Piyasalar

31 MART VAKASI,BÖLÜŞÜM KAVGASI İLE 1 NİSAN ŞAKASI OLUR MU ?!

Punto:

 31 MART VAKASI,BÖLÜŞÜM KAVGASI İLE 1 NİSAN ŞAKASI OLUR MU !? 

Son çeyrek yüzyılda dış kaynaklı kaynak aktarımı ile düşük faiz üzerinden tüketim alışkanlığına dayalı ekonomi politikaları, şimdi yüksek kur, yüksek enflasyon, yüksek faizle bölüşüm kavgasına dönüşmesi Mayıs’ta sosyolojik bir kıyamete yol açar mı ?!
Yıl 2005 Şubat Alanya’da BBP Çalıştayında, ülkenin Ekonomi,Adalet,Sağlık vs gibi beş ayrı alanda oturumlar ile çözüm yolları ile iktidar stajı yapıyoruz… tabii bende hem MKYK üyesi ve  Genel Başkan danışmanı ve hem de mesleği ekonomi finans olan birisi olarak ekonomi oturumuna ciddi hazırlık yapmışım..
Oturum da Yiğit BULUT beyin “MEVCUT EKONOMİK POLİTİKA AYNEN DEVAM ETMELİ” görüşüne Naci BOSTANCI hocanın katılması bende büyük hayal kırıklığı yaratmıştı ve özetle şunları söylemiştim “BAKINIZ: BİR ÜLKEDEKİ EKONOMİK POLİTİKALAR, ÖNCE KENDİ MODELİ İNSANI, SONRADA DEVLET MODELİ YARATIR VE ÜRETİLMEMİŞ ZENGİNLİK MEDENİYET İNŞA EDEMEZ, EĞER BİZ RANT YERİNE ÜRETİMİ ESAS ALAN İÇİNDE BİLGİ BARINDIRAN VE AYNI ANDA MEDENİYET İNŞA EDECEK EKONOMİK POLİTİKALAR GELİŞTİREMEZSEK, ENDÜLÜS EMEVİ GAFLETİNİN 21 YY VERSİYONU OLAN SOSYO EKONOMİK LAWRENSİLİĞİN GİRDABINA SIKIŞIRIZ” vs şeklinde devam etmiştim…

Yine benim 2012 yılında Yenises Dergisinde yayımlanan "ENDÜLÜS EMEL'İ GAFLETİ YA DA 1 NİSAN ŞAKASI" başlıklı yazımdaki endişelerimin başlangıcı 31 Mart Seçim sonrası tedavüle sürülür mü ?!                                                                 https://millivicdan.org/makale-endulus-emev%C4%B0%E2%80%99ler%C4%B0nden-turk-%C4%B0slam-alem%C4%B0ne-gaflet--317.html
İlmi metotları kendileri üretmeden başkalarının metotlarıyla düşmanlarıyla mücadele edenler adeta onların kötü birer numunesi olmaktan öteye gidemezler..! Ve yenilgilerin en acı vereni savaşı kazandığınızı zannettiğiniz yerde düşmanınızın kötü kopyası olmaktır..
İslam tarihinde Endülüs Emevileri İspanya`dan atılmadan önce, üzerlerinde yüz yıllık bir proje uygulanmış ve insanlar gaflete düştüklerinin farkında bile varamamışlardır. Yüz yılda meydana gelen dört nesil değişimi, tehlikenin boyutlarının görülememesini sağlamıştır.
Bu konuda kısa tarihi bilgiler şöyledir: ``14. yüzyıl sonlarından itibaren Kastilyalılar Gırnata`ya karşı değişik bir savaş taktiği uygularlar. Çünkü yapılan klasik hücum ve şehir kuşatma tekniklerinde belki bir kaç kale ele geçirilmekte, ama pek çok Hıristiyan askeri de ölmektedir. Hatta ele geçirilen bu kaleler bile bazen karşı hücumla tekrar kaybedilmektedir. Geliştirilen yeni taktik, Gırnata sultanı ve halkının lükse, refaha, bolluğa ve eğlenceye alıştırılarak gaflete düşürülmesi, saraydaki taht çekişmelerine destek verilmesi, bu arada halkın, sudan bahanelerle sultana karşı kışkırtılmasıdır. Bu taktikte de etkili olurlar. Kastilyalılar tüm bu çabalarının meyvelerini bir asra yakın süre sonra, Gırnata`nın teslim anlaşması ile alacaklardır.
Gafletin derinliğinde kaybolan Endülüs Emevi'lerine dedeleri İsrail'e toprak satan şimdiki Filistinlilerin de çektiği zulümde ekleyebiliriz.
Bizim Türk Tarihinde bu güne kadar ağır gaflet bedelleri ödenmesine rağmen var oluşumuzun ilelebet olabilmesi ise Millet olma şuurunun ilim ile âlimin devlet hayatındaki rolü çok büyüktür.

