler devre dışı bırakılırsa halkın veya siyasetçilerin yanlışlarına karşı artık devlet korumasızdır. 15 Temmuz da böyle bir iddia ile yola çıkmıştır. Kimileri bunu -bir tiyatro- gibi gösterip hafife alsa da gerçek bunun tam tersidir. Dünyada 250 kişinin öldüğü, 2500 kişinin yaralandığı bir tiyatro henüz oynanmamıştır. Bu düpedüz darbedir, deşifre olması ve milletin kararlılığı sonucu hedefine ulaşmadan bastırılmıştır. Bazı karanlık noktalara dikkat çekerek darbeyi sahipsiz bırakmak isteyenlere rağmen darbenin sahibi bellidir ve maalesef din maskesi ile geldiği ve gerçek yüzünü gizlediği için de bu yapıya tamamen milli ve dini gerekçelerle sempati ile bakan yüz binlerce insanın mağduriyetine neden olmuştur. Belki de Cumhuriyetin kuruluş yılları hariç ilk defa insanların bir kısmı dindarlıklarından dolayı büyük sıkıntılar çekmek durumunda kalmışlardır. Her darbenin karanlık noktaları vardır, tarihimizde tüm yönleri ile aydınlanmış bir darbe yoktur. Özellikle hedefine ulaşamamış darbelerde bazı unsurların deşifre olmaması söz konusu olduğundan bir çok nokta karanlıkta kalmakta, gerçeğin ancak görünen kısmı öğrenilebilmektedir. Buna bakarak darbe yokmuş gibi davranmak gerçeğe gözleri yummaktan başka bir şey değildir. 15 Temmuz darbesi buna teşebbüs edenlerin tarihten hiç ders almadıklarını göstermektedir. Benzer bir kalkışma 1925 yılında Şeyh Sait tarafından yapılmış, bugünümüzü bile etkileyen çok ağır sonuçlara neden olmuştur. Hiç şüphesiz, 15 Temmuz darbesi sonrası alınan tedbirlerin darbe çerçevesini aşan boyutları da yarınlarımızı etkileyecektir. Dini kurumlara olan güven yıkılmış, din ve dindarlık korkulur bir şey haline gelmiş, parlamenter sistemden partili CB sistemine geçişin yolu açılmıştır. Mağduriyetler yok mudur? Elbette vardır, ancak olayı sadece mağduriyet ekseninde ele almak 15 Temmuz'da hiç bir şey olmamış gibi davranmaktır. Siyasi iktidar darbe yargılamalarının tüm yükünü geçmişte- ibadet,ticaret, ihanet- üçlemesi ile tarif ettiği FETÖ yapılanmasının ibadet kesiminin üzerine yıkmıştır. Örgütün nihai hedefini bilmeyen aldanmış on binlerce insan mağdur edilmiştir. Hele hastane kapılarında alınan kadınların görüntüsü tam bir trajedidir. Bu sadece darbe karşısında duyulan dehşet ve onun yarattığı tepkinin bir sonucu değildir. İktidar bunu -Allah'ın bir lütfü- gibi değerlendirerek fırsata çevirmiş, darbeyi köpürtüp köpürtüp yargılamaları muhaliflerine kadar yaymış, normal şartlarda meclisten geçiremeyeceği bir sürü yasa ve KHK çıkarmıştır. Bu iktidarın yanlışıdır ve ülkemize getirdiği insan maliyeti çok büyüktür. Zamanında bu yapının içinde olanların bazılarının yanlışı ise onca gerçeğe rağmen hala darbenin sahibini görmek istememeleri, karanlık noktalar ve mağduriyetler üzerinden darbeyi kimliksizleştirmeye çalışmalarıdır. Oysa FETÖ'nün tek hatası darbe değildir ki. Sınavlarda yapılan yolsuzluklar, kul hakkına tecavüzler,MHP milletvekillerinin özel hayatlarına yönelik kumpaslar, Balyoz ve Ergenekon davalarına iliştirilen suçsuz günahsız insanlar gibi daha bir çok şey sayılabilir. Bunların bir tanesi bile dini bir cemaati dini ahlak dışına itmeye yeter. Onun için hiç bir komplekse kapılmadan herkesin özeleştirisini yapması gerekir. Zira yaşadıklarından ders almayanlar aynı trajedileri yaşamaya devam ederler. İktidar, dindarlığının kurbanı olanlarla uğraşmayı bırakmalı, ötekilerde artık çıplak gerçeği görmelidirler.