İSTANBUL ELİMİZDEN ÇIKAR MI?
Son on yıldır defalarca yazılarıma konu ettiğim Erzurum'daki Lalapaşa Camii mihrabının yan duvarında asılı Hüsnü hat sanatıyla yazılmış metinde, “Men tâle gafletehu zâle devletehu” ifadesi vardır. Yani “Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur!”
Fetih gerçekleştikten sonra Bizans imparatorlarının sarayını gezen Fatih`in huzuruna, mahzende inlerken sesi duyulan ve küçük taş bir odada bulunan zayıf, yaşlı bir papaz getirilir. Fatih ona sorar: ``Bu ne hâldir, sizi niye hapsettiler?  Papaz cevap verir: ``Şevketli Padişah, arz edeyim: Kuşatma başlayınca İmparator Konstantin Dragazes, beni huzuruna çağırdı. Şehrin Osmanlılar tarafından alınıp alınamayacağını sordu. Şimdiye kadar okuduklarıma, öğrendiklerime dayanarak bu kuşatmanın son kuşatma olduğunu, şehrin elimizden çıkacağını ifade ettim. Çok kızdı. Beni hem dövdürdü, hem de hapsettirdi. O günden beri zindanda yaşamaktayım´ dedi. Fatih bir an düşündükten sonra şunu sordu: ``Peki, bu İstanbul gün olur bizim de elimizden çıkar mı? Bunun cevabı düşündürücüdür: `”Vakta ki içinizde fesat artar, insanınız kendi menfaatine ram olur, mal ve mülkünü yabancılara satanlar çoğalır ve yabancıdan medet umanlar fazla olursa, şehir sizden dahi çıkar” dedi.. 
Fatih oracıkta ellerini açar ve der: ``Yâ Râb! Dilerim ki, böyleleri kahrına ve gazabına uğrasın….

ÜRETMEDEN TÜKETENLER DİRHEM DİRHEM YOK OLURLAR..!

Üretilmeyen zenginlik medeniyet İNŞA edemez... Devletin temel kurumlarını dahi adeta bir enerji şirketinin güvenlik gücü haline getirenler Ortadoğu'nun Krallar Karanlığında boğulmaya mahkumdur.
Ülkenin “NİTELİKLİ GENÇ GÖÇ VERİP, NİTELİKSİZ GÖÇ ALMASI” gafletin zirvesidir ve

Şimdi sormak lazım ; Bankalarda olmayan parayı kağıt yada sanal ortamda bankadan bankaya havale edip,varmış gibi dağıtarak araba ve bina üzerine döngü sağlamayı ekonomi zannetmemek gafleti dahi masum bırakmaktan başka nedir.!?
Yada Anadolu JET’i THY’den ayırarak, THY gibi kurumları vererek borç yükünden kurtarmak İstanbul üzerinden iktidar savaşı yapanların İstanbul’u kurtarmasını sağlar mı?!
Toplumun bir yanlışı başka bir yanlış ile düzeltmeyi demokrasi zannettiği bir ülkede makam mevki ve çıkarları uğruna her türlü yolsuzluğu hak gören, önce partileri şimdi yetmedi Allah'ın MELİK sıfatına savaş açmışçasına kişileri devletleştirenlerin “Devleti Ebet Müddet” Millet Olmadan olamayacağı hakkında ne düşünürler.!.